rm ER m a e mmm aym ER er X Ah, şu Vali Bey! Tereyağından kıl çeker gibi bir kolaylıkla geldi. Giderken de, Yeditepeye yedi temelle kakılmışçası- na zorluklara meydan aç- tı. Acaba bu mevzuda (Bü- yük Doğu) nun da bir te- siri oldu mu dersiniz? Zannetmiyoruz! Çünkü müşarünileyhin bütün «ic- raat-ı hasene» si, sözde â- mirleri, fakat hakikatte “samimiyetsiz, o halisiyet- mâdunları olan hükümet mümessillerince malümdu. Fakat işi punduna getire- bilmek lâzımdı. Nihayet hava, artık her ihtimam ve itinaya rağmen kendi kendisine tefessüh edince de -ne parip!- bütün İstan- bul gazetelerinin, kimbilir ne ince siyasetler karşılığı olarak Bay Vali hakkında giriştikleri o korkunç, o na» hamaratlığı, neye bin kalmamıştı, hava » siz, o komik «medh-ü-se- bir rah: sıva çekecek hakikatte mâdün bazı hü- mikyasa kadar vardı. Fa- kât dedik ya; artık çare bilmişlerdi. Buna rağmen kendi (Edmon Jalâ) nun ölümü üzerine boşalan Fransız Akademyasının koltuğu, 12 sahip görmüş... Birinci sahibi meşhur (Volter) miş... (Edmon Jalü) Akadem- ya kubbesinin altına umumi sıra hesabiyle 578 inci olarak, 1936 yılında girdi. Kendi koltuğunu alacak olan 606 ncı olacaktır. Âyni koltuğun, kendisinden evvelki sahibi (Pol Burje) ise 488 inci imiş (1894)... Bugün, cihan kültürünün en ehemmiyetli mevkiini işgal ettiği, sanılan Fransız Akademyasında vasati yaş nisbeti 68 dir. Boşalan koltuğa eğer (Monterlan) seçilirse bu nisbet düşecek, (Fernan Gre) seçilirse nisbet çıkacakmış... Demek ki Fransada kâmil adam yaşı 70 sularında kabul ediliyor. Yaban ördeğini bül- bül sanan bizim bobstillerin kulakları çınlasın! 77 Ze — zü söylemiş: yazılabilir. Romancı (Simon) bir Fransız muharririne şu sö- -—- Korkulan ve ümit edilen şeylerdir ki, en iyi Yeni bir roman yazmakta olan bu muharrir acaba iddiasını gerçekleştirebilecek mi? Bütün mustarip Almanyada (Göte) nin 200 üncü yılı kutlandı. Bu münasebetle, yalnız milliyetçi Çin diyarının 2500 üncü doğum yılını kutladığı uğ am Çin hakimi (Konfüçyüs) ü hatırlayan Avrupa teleri, Çin filozofunun, aşağıdaki meşhur Sözlerini neşrediyor: «-— Kendinizi, on gözle bakılıyor ve on elle gös- teriliyormuş sibi idare ediniz! Bir şeyin bilinmedi- ğini bilmek, bilinmyen bir şey olduğunu bilmektir ki, bilmek işte budur. Üstün adam, sözlerinde yavaş, işlerinde çabuk- tur.» “ Gençliğinde bir Fransız kontunun şatosunda ziya- fete çağırılan büyük romancı (Marsel Puruot) ye- mekten sonra davetliler şatonun hâtıra defterine bir- kaç satır yazi yazmağa davet edilip sıra büyük tah- lileiye gelince, şato sahibi kendisine demiş ki: — Sadece isminizi yazınız; aman, fikir ve edebi- yata lüzum yok! Ne hazin ve mâküs kehanet!.. Mustafa MÜFTÜOĞLU Madiselerin kendisine tefessuh etmiş ve bu vaziyeti, sözde âmir, kümet mümessilleri, fırsat millet vekilliği temin edil- en; ve böylece, reisi bulunduğu İstanbul devle- tine karşılık bütün devleti ele geçirme ihtimalini na- zariyede olsun vâdedici bir mevkie getirilmeden, Bayımızın oOhükümranlık haklarına son verilmedi. Bir zamanlar Mısır Hidiv- leri bile devlete karşı bu kadar ağır basmamışlardı. Cihan, hicbir fevkalâdeli- ği olmaksızın bu Bay ka- dar süküti ve usuli bir işgüzar görebilmiş de- ğildir. O bir göz doktoru değil, bir kulak doktoruy- du. En yırtıcı kampana ve düdük seslerine rağmen kulakların hangi şart al- tında duyup hangi şart al- tında duymıyacağını tâ- yinde emsalsiz bir teşhis sahibiydi. Nihayet, küçük bir nefs itimadı hatasın- dan olsa gerek, kendi ku- lağına kar suyu kaçırmış olacak ki, 11 senelik bir devir boyunca sımsıkı mu- hafaza ettiği statükoyu el- den kaçırdı. Uğurlar ol- sun! Ona; yerinde kalmış olsaydı tefrika edecek ol- duğumuz bahsine ve İstan- — uğurlar olsun! Gider- yak (Cumhuriyet dev- rinde İstanbul) isimli, ne- fis, göz kamaştırıcı, lüks, fakat o nisbette lüzumsuz, faydasız, sadece göz boya- maya memur bir broşür bastırdığını biliyor musu- nuz Bayımızın? Böylece Belediye hazinesine en a- şağı 10-20 bin lira çapın- da bir eğlencelik masrafı