25 Kasım 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5

25 Kasım 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 5
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

lunduklarını bildiğimiz peygam- berlere ait zaman payları, İbrahim Peygamberin Adnan'dan en aşağı 1000 yıl evvellerde bulunmasını gerektirmekte, Adnan ile İbrahim Peygamber arası en aşağı 30-40 baba silsilesine ihtiyaç göstermek- tedir. Nitekim en salim ve emin İs- lâm kaynaklarının hükmü de bu merkezde... İbni Abbas Hazretle- rinden bir rivayete göre, Adnan ile Hazreti İbrahim arasında 30, bazı İslâm âlimlerine göre de 40 batın vardır, Abdullah bin Abbas Hazretleri buyurmuşlardır ki: «— Allah Sevgilisinin nesepleri Adnan'a kadar cıkar; ondan ileriye geçmez. Yani Hazreti İsmail vasıta- siyle Hazreti İbrahime bağlı oldu- ğu muhakkak olan nesep kolunun, Adnan'dan ötesi, tertip sırasiyle malüm değildir; sadece prensip korku ve kaygıdan masun kalaca- ğını, Peygamberlerle bulaşacağını ve sonsuzluk nimetlerine kavuşup gerçek saadete erişeceğini ve böy- lece müjdeleneceklerini bildirir. Beyzavi Hazretleri, mânasına işa- ret ettiğimiz bu âyetin tefsirinde, Peygamberler Peygamberini takip eden Dört Büyük Halifenin, istika- met mevzuunda bağlı bulundukları ölçüyü şöyle ifade eder: «İmanda sebat, amelde ihlâs ve farzları eda titizliği, istikametin unsurlarındandır.» Netice sudur ki, istikamet, yani doğruluk her işde vek mühim bir esas belirtirken, hususiyle din işle- rinde başlıca ehemmiyeti gösterir. Bu ehemmiyetin derecesi de Dört Büyük Halifeye atfedilen ölçüden anlaşılır. İstikamet öyle yüksek bir dere- cedir ki, bütün makbul hedef ve gayelerin yerine gelmesi, bütün ha- yırlı işlerin gerçekleşmesi ona bağ- lıdır. Halinde istikamet olmıyan müridin bütün gayret ve çalışma- ları boştur. Yöneldiği yolda doğru- luk adımlariyle ilerlemiyen kimse için, gaye yolunda terakki yoktur; ve o, en kötü misal halinde aşağı- latılmaya lâyık olur. - Başlangıçta. istikamet müridin , rinci derecede nefsin tedibi, ikinci bilgisiyle malüm...» Bu esasa dayanan bütün gerçek ve yüksek İslâm âlimleri de şu öl- çü üzerinde birliktirler: «— Allah Sevgilisinin nesep hal- kaları, Adnan'a kadar teker teker malümdur; ötesi malüm değildir. Sadece Hazreti İsmail'e vardığı, e- sas bakımından muhakkaktır.» KÜFRE CEVAP : Hal böyle iken; bütün İslâm bü- yükleri, belirli ve belirsiz sınırları ayırt etmekte en ince itinaları gös- termişken, küfür anlayışı, bu mev- zudaki bazı kıymetsiz ihtilâflardan, hele Adnan ile İbrahim Peygamber arasında valnız 8, 9 batın sayan ba- zı zatların iddiasından hemen fay- dalanıp, Son ve Üstün Resulün, İb- rahim Peygamberden gelmediğini iddiaya veltenir... Derler ki: «O şartı iken, sonunda, ârifin hakkı olur, İlk, orta ve son kademelere göre istikamet alâmetleri şunlardır: Baş- langıçta mürit, istikamet üzerinde ise, daima vazifesine bağlıdır; or- talarda, eriştiği dereceleri kendisi- ne mal etmez; nihayette ise araya hiçbir hicap girmediğini görür. İs- tikametin dereceleri üçtür: Evvelâ eğrilikleri kaldırmak, sonra öylece kalmak ve süküna ermek, en son- ra da tam doğruluğu bulmak... Bi- derecede kalbin tehzibi, üçüncü de- recede ise esrarın muhafazası var- dır. Ebu Ali, buyuruyor ki: «— İstikamete sahip ol, kerame- te talin olma! Zira nefsin keramete kayar, Allah ise seni istikametle imtihan eder. Gerçek ve büyük istikamete, bu yolun yükseklerinden başka kimse muktedir olamaz. Çünkü halk ara- sında istikamet, yapılacak ve yapıl- mıyacak şeyler icinde doğru yolu tutmaktan ibarettir. İstikametin ni- hai mânası ise, en ince ve en yük- sek noktaya kadar hududu muha- fazadır. Merhum Esseyyid Abdülhakim /0/ di faşıl KISAKÜREK takdirde İbrahim'i Perikles ile çağ- daş ve Keyhusrev-Dârâ Acem İm- paratorluğunun tebaası yapmış olu- ruz! O zaman da Filistin'in istilâsını ve Milâdın başlarına doğru Buhtun- nasr tarafından Kudüs'ün tahribi- ni, Filistin bölgesinde Herod'un ve imparatorluk zamanında Sezar O- güstün zamanına isabet ettirmiş oluruz! Hic olur mu?» Bilmezler veya bilmek istemezler ki, İslâmın, Mukaddes Nesebi, Adnan'dan öte- ye saymadığı ve sadece prensip ha- linde İbrahim Peygambere iliştirdi- gi mutlak bir vâkıadır. Küfür an- layışının bu hali, icinde boğulduğu tezatlara ve ne kücük fırsat nokta- ları aradığına, yani esas üzerinde söyliyecek hiçbir şey olmadığına delâlet ederken, isin garip tarafına bakın ki, aynı Garp âlimleri, yal- nız Kureyş kabilesinin değil, bütün şimali Arabistan ve Hicaz ahalisi- nin İbrahim Peygamberden geldiği- ni kabul eder de, Peygamberler Peygamberinin ondan geldiğini reddeder, * Müminler için Kâinatın Nuru- nun, nesepler içinde en nefisinin en nefis kolu icinden gelmesi bir zarurettir. Kur'an bu hakikati apa- çık billürlaştırıyor. Bir âyetin me- ali: «— Sizin en nefisinizden size Re- sul geldi.» z Bir hadisin meali: «— Ben nese» bakımından sizin en nefisinizdenim.» Ve bir âyetin tefsiri: «— Tâ yer yüzüne çıkarıncıya kadar seni peygamberler kolundan peygamberler koluna naklettim .» Nesep bahsinde son hüküm şu- dur ki, taşıdığı iki mukaddes hâs ismin ikincisiyle, ıstıfa mefhumu- nun insan şeklinde en son ve en üstün ifadesine ad veren Allahın Sevgilisi, soyluluk ölçüsü bakımın» dan da yeryüzünün bir eşini tanı- madığı, Allah eliyle tasfiye edilmiş bir mâna ve madde asaletine bağlı- dır. Hakikatte asalet mefhumu da, bütün mefhumları ve bütün mev- cutlariyle, bütün kâinat gibi, ona bağlı... (Devamı var)

Bu sayıdan diğer sayfalar: