25 Kasım 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11

25 Kasım 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 11
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

kullanmaya kadar gitti. İşte adam, işte usul, işte hayâ, işte hüner! Bu deni taktiğinde de kısmen muvaf- fak oldu. Cünkü hâdiseden, tam onbeş gün sonra haberdar olabil- dik. Yukarıda insanlık lekesi diye sıfatlandırdığımız ve daima böyle sıfatlandıracağımız bu adam, eğer, hakkımızdaki iğrene tahkirin, hiç- bir fezahat ve redaet yuvasında eşine rastgelinmez serseriler ve santajcılar arasından elde ettiği, Polis ikinci subesindeki dosyaların- dan başka kimsenin tanımadığı tip- lerden olsaydı, derhal bu yazısiyle Türkçü ve Dönme D ÖNME, Türk ırkının içinde, frengi mikrobun-| dan daha hain bir suikast me- todunun sahibidir. O, harimi- ne bir yaver gibi sokulduğu | başbuğu, en nazik anında ar- kasından öldürmeğe memur-$ ur. Dönme, kiliselerin tepesin-) de ve apaçı eğil, Kur'anı Kerim şeklindeki kutuların ! içinde saklı bir istavrozdur. | Zehirdir, gıda şeklinde gelir; vatansızlıktır, en ziyade bu ismi kullanır; suikasteiliktir,£ vim ik ak reisi ol- mak is Gordük bir Türkcü, bütün idüşmanlarına dâvanın Öz dairesi dışında karsı koymak borcundayken, dönmelik ve £ devşirmelik ruhuna, arkasın- | dan gelen bir bıçak gibi, daire içinden tedbirli olmakla mü- kelleftir. Zira dönmenin baş .kasdı, berrak sulara pislik ka- rıştıra karıştıra onu denizle- | rin bile yıkayamayacağı bir lâğım haline getirmek, böyle- z ce manevi defetizma mimari-j sinin ırki arsasını kurmak- tır. Bir Türkçü gözünde dön- me, bütün manevi birlikler gözünde olduğu gibi, komü- nistten, anarşistten, nihilist-$ ten milyonlarca kere beter bir hiyanet ruhunun yatağı- dır. o Mustafa MÜFTÜOĞLU e m onu kanun huzuruna çeker, kendi- siyle orada hesaplaşmayı tercih ederdik. Fakat bu insanlık lekesi, güya bir başmuharrirdir, yılan vü- cutlu bir #azetenin tepesinde bay- kuş kafasıdır, sonderece hain ve gizli bir metodun sahibidir, içtimai bir sutkast eserinin seri müellifle- rinden birisidir; binaenaleyh ken- disiyle hesaplaşacak yer, mahkeme değil, âmme huzurudur, kalem ve kelâm kürsüsüdür, dâva meydanı- dır, babıâli kubbesidir!!! Gel berü, iman ve ahlâk kayıt- larının (K) harfini bile rüyasında bir kere görmemiş olan sefil! n ne cesaretle müslüman Türkler memleketinde okonuşabi- lirsin ki, bir dönmesin; büyük ba- ban Sabatay Sevi'nin zakkum kanı- nı taşıyor; ve İslâm diyanetini, Türk milletini parcalamak gayesi- ni güdüyorsun! Sen, birtakım bulanık şartlara güvenip nasıl kuruyası dudakları- nı kınırdatabilirsin ki, birzamanlar, Türk İstiklâl Hareketinin mâsüm günlerinde resmen ve alenen Ame- rikan mandasımı istemek suretiyle vatan hainliğini göstermiş ve bu babda hakkında broşürler neşro- lunmuş müseccel bir nâmertsin! Sen nasıl ve ne yüzle «ahlâk» kelimesini kanalizasyon lezzetli ağzına alabilirsin ki, «ahlâk» keli- mesinin baş harfi dive'a) işaretini gördüğün her verde sıhhi imdat çağırması icap eden bir tipsin! (Büyük Doğu) sahibinin «Bir Adam Yaratmak» piyesi temsil edilirken «oradaki kadınla kimi kastettiniz?» sualinden, tâ Elhamra sineması ve klüp hikâyelerine kadar, istersen ve dilersen, bu mevzuu senin için baş vurmaya lüzum görmediğimiz Türk hâkiminin huzurunda ve se- nin müracaatınla konuşalım! Eğer ister ve dilersen, bize edeceğin tek mukabeleyle, bu işi Linotipler ve baskı makineleri huzurunda da konuşabiliriz. Her sey senin istek ve dileğine bağlıdır. Elverir ki, bir zamanlar, muaz- zez ve mubarek bir sovdan gelen «Ehli Sünneti sazetesinin ismet ve nezaket örneği sahibine yaptığım ve bütün zayıf müslümanlara tev- cih ettiğin sibi, hakikatte bize de- gil, Allaha ve Resülüne düşman olan suikastcı kalemini (Büyük Doğu) ya yöneltmek cesaretini göstermiyesin; ve hesabını . göre- 8cekleri güne kadar menfur ve me- lün köşende «sus, pus» oturasın!.. Sen bilirsin, tercih hakkını sana bırakıyoruz. BÜYÜK DOĞU AR paya YOSMA Kansız derisinin üstünde, Allık, vudra... Çukura peri din ön Rimel, yosma: Kaldırım taşikiiide sürüklenen çek, Kısa ömürlü bir mantar gibi... Sürüklüyor arkasında, hayvan- laşmış adımları; Ve yosma bir mantar gibi, Sihirli mi, zehirli mi? Bilinmez! Daha dün gene bir kızdı mes'ut, Bugün hayali fener! Yağı tükenmiş kandil gibi, Söndü, sönecek! Müşteriler, bilir mi kan tükürdüğünü, Aç yattığını bazan? Gülsün isterler e Yüzlerine, durmadan Çaylaktan kacan Günder gibi, Kaçar yosma polisten! Karanlık, ıslak sokakların gölgesine, Ve «Hişşştt'» diyen bir senmi sesine, Oradan karşılık verir!.. Biraz naz, biraz işve, uyuşurlar sonunda. Ve vezir gibi girdikleri geceden, Rezil gibi varırlar sabaha! Her müşteriye m masal rur yosma. Ve aşk Nikayeleri yeli «meşhur muharrir!» Onun kadar hikâye düzemez asla: Nişanlısı aldatmış, Babası ârından sokağa atmış, İhtiyar anası varmış eline bakan Ve yürekciğini yakan, Vefasız bir sevgilinin eliyle Düşmüş bu kötü yola! Vee VS, Ve Yalan değil yosmanın anlattığı, Sadece gerçek ufalanmış biraz hayalinde. Sâf birkac delikanliyle berâber Kendisi kalmış anlattığı i hikâyelerin tesirinde, Gerçeği şudur ki, insanlar, Onun siyah saçlarından tutup, Sürüklemişler yaşamanın çirkefine! Siyah saçları sarı, Sarı saçları kızıl, Kızıl saçları beyaz olmuş mevsimsiz! Ve derin, çirkin çizgiler, Cemiyetin mührüdür yüzünde!.. İbrahim MİNNETOĞLU # 1 (01 :

Bu sayıdan diğer sayfalar: