mazdı. Sonra gençlerin çoğu kravat- lı ve giyimliydi. Sveter-etekli kızlar bile saçlarına itina göstermişlerdi. Çok geçmeden, o kalabalığın se- bebi anlaşıldı: o Büyük Sinemada o gece, Alpay ve arkadaşlarının konseri vardı. Biletler bir hafta evvel" tüken- miş ve son dakikada karaborsaya düş müştü, ama bulmak yine de fevkalâ- de güçtü. Sinemanın içi de tıpkı dışı gibi gençlerle doluydu. Birçokları Al- payı ayakta ve bağırarak, daha çok Beatles'leri hatırlıyarak, alkışlıyorlar- dı. Fakat evli ve hukuk mezunu olan Alpayın ne kıyafeti, ne de hareketleri katiyyen Beatles'leri hatırlatmıyordu. Bununla beraber, dinleyicilerini yine de Beatles'ler gibi büyüledi ve görül- memiş bir alkış topladı. Gençler, kendilerine has bir gece yaşadıkları için memnundular ama. konserden çıkarken çoğunun, bağır- maktan, sesi okısılmıştı. £ Bağıranlar, kızlar, alkış tutanlar ise oğlanlardı! Moda Bacaklara dikkat! Bu yıl moda ,bütün gözleri bacakla- ra çekmektedir. Bir kere, etekler kısadır. Bu kısa eteklerin yanında, da ha da kısaları vardır. İkincisi, bu yıl çorap, modası elbise modası kadar ö- nem kazanmıştır. Renkli çoraplar, işli çoraplar, siyah dantel çoraplar, gözleri ister istemez çekecektir. Ba- cağa önem kazandıran başka bir hu- sus da, modası devam eden botların, eski zaman getrleri ile çok önem ka- zanmış olmasıdır. Çoraplar, genel o- larak, çok şişman gösteren, işli, eko- seli, yün çoraplardır. Bu bakımdan, şişman bir gençkızın veya kadının bu çorapları giymesi doğru değildir. Top lu bacaklar için siyah dantel çorap- lar şüphesiz daha uygundur. k boyu da önemlidir. Bu yıl Pa- riste iki boy kabul edilmiştir: I — Courreges boyu: yerden 55 santimdir. 2 — Chanel boyu: yerden 40 san- timdir. Yâni, bu mevsim sözü çok edilen Courreges en kısa, Chanel de en uzun boyu ortaya atmıştır. Her kadın bu iki boy arasında kendine eh yakışan boyu bu imalı, bunu santimetre ile öl- çerek tespit etmelidir. Bacakları şişman gösteren botlar, çoraplar, mübalâğalı kısa etekler, mo daya hizmet etse de kadın güzelli- gine hizmet etmiyecektir Bu itibarla, en büyük terziler de mankenlerinde, etek boyunu, mankene göre ayarla- maktadırlar. 26 Düdüklü Tencere ve Ötesi.. Hiç unutmam; bundan onbeş yıl kadar önce, tanınmış bir yazarımız, dü- düklü tencere aleyhinde bir yazı yazmıştı. Tencerenin birden patlama- sından korkuyor, çeşitli tehlikelere işaret ederek, düdüklüde pişen yemekle- rin lezzetsiz olacağını söylüyor; kısacası, ahçının yemekle beraber pişmesini, saatlerce mutfaktan ayrılmamasını isteyen klâsik bir inanca (katılıyordu. Bugün düdüklü tencere, memleketimizde gecekonduya, en uzak yurt köşesine kadar gitmiş ve ev kadınları tarafından tutunmuştur. Dünyanın her yerin- de, herhangi bir yeniliği daima tepki ile karşılayan muhafazakârlar vardır. Fakat yenilikler, özelikle böyle elle tutulur, gözle görülür pratik kolaylık- lar getiren yenilikler herkes tarafından kolaylıkla kabul edilir. Çetin olan, bir toplumun sosyal - ekonomik bir takım gelenek ve göreneklerine karşı görünen yeniliklerin benimsenmesidir, ileri toplumların bir vasıfları da bu sahadaki yenilikleri çabuk benimseyip, çabuk uygulamalarıdır. Bu hal, mil- letler arasında aşılması güç mesafelerin mevcudiyetine yol açmıştır. Yarışı önde götürenleri yakalamak bu bakımdan çok müşkül olmaktadır. İşte bu- nun içindir ki, az gelişmiş memleketlerin herşeyden önce, yeniliklere hazır, yeni buluşları, yeni görüşleri, yeni fikirleri taassupsuz karşılayacak ve bun- ları peşin hükümle değil, mantıkla, sosyal-ekonomik şartlar halamından, bi- lim yolundan inceleyecek genç kuşaklara ihtiyacı vardır, Atatürk bunu yap- mıştı. Devrimleri benimseyen, medeniyete götüren bütün yeniliklere kucak açan bir zihniyeti eski zihniyetin yerine koymuş ve başarısını bu temel üze- rine oturtmuştu. Fakat bu ileriye bakış, bugün toplumumuzda yeteri kadar mevcut değildir. Büyük Millet Meclisinin seçimlerden önceki bu son döneminde birçok refomların, hiç olmazsa kanunlarla tespit edilip garantiye alınması lâzımdır. Bu, yalnızca politikacılara bağlı kalmamalıdır. Aydınlar ve bütün ilgili çev- reler, kanunların bir an önce Meclisten çıkması için gerekli ortamı hazırla- malıdırlar. Bir toprak reformu, bir doğum kontrolü. Turizm ve Köy Bakan- lıktan ile ilgili kanunlar. İhale Kanunu vesaire, bütün olumlu yönleriyle halka anlatılmalı ve aydınlar tarafından, yaklaşan seçimlerde ağırlığımı gösterecek oln muhtelif seçmen zümreleri tarafından savunulmalıdır. Hal- buki hiç de böyle olmuyor Yetkili saydığımız birçok kimseler, bu konular üzerinde bilimsel değil, daha çok duygusal ve sathi bir takım tartışmalara girişiyor, halkı büsbütün şaşırtıyorlar. Bu gibi hafif davranışların politika- cıları etkileyeceği, reform hamlelerinin yapılmasını güçleştireceği muhak- kaktır. Bir zamanlar "Plân mı, pilâv mı?" diyenler, bugün "Plânsız kalkınma olamaz!" sloganını tutturmuşlardır. Çünkü politikacılara yön veren kuvvet- ler plân fikrini benimsemişlerdir Tanınmış bir konferansçımız, geçenlerde doğum kontrolünün aleyhinde konuşmuş ve şöyle bir misal vermiş: Güya bir kadının çok çocuğu oluyor- muş. Kadın bundan kurtulmak için ameliyatla kısır olmuş. Ama sonra, tek- rar çocuk sahibi olma isteğine kapılmış ve muradına nail olamayınca da akli muvazenesini bozmuş Halbuki doğum kontrolünün anlamı bu değildir! . Doğum kontrolünün amacı, anne ve babayı istedikleri zaman çocuk sahibi kılmak, ailenin büt- çesini, sağlığını, dolayısıyla mutluluğunu tehdit eden doğumları bilerek en- gellemek, çocuğun toplumdaki ve ailedeki değerini artırmak, onu bir yük. bir külfet, bir "istenmiyen misafir" olmaktan kurtarmaktır. Doğum kont- rolü, bütün ileri toplumlarda ve entellektüal ailelerde zaten tabii şekilde uygulanmaktadır. Doğum kontrolünün bugünkü uygulama şekli ile dünyaya getirdiği başlıca yenilik zenginlerin faydalandığı bu haktan, daha az im- kânı olanları da faydalandırmaktır Amaç. ailenin plânlı şekilde çocuk sahi- bi olmasını sağlamak, anneyi tehlikeli kürtajlardan ve sağlığını tehdit eden durumlardan kurtarmaktır. Kısırlığa gitmek sözkonusu değildir. Toprak reformu hakkındaki tartışmalar ise daha da eksik daha da ka- rışıktır. Burada bunları bir bir sıralayıp anlatmağa imkân yoktur Şurası unutulmamalıdır ki dünyanın kabul ettiği bütün yenilikleri er- gce biz de kabul edeceğiz. Ama yeniliklere kapalı eskiye dönük bir zihniyet bizi ne yapıp edip herşeyde geciktirme sevdasındadır. Herşeyden önce bu zihniyetle savaşmak, onu yenmek lâzımdır. Jale CANDAN AKİS. 13 KASIM 1964