Yahya Kemalin bilinmiyen şaheseri Kendisirtin artık şarap reklâmından vaz geçip bu ruha rücuunu dileriz! ENDİ kendime diyorum ki: Şişli, Kadıköy, Moda gibi semtlerde doğan, büyüyen, oynıyan Türk cocukları milliyetlerinden tam derecede nasin alıyorlar mı? O semtlerde minare görülmez, €- zanlar işitilmez, Ramazan ve kan- dil günleri hissedilmez. Çocuklar, çocukluğun müslümanlık rüyasını nasıl görürler? İşte bu rüya, çocukluk dediği- miz, bu müslüman rüyasıdır ki, bi- zi, henüz bir millet halinde tutu- yor. Bugünkü Türk babaları, ha- vası ve toprağı Müslümanlık rayi- hasiyle dolu semtlerde doğdular. Doğarken kulaklarına ezan okun- “du. Evlerin odalarında, namaza durmuş ihtiyar nineler gördüler, Mübarek günlerin akşamları bir minderin köşesinde Kur'an'ın se- sini işittiler. Bir raf üzerinde du- ran Kitabı indirdiler, kücücük el- leriyle actılar. Gülyağı gibi bir ru- hu olan sarı sahifelerini kokladı- lar, ilk ders olarak besmeleyi öğ- rendiler, Kandil günlerinin kandil- leri yanarken, Ramazanların, bay- ramların topları atılırken sevindi- ler. Bayram namazlarına baba- larının yanında gittiler; camiler içinde safak sökerken tekbirleri dinlediler. Dinin böyle bin merha- lesinden geçtiler, hayata girdiler, Türk oldular, Bugünün cocukları büyük bir ekseriyetle, yine müslüman semt- lerde doğuyorlar, büyüyorlar. Es- kisi kadar derin bir teessüsle de- ğilse bile yine müslümanlığı hisse- diyorlar. Fakat fazla medenileşen üst tabakanın cocukları ezansız ye- ni semtlerde, alafranga terbiye ile yetişirken, Türk çocukluğunun en güzel rüyasını görmüyorlar. Bu ço- cukların sütü cok temiz, hilkatleri çok metin olmalı ki, ileride, alat- ranga hayat Türklüğü büsbütün sardıktan sonra, milliyetlerine bağ- lı kalabilsinler. Yoksa ne muhit, ne yeni yaşayış, ne semt, hicbir şey, ii yavrulara Türklüğü hissettirmi- yo Ah büyük cedlerimiz! Onlar da Galata, Beyoğlu gibi frenk semt- lerinde yerleşirlerdi; fakat yerleş- tikleri mahallede müslümanlığın nuru belirir, bes vakitte ezan işi- tilir, asmalı minare, gölgeli mescit peyda olur, sokak köşesinde bir türbenin kandili uyanır, hâsılı o köşesi imana gelirdi. Cetlerimiz frenk mahallelerinin toprağına böyle nüfuz ederlerdi. Biz, bugü- nün Türkleri, bilâkis Şişli, Nişan- taşı, Kadıköy, Moda gibi küçücük bir şehri andıran yerlere yerleştik. Fakat o yerler müslüman ruhun- dan Ari, corak ve kurudur. Bir Üs- küdara bakınız, bir de Kadıköyüne. Üsküdarın yanında Kadıköy, 'Ta- tavlayı andırır. Eski Türklerin ruh- lariyle, veni Türklerin ruhları ara- sındaki farkı anlamak isterseniz, bu son asırda peyda olan semtlerle İstanbul iclerini mukayese ediniz! Medenileştikçe o “Müslümanlıktan çıktığımızı tabii ve hoş gören eb- lehler, uzağa değil, Balkan devlet- lerinin şehirlerine kadar gitsinler. Görürler ki, baştan başa yenileşen şehirlerin her tarafında çan kule- leri yükselir, pazar ve yortu günle- ri can sesleri işitilir, manzara hal- kın dinini, milliyetini hatırlatır. O şehirler bizim yeni semtlerimiz gibi milli ruhtan âri değildirler. Artik Türk milletinin ruhu bir rayiha gibi uctu mu? Hayır! Büyük kütlede yine o ruh var! Fakat biz, son nesil, bir sürü gibi büyük kâa- fileden ayrıldık, uzaklaştık, kay- bolduk. Daha uzağa gitmiyeceğiz, döneceğiz, tekrar büyük kafileye iltihak edeceğiz. Yeni tarzda yaşa- yışla cedlerimizin diyanetini mez- cedip bizi coraklıktan, - bu karan- lıktan, bu ufunetten kurtaracak mürşidler, şairler, edipler, hatipler yetişmedi. Fakat gayet tabii bir revişle, büyük kafileye, kendi ken- dimize döneceğiz. Dinsizliğin, ka- yıtsızlığın aksülâmeli başladı bile... Çocukluktanberi diyanet yolun- dan ayrılmamış olan kardeşlerimiz bizim gibi rücü hislerini itiraf edenlere henüz inanmıyorlar, on- lara tamamiyle iltihak edeceğimiz zaman da bizi birden tanıyamaya- caklar. Cünkü onlardan cok ayrı, çok uzak düştük. Dört sene evvel Büyükadada otururdum. Bayramda, bayram na- mazına gitmeğe niyetlendim. Fakat frenk hayatının gecesinde sabah namazına kalkılır mı? Sabah er- ken üyanmamak korkusu ile o ge- ce hi uyuyamadım. Vakit gelince abdest aldım. Büyükadanın mahal- A Bir gazetede «Unutulmuş şaheserler» başlığı altında, Yahya mabin bundan 27 yıl evvel intişar etmiş «Ezansız Semtler» İkbal bir yazısını okuduk; bu yazıya hayran olduk. Bundan 27 yıl evvel yazılan, o zamanki dinsizlik temayüllerine göre istikbali tahmin eden ve bir şair sezişiyle o günün içinden bugünü gören bu yazı, din, iman ve ahlâk dâvamızın en muhtaç olduğu sanat ve sanatkâr idrakinin bir şaheserini temsil etmektedir. Yazıyı o kadar beğen- dik, onu günümüzün muhtaç bulunduğu yazılar serisinin öyle bir pırlantası telâkki ettik ve o kadar simdiki zaman ve mekâna uygun bulduk ki, ona, yalnız bir kerelik «İmamı Rabbani» sahifesini tahsis etmekte bir ân bile tereddüt etmedik, İşte dini his şaheseri!