eş mn Tema BÜYÜK DOĞU CEMİYETİ (01 EM Anadoluda Cemiyet teşki- lâtımız, hem de (Büyük Do- ğu) nun eski şeklinden yenisine ge- çişi icin kısa bir zaman payına ve neşir fâsılasına muhtaç bulunuyor- duk. Bunu, geçen Ağustos ayının sonunda elde ettik ve Cemiyetin Umumi Reisiyle beraber bir vapu- ra atlayıp Samsun yolunu tuttuk. Sağdaki haritada göreceğiniz gi- bi, Anadoluyu, ancak on onbeş gün devam edebilecek bir seyahat için- de, en hassas ve merkezi birkaç noktasından kavravıcı bir kement içine alabilmek icin, yegâne rota buydu: Denizden Samsun; ve sonra karadan Sıvas, Malatya, Maraş, A- dana, Kayseri, Ankara, Eskişehir, İstanbul... Fırsat bulacak olursak, Eskişehirden, Kütahya, Tavşanlı, Balıkesir ve Bandırmaya kadar u- zanıp oradan yine vapurla İstanbu- la dönmek de hesaptaydı. Bu rota- yı çizdikten ve tatbika başladıktan sonradır ki, vapurda, Anadoluya geçerken ilk defa Samsuna ayak basışımızdaki derin mânayı hisset- tik. Daha evvel hiç de böyle bir mâna yerine gelsin diye bir hesaba yer vermediğimiz için, bu tesadüf, bize, kendi kendisine doğan büyük bir hikmet tecellisi gibi geldi. Zevkle tebessüm ettik ve Samsuna geldik SAMSUN: Denizin kabartılı ve sahille mü- nakalenin kesik bulunduğu şartlar içinde Samsun Büyük Doğucuları, en ileri mümessilleriyle bir motörü doldurup, bata çıka, geliverdiler, Motörden bir ses yükseldi: — Necip Fazıl Kısakürek!!! Bü- yük Doğucular geldi!!! Bu fevkalâde tezahür karşısında, gözlerimiz yaş dolu, motöre atla- 12 dık. Korkunc dalgalar arasında bir fındık kabuğu gibi giderken, iman isimli büyük cevherden nasibini almış insanların, bir fındık kabuğu içinde bile Okyanuslara nasıl karşı durabileceğini düşünüyorduk. Samsunda sahil, bizim için ayrı bir sürvriz oldu. Bütün kıyı Büyük Doğucularla dolmuştu, Uzun sar- maşdolaşlar, selâmlaşma ve tanış- malardan sonra, yerlerimizin ayrıl- dığı otele doğru hev beraber yürü- meğe başladık. Tam o sırada gayet mânalı bir hâdise oldu: Uzaktan sahile doğru gelirken Necip Fazılı tanıyan ve onun böyle müthiş ve coşkun bir kalabalık ortasında ge- çişini gören bir milletvekili (Gire- sun milletvekili Ahmet Ulus) hay- retinden donacak gibi bir tavır al- dı. Nacip Fazıl ona hitap etti; — Merhaba Ahmet Bey, nasıl- sın, bakalım? — İyiyim! Ya sen ne arıyorsun burada? Bu ne hal? — Merak etme; gelen ne bir Ba- kandır, ne de bir Başkan... Bu aziz ve civanmert insanlar Samsunun Büyük Doğucuları! Kıymeti, tevec- cühlerinden çok eksik bir insanı karşılıyorlar. Otelin büyük salonu tıklım tık- lım doldu. Öğleden sonra da Necip Fdzıl, daha evvel kendisini telgraf- la bir konferansa davet etmiş bu- lunan Büyük Doğucuların tertiple- diği yerde, ruhculuk ve maddecilik mevzulu konuşmasını yaptı. Konfe- rans, salonunu ve bahçesini doldu- ran yüzlerce insandan sonra, ho- parlörlerle bütün Samsun içinde dinlendi. Aynı günün gecesi bir Büyük Doğucunun evinde toplanıl- dı ve sabaha kadar görüşüldü. Sa- dece Allah ve ideal aşkının mihveri etrafında dönen ve insana madde yorgunluk ve zaruretlerinden hiç- birini hatırlatmıyan bu konuşma- nın zevkini, bizim söylediğimiz söz- o f Anadoluda ve .. w Büyük Doğu Bu isimle bir sahife açıyor ve her Büyük Doğucunun, sehir ve kasabasına ait ma- halli dertlerini bize yazma- . sını rica ediyoruz. 2 ler bakımından değil de, Samsunlu ruhdaşlarımızdan aldığımız tesirle- rin derinliği bakımından asla unut- mıyacağız. O kadar yol yorgunluğuna rağ- men, birkac saat ya uyutulduk, ya uyutulmadık... Sabahın en erken demlerinde kapımız vuruldu; ve bi- zi ayıran mesafelerin birdenbire ortadan kalktığı bu anda her türlü teklif ve tekellüfü mânasız görerek bizim de hasret ve iştiyakımıza ter- cüman olan Samsun Büyük Doğu- cuları sökün etti. Akşama kadar hep beraber gezdik, dolaştık, ziya- retler yaptık, konuştuk, gaye ve dâyamızın kanuni çizgilerini bil- lürlaştırdık ve her husus üzerinde anlaştık. Bütün ısrarlara rağmen o gün hareket etmek zorunda oldu- ğumuz icin, akşam, istasyona ka- dar götürüldük; ve âlemde, gerçek- ten, benzerleri pek az olan bir ih- lâs, vecd, fedakârlık ve bağlılık havası içinde Sıvasa doğru uğur- landık. Ne büyük bir alâka ki, istasyon- da bizi uğurlayan Samsun Büyük Doğucuları, bize sade kalblerini vermiş olmuyorlar, yanımıza en ateşli örneklerinden iki fevkalâde insanı da katmış bulunuyorlardı. Bunlardan biri, bize Amasyaya, öbürü de Sıvasa kadar refakat ede- cekti, Biri, aynı zamanda Samsun bayiimiz olan Mustafa Pal ar: öbürü de, müstesna bir aşk, irfai ve fedakârlık Ruhen sahibi de mil Solakoğlu... Hiçbirinin ismi, anılmak husu- sunda öbüründen farklı olmıyan Samsun Büyük Doğucularına, sırf ,hususi vaziyetleri bakımından bi- zimle beraber yola çıktıkları için andığımız bu isimlerden dolayı bi- zi mazur görmelerini ve ortada bir tercih vaziyeti bulunmadığını bil- dirirken, tirende, Cemil Solakoğ- lunun harikulâde bir cevabını da kaydetmeden duramıyacağız: Necip Fazıl ona şöyle dedi: — Azizim; Samsunda öyle dâsi- tani, rüyalarıma bile giremiyecek kadar varlak bir alâka ve kabul gördük ki, bir eşine rastlıyamamak