21 Ekim 1949 Tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6

21 Ekim 1949 tarihli Büyük Doğu Dergisi Sayfa 6
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Cilt 1 - Mektup 52 den: NSANDA nefs (emmâre) lik ha- liyle, daima mevki ve riyaset dâ- vasında ve benzerlerinden üstün olmak himmet ve gayretindedir. Her ân istediği şeyse, bütün mah- lükların kendisine muhtaç olması ve emirleriyle yasaklarına baş kes- mesidir. O, kendisinin hiç kimseye muhtaç've müftakir olmasını kabul etmez. Bu, ulühiyet dâvasından başka bir şey değildir ve Allahla şeriklik iddiasıdır. Hattâ (emmâre- Kâfir — Hac, İslâmın, üzerinde münakaşa ve mücadeleye girişme- miz imkânı olmıyan bir MA Mümin — Devam, devam Kâfir — Bir kere, o yeri elinde tutan, yollara ve yol vasıtalarına hâkim olanlar icin büyük iktisadi faide... Mi — Sonra, sonra!.. Kâfir — Sonra, İslâm âlemine mensup binbir milletin birbiri için- de kaynaşması ve büyük kütleler doğurması bakımından içtimai fa- id Gs. Mümin — Daha sonra, daha sön- a! fir — Daha sonra, bir araya gelen bu kütlelerin, birbirinin ruh, meşrep, tecrübe, usul, âdet ve an'a- nesini tetkike imkân vermesi ba- kımından harsi faide... Mümin — Dahası var mı? Kâfir -— Bu kadar ama, ararsan daha da bulabilirim. Seyahat, yol, müşahede ve binbir yenilikle te- mas bakimindan da fikri ve ruhi faide... Mümin — Bu son madde, harsi faideye girer, Başka söyliyecekle- riniz? Kâfir — Siz İslâmın medhedili- şine de zemmi kadar kızıyorsunuz! Daha ne istiyorsunuz ki? / Mümin: — Sadece gerçek imani istiyorum! Hacci,; evvelâ, buluş tâ- biriyle değil, emir tâbiriyle ifade NEr5 lik) vasfındaki nefs -ki bütün sa- adetlerden uzaktır- Allahla şirketi bile kabul etmez. Onun da hâkimi olmak; var ve yok ne varsa, ken- disinin mahkümu görmek ister. Bundan dolayıdır ki, Allah düşma- nı nefse, en haris olduğu mevki ve riyaset yolunda imdat ederek kuv- vet vermek, kendi kendisini mahiv ve izmihlâle atmaktır. Allahın lânet ve buğz hedefi olan dünya, nefsi beslemekte ve alabil- diğine hırs yolunda koşturmakta birebirdir. Fakr, Peygamberler Peygambe- rinin fahridir. İyice anlaşılması ge- reken bu fakr ise, nefsin nâmurat olması, dileklerinden hiçbirine ere- memesinden başka bir şey değildir. Peygamberler Peygamberinin fakri, nefsin acze ulaştırılmasıdır. Zaten nebilerin gönderilmesinde ve insanların Şeriatle mükellef tutul- masındaki hikmet, nefsin tâciz ve tahribidir. Şeriatler, nefs havâ ve hevesinin def'i içindir. İnsan, Şe- riate bağlandığı nisbette nefsani- yetten uzaklaşır ve Şeriate olan a- lâkasının kemali kadar nefsi zeva- le uğratır. edecek imanı... Bütün bu saydıklar rınız, İslâmın, en nankör bir küfür görüşiyle bile reddi mümkün olmı- yan faziletlerindendir. Fakat bun- lar, zekât bahsinde de gösterdiğim gibi, tâbi faziletler,.. Baş fazilet, onun sadece ibadet cephesinde... Ve yurt ve memleket dısı hac se- ferlerinin, baştan basa ibadet mec- rası üzerinde akmaya mahsus ruhi feyzlerinde... Tasdik etmeye mec- bur kaldığınız tâbi faziletlere ge- lince, gerek hac noktasını elinde tutanlara, serekse yollara hâkim olanlara temin ettiği faide bakı- mından, bütün bu sahaları İslâm- laştırmak yolunda telkin edilen va- zifeleri nasıl olup da hatırlıyama- dınız? Bu, İslâm kütlesine, gâye olarâk, busünmahrum yaşadiği si- yasi bir faidevi ihtar etmez mi? Ya birbiri içinde kaynaşacak kütlele- >. Şunu da bilmek lâzımgelir ki, Şeriate uygun olmıyan ve sözde nefsin kırılmasını gaye edinen bazı mücahede ve riyazetler, nefsi kır- mak yerine kuvvetlendirir. Şeriat, o ince sırlar manzumesidir ki, hie- bir sey ona mutabık olmadıkça asli gayesini bulamaz. Nitekim birta- kım Hintliler riyazet ve mücahe- dede hiç kusur etmezler; fakat nefslerinin kuvvetlenmesinden baş- ka da hicbir şey elde edemezler, Meselâ, zekât olarak bir dirhem vermek, kendi nefs ve arzusiyle bin altın vermekten üstündür ve nefsi tahripte faydalıdır. Zira onu emre- den, insanın kalbi değil, Şeriattir. Ve bayram günü Şeriat emriyle ye- mek vemek, yıllarca nafile orucu tutmaktan menfaatlidir. Ve yerine getirmek emeliyle iki rekât sabah namazını cemaatle kılmak, bir yıl nafile namazdan faziletlidir. Her şeyden, her şeyden evvel bu müthiş illetin şifaya kavuşturulma- sı fikri, nefs ebedi ölüme varıncıya kadar zarüridir. Tevhit Kelimesi, nefsin temizlenmesi ve Hakka baş kesmesi icin gelmiştir. Bütün bü- yükler nefsi kırmak mevzuunda hep bu kelimeden faydalandılar. Nefsin her serkeşliğinde Tevhit Kelimesine sarılarak imanı tazele- mek lâzımdır. Bu hususta Peygam- berler Peygamberinin açık bir e- mirleri de vardır «— İmanınızı, Allahtan başka Allah yoktur diyerek yenileyiniz!» Tevhit Kelimesinin boyuna tek- rarı, nefsi bağ üstüne bağla bağlar, Yine Hadiste buyurulmuştur ki: rzı ve semaları bir kefeye, Tevhit Kelimesini de bir kefeye koysalar, o kelimenin bulunduğu kefe ağir gelir.» M. ISIKLI rin vasıfları, ihrac malları ve ver- gi esvası sibi, hassasiyetle örnek- leştirilmesindeki icap noktasından, bir mefküre faidesi değil midir? Kâfir — Bunları da tasdik ede- a — Siz yalnız tasdiki tas- ak sdemerinz Gerisi de bize Tü- ABIT didi İğ remmer verir —— aaa

Bu sayıdan diğer sayfalar: