islâm inkılâbı - Derin ve Derin ve gerçek müminde tasavvuf, dinin ve e bütün ruhudur, rin ve gercek mümin, olanca dâvaları ve ga- yelerile girişi ve ebedi insanı, girift ve ebedi oluş muammasını yalnız tasavvufta bulur; ve onu, kâina- tın topyekün eli veren biricik dünya görüşü kaynağı “e ' n ve mi müminde tasavvufun iki cep- hesi a yam Biri, nihai insan memuriyet ve marifeti- nin, derinliğine doğru, fert ve ic hayat plânında en mahrem rejimi; öbürü de, bu rejimin, genişliğine doğ- ru, cemiyet ve dış hayat plânında akisleri, ilhamları, intibaları ve bunlardan doğan dünya görüşü... İnsanı bütün hilkat sırrına ulaştıran derinli- ğine doğru fert ve iç hayat plânına bağlı üstün marifet sahası, yani tasavvufun merkezi, dinin, ismine veli dediğimiz büyük oldurucu ve Kurtarıcıları elinde en ususi kadrosunu belirttiği icin, cemiyet sınırları öte- sinde müstakil ve münzevi bir âlemdir. Bu âlem in- san kütlelerinin ve kütle hayatının üstündedir; ora- ya, etrafında hicbir iz yaymamış bir noktadan girilen toprak altındaki periler sarayına girilir gibi münferit ve münzevi gölgeler halinde kayılır; ve orada, tek ve muazzam vâkıa olarak tek ve mücerret insan oluşu- nun sırları ve usullerile yüz yüze gelinir. Bu bakım- dan tasavvufun asli merkezi, insanı günlük insanın üstüne cıkaran ve ölmezliğe erdiren ulvi ve esrarlı lâboratuar mahiyetile, günlük hayat selinin ve bu s€- lin doğurduğu ictimai dâvaların dışındadır. Fakat gaye, keyfiyet ölçüsile olduğu kadar kemmiyet ölçüsile de topyekün insanı kurtarmak ve onun kurduğu cemiyeti ana kurtuluş merkezinin etra- fında inşa etmek olunca, derin ve gercek müminde ta- savvufun içtimai fayda zaviyesinden en âmeli cephe- si, genişliğine doğru inkişaf eden sahadır; yani nakış- larında asli marifet merkezinin akislerini, ilhamları- nı, intıbalarını taşıyan, büyük insan kütlelerine mah- , sus geniş hayat plânı... Tek kelimeyle, $u kaskatı ve kaba hayat! Bütün dâva, şu kaskatı ve kaba hayatı, insan oluşunun gizli sarayına ve o sarayın en mah- rem oluş höcresine yol veren büyük ve ameli bir av- Wu icinde kadrolaştırabilmekte... İcabında o avludan kaybolup gizli fert iklimlerine dolacak istidatları, dâvanın bu cephesi cemiyetci mütefekkirin işi olma- yarak, geniş kütle ve günlük yaşayış çerçevi iğinde en üstün dünya görüşüne kavuşturabilmekte... Böy- lece ferde ait büyük ve mahrem oluşun insan yığın- ları çerçevesinde başlangıc hayatını yaşatabilmek ve ta mahsus bütün gaye kutuplarını müstakil derin ve gercek mümin- u aziz borcun “kefilleri de, şâmil ve küllü şe- riat dür icinde tasavvuf ve onun icinde de tâbi ve münkad akıldır Gerçek ve derin mümin, tasavvufu, Peygam- berler Peygamberinin sonsuz bir nur okyanusu halin- deki bâtımı diye tanır. Şeriat O'nun zâhiri; akıl da, müstakil aklın verâsındaki Peygamberlik o tavrının mutlak hakikatine esir olduktan sonra gerçek hürri- yete eren ve artık o zâhir ve bâtın vlânına uygun ol- mak şartile her türlü arayıcılık ve buluculuk işine memur olan âzad kabul etmez hizmetci... Şeriat, ta- ; AST Ya b a a 3 / "i TO gerçek müminde tasayvuf savvuf ve akıldan ibaret bu üc kutup arasındaki henge eremeyen, derin ve gercek müminden anlaşı- ılacak mânaya muhaliftir. Tasavvufun genişliğine hayat plânımdaki baş ilhamında, eşya ve hadiseleri daima ötelerile tefsir ve en üstün illiyetlerile tefahhus emri vardır. Tasav- vuf ruhuna malik derin ve gercek mümin gözünde dünya, her zerresile ilâhi hikmeti besteleyen ve Al- lahtan başka her şeyin fenaya mahküm olduğunu te- rennüm eden bir senfonya tertibinden ibarettir. Dün- ya, gercek varlıktan üzerine iplik gibi tek bir istidat ve ihtimal ışığı düşmüş öyle bir hiclik plânıdır ki, bütün insanlık, muazzam bir hevenk gibi o incecik ipliğe yapışıp sonsuz kurtuluşa cıkabilir. Bu bakımdan başlıca hak, ötelere ve perde «erisindeki âleme mah- susken, o âlemin gizli kapısına malik olan uçurum dibi olarak da, dünyaya mahsustur. Bu yüzdendir ki, âhiretin hakkı dünya içinden tahsil edilir; ve yeryü- zündeki her eser, su üzerine parmakla yazılmış mev- hum satırlardan ibaret bulunduğu halde, bu satırları durmadan yazmak, lin di telâkkisile borçların en azizi olarak tahakkuk eder Kâinatın, yüzü suyu hür iline yaratıldığı Ga- ye - İnsan Peygamber «Hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya, hemen ölecekmiş gibi âhirete çalış'» emrini verirken, işte bu namütenahi derin ve girift hikmeti, zâhir ölcülerinin en kolay ve ameli ifadesi içinde hey- kelleştiriyordu. Ne lamaz ve marifeti dünyaya topyekün arkasını dönmek diye görür; seriatin kışrının kışrında kalan ham ve kaba softa da, her şeyin âhirete ait olduğu bilgisini ezbere tekrarlarken, dünyayı, seriatte mevcut olma- yan bir darlık ve havasızlık icine almaya calışır. İşte, tasavvufla şeriatin halis verimlerinden mahrum ve tarih boyunca neler yavtığı ve ne tesirler bıraktığı malüm iki tipin tecelli sekli ve mânası! e Dünyayı dünya ve âhireti âhiret olarak, Al- lah tarafından bicilmiş en doğru sınırları içinde ele alan ve haklarını ona aöre veren büyük tasavvuj zin- cirinin altun kolunda, En Büyük Sahabi Hazret-i Ebu- bekir'den başlayarak, Şah-ı Nakşıbend, Abdülkadir-i Geylâni, İmam-ı Rabbani, Mevlânâ Halit gibi kutup- ların kutupları bulunduğunu ve bu kutupların ruh re- jimini bilenler, ici yalnız Allaha bağlı insanın içtimai fayda plânında en hararetli faaliyetlere nasıl bürün- düğünü ve hattâ bürünmeye mecbur olduğunu bilir- ler, Bu gerçek kahramanların tabirine göre böyle in- sanların sırrı ve bâtım Hakla (Allahla), zâhirleri de halkla (dünyayla) dır. Şeriat dairesinin icinde tam ve hakiki tasavvuf anlayışı da sadece budur. üyük marifet yolunun gercek kahramanları lisanında, iciçe olarak, Şeriat, tarikat, hakikat diye ifadelendirilen oluş kademeleri ve Allahta fâni olmak diye hulâsalandırılan dâva, tasavvujun o genişliğine cemiyet plânına tatbiki işinde, ve icice, Şeriat, ta- savvuf ruhu ve akıl esaslarına bağlanacak; Allahta fâni olmak hikmetinin ictimai hayata aksediş tarzı da, en üstün dünya görüşünde ve bu dünya görüşünün içtimai hüviyeti ve nizamı icinde fâni olmak diye tezahür edecektir, Bu da, ferdi marifete mukabil, onun ilk zemini olarak, içtimai marifet olacaktır. İdolocya Örgüsü — BÜYÜK DOĞU /