yatıların bu tutumu yalnız alkışta kalmamış olmalı ki, Harlemde ka- ranlık eylerden atılan taş ve şişeler- den yaralanan polislerin sayısı bir hayli kabarıktır. Buna karşılık, po- lisin açtığı ateşten yaralanan siyah- ların sayısı da hayli kabarıktır, bun- arın bir tanesi de hastahaneye kal- dırılırken yolda ölmüştür. Gelen haberlerden anlaşıldığına göre, olayların en şiddetlileri, Po- well'in cenazesi kaldırılırken cere- yan etmiştir. Tören sırasında siyah gençler polislere saldırmış, törenden sonra da Yedinci Caddeyi dalarak Öteye beriye şişeler içinde «Molotof Kokteyli» atmışlardır. Bütün bunlar karşısında polis gene ateş açmak zorunda kalmış, yeniden ölen ve ya- ralananlar olmuştur. Bu arada olup bitenleri filme almaya çalışan bir televizyon operatörü ağır yaralan- mış, bir gazeteci fena halde dövül- müş, orta yaşlı bir beyaz da başına bir sopa yemiştir. Alem gene ol alem.. Aslında, (bu olaylar sırasında ba- sına sopa yiyen, her aklı başın- da Amerikalının ırk ayrımını barış- çı yollardan kaldırmak konusunda- ki umud ve çabalarıdır. Amerikan Kongeresi geride bıraktığımız ayın sonunda medeni haklar tasarısını kanunlaştırınca, bütün Amerika, bu çabaların olumlu bir sonuca var- mak üzere olduğunu sanmıştı. Oysa, AKİS'in defalarca söylediği (o gibi, Birleşik Devletlerdeki renk ayrılığı hukuki olmaktan çok, insani ve top- lumsal bir torundur. Amerika Birleşik Devletlerinde siyah adam, yüzyıllar boyunca, ikin- ci sınıf vatandaş olarak görülmüş- tür. Amerikan toplumundaki ekono- mik kalkınmadan en az pay alan, siyah adamdır. İkinci sınıf bir va- tandaş olarak kaldıkça en fazla ça- lışmayla en az karşılığı almaya de- vam ettikçe, ayrılığı Amerikada bir sorun olmamıştır. Oysa şimdi, bütün dünyadaki uyanmaya uygun olarak, Amerikadaki siyah adam da çağdaş toplumda kendi yerini Ve payını almak istemektedir. Eğer bu amacına ulaşırsa, beyazlarla eşit duruma gelecek, onlarla aynı top- luluk içinde, aynı haklarla yaşaya- toplum içinde durum değişmektedir. O zaman be- yaz adam kendi görgüsüne, geleneğine kendi konforuna daha sıkı sarılmakta, siyahla paylaşmak ona güç gelmektedir. Birleşik Amerikadaki renk ay- rılığı kanun hükümleriyle kolay ko- lay giderilemez. Bu ayrılığın gideril- mesi için, herşeyden önce, beyaz- ların siyaha adama <bizden biraz» diye bakmaları gerekmektedir. Fa- kat siyah adam da içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve kültürel gerilik- DÜNYADA OLUP BİTENLER ten kurtaramadıkça, böyle bir ge- lişme beklenemez. Belki bugün Kon- gre bir medeni haklar kanunu kabul edip yarin bir eşitlik bildirisi yayın- lanabilir ama, iki renk arasındaki sosyal, ekonomik ve kültürel uçu- rumlar kapatılmadıkça Harlemdeki- ne benzer olaylar hergün birbirini kovalar, aradaki Uçurumlar daha da açılır. Ünikiye beş kala... Allah bilir ya, şimdiye kadar bir seçim öncesinde yapılan hiçbir, kamu. oyu yoklaması bu kadar doğru çıkmamış ve Senatör Goldwater, San Francisco'da toplanan Cumhuriyetçi Parti Kurultayında, ezici bir çoğun- lukla, bu partinin Başkan adaylığına seçilmiştir, Goldwater, seçimi ka- zandıktan sonra, yanına Başkan yardımcısı adayı olarak kendi gibi aşırı bir sağcı olarak tanınan Milleri almıştır, Bütün yorumcuların oybirliğiy- le kabul ettikleri gibi, bu kadar seviyesiz bir aday ekibi, şimdiye kadar Amerikan tarihinde görülmüş değildir. Aslında San Francisco'da yapılan bu seçime bütün Cumhuriyetçi- Partinin eğilimi olarak bakılamaz. Bu, parti içinde bulunan az sayıda, fakat birbirine çok sıkı bağlarla bağlı, disiplinli bir sağcı topluluğun ba- şarısıdır. Parti İçindeki akıllı uslu, ılımlı kimseler, etraflarında olup bi- tenlere seyirci kalmayı daha rahat bulunca, bu topluluk hiç güçlük çek- meden kendi adamlarım listeyle geçirivermiştir. Bu bakımdan, Goldwa- ter - Müller ekibinin aday seçimlerini kazanması bütün Cumhuriyetçi Par- tinin eğilimini göstermemekle birlikte, bu parti içindeki akıllı uslu, ılum- lı kimselerin ne kadar so davrandıklarını hiçbir şüpheye yer bi- rakmayacak şekilde ortaya koymaktadır, Başlangıçta, Goldwater denilen Arizona senatörünün Başkanlığa aday lığını koyacağı söylendiği ilk günlerde, Birleşik Amerikadaki aydınların büyük çoğunluğu "Böyle birşey gerçekleşemez" diyip omuz silkiyorlardı. Oysa o günlerde a, gülünç görünen olay. bugün tam bir gerçek oluvermiştir. Şimdi a aydınlar, belki de biraz kendi sorumlulukların dan sıyrılmak için, “Goldwater Başkan adayı olsa bile, Başkan seçilemez" diyorlar ve gene omuz silkiyorlar. Hemen hatırlatalım ki, Birinci Dün- ya Savaşı sonu Avrupasında da kimse Hitlerin günün birinde Almanya- nın kaşına geçeceğini, dünya kaderi üzerinde söz söyleyecek duruma ge- leceğini kabul etmiyordu. Fakat bu kayıtsızlık. Bitlen önce bir parti başkam, sonra bir Başbakan, nihayet bir Führer yapmıştır. Gerici idareler, hiçbir ülkede tepeden inme gelmezler. Binler hiç yanıltmayan, açık belirtileri vardır. Eğer bir ülkenin akıllı uslu sorum duygusu taşıyan vatandaşları bu belirtileri zamanında anlar, ona kargı dikilmesini bilirlerse, o saman elbette korkulacak birşey olamaz. Fakat “haydi canim, sen de!" denildi mi, olaylar birbirinin peşinden çorap sö- küğü gibi gidiverir, bir bakarsınız Goldwater ve benzerleri de bugün de- gilse, yarın, yarın değilse öbürgün Amerikanın kaderini ellerine alıverir- ler. İşte o zaman pirincin taşım ayıklamak için saman geçmiştir. Bereket versin ki, bizim bildiği kadarı, Amerikan toplumunun,ço- Şunluğunu akta başında, ılımlı ve "adam sen de" demiyecek kadar sorum duygusu taşıyan vatandaşlar teşkil ediyor. AKİS/33