28 Aralık 1963 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 32

28 Aralık 1963 tarihli Akis Dergisi Sayfa 32
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SİNEMA elinden kurtarırlar, bir arabaya bindi- rip evine kadar getirirler. Küçük İnsanlara eğilmek R ekjüisçüürk iTnusannal, şarkdiaşnile e Aisninai- doludan de dolaşan bu büyük ehir tutkunu ile, büyük şeh- rin çarkları arasında ezilmiş, kadınlı- ğını kaybetmiş bir küçük kötü kadın! Araya giren üstkatın kişisi ise, orta- larda kalmakta, yerini' bir türlü kendi de tayin, edemediğinden, iki küçük in- san arasında renksizleşmekte, silinme- ye doğru hızla yol almaktadır. Bencil- dir, kendi katının üstünlüğünü bilmek- te fakat sebepsiz yere, bu üstünlüğe karşı çıkmaktadır. Üstelik, bu savaşa karşı hazırlıklı olmadığı ve o gücü kendinde de bulamadığı için, yenilmeye mahkümdur. Tokatlı ile Tuna, kurdukları hi- kâyelerinde, klâsik sinema hikâyesi yerine çağdaş, hikâye anlayışı üzerin- de yürümektedirler. Sonda iki arka- daş, sevdikleri kızın ölüsünü ortalık yerde bırakırlar ve karanlıklara doğ- ru yanyana yürürler. Nereye giderler, ne olacaktır, son bu mudur? Başlarına yeni serüvenler gelecek midir, sonra bu iki adam ne olurlar? İşin bu yanı, ne rejisörü ve ne de senaryocuları il- gilendirmektedir. Büyük şehir yaşama- sından verilen bir küçük kesitte yapıl- ması en gerekeni ve en doğrusunu yap- Somu dilediği bir «son>la seyirciye düşmektedir. Hak, onundur. Oysa klâsik yalda mut- laka ve mutlaka seyirciye birşey veri- lir. Ölen kızın ölüsü başında iki seven erkek gözyaşı dökerler, -tabii bu ara- da - seyirciyi kendilerine (o güldürür- ler, yahut da hınçla yerlerinden fırlar- lar, gerçekte hiç de katil olmayan ka- tilin ardına düşerler, onu bir yerde kıstırırlar, enine boyuna sopa çekerler. Ama hikâyenin başlangıcından bu ya- na gelişi, bu gülünçlüklere meydan ve- recek bir nitelik göstermemektedir. O yüzden, Tunanın, seyirciye zorlama- dan verdiği son, en iyi "son"dur. Ge- liş, ne gözyaşını, ne kavgayı ve ne de siren düdükleri çala çala gelen bir cankurtaran arabasını gerektirmek- tedir. Aksi bir davranış, filme ne bir şey katacak, ne de kazandıracaktır. İki arkadaş, farkında olmadan - ya da bilinçli olarak-bir küçük kötü ka- dına tutulurlar. Bir seferinde, ayrı ka- tın insanı olan erkek, sevdiği sokak kızını alır, kendi çevresine götürür. Kadın, büyük bir şaşkınlık içindedir. Yeni çevresi onu hemen iter, kabule yanaşmaz, aralarında yaşama hakkı tanımaz. En belirgin kişilikte, bunun AKİS/32 temsilcisi olarak ağabey Kenan Pars ile, nişanlıdaki Nur İnsel belirirler. Küçük sokak kadını kurtuluşu, bu çev- reden kaçmakta bulur. Gerçi bu kaçış- ta bir çeşit fedakârlık kokusu da se- zilmez değildir ama, bir yerden sonra gerçek sebebin çatışma olduğu ortaya İşçi, izini kaybettiren sokak kadı- nına bir yerlerde rastlar. Ayni katın insanları oldukları, için birbirlerini da- ha iyi anlamaktadırlar. İşçi, araya gi- rerek - burası da sinema gerçeğidir: bir yeni yüce erdem örneği - iki sevgi- liyi yeniden birleştirmeye kalkar. Bu- nu yapar da. Bu, «sevgilim sen mutlu ol, ben bağrıma taş basarım»dır ya, bereket, son değişik yapısıyla hem se- naryocularını ve hem rejisörünü kur- Sokak kadınının belâlısı, sürekli olarak onun peşinde dolanır. Bu, Tu- nanın üçüncü küçük insanıdır ve za- vallılık içindedir. Katil oluşu da bu za- vallılığından doğmaktadır. Kızı sev- mektedir, bir yerden sonra aşkını kur- tarma amacını güder. Bize özgü dav- ranışla, sonunda, sevdiği kızı çekip vu- .. ve Feyzi Tuna eyzi Tuna, sinemada "Aşka Susa- F yanlarda ilk denemesini yapmak- tadır. Bu ilk deneme, gerçekte kendi- sini beklenmedik-ya da beklenen-bir başarıya götürmektedir. Sinema dili, ne eski ve ne de orta kuşak rejisörler- de rastlanan yeni ve çağdaş bir sine- ma örneğine eşittir. Kamerasına mut- lak bir üstlük kurmuştur. Hikâyesini, yenici yönüne çelişik düşmeyen bir oranda yorumlamış, ona ayak uyan bir sinema diliyle anlatmıştır. Feyzi Tunayı başka Feyzi Tuna- lar izleyecek midir? Buna karar ver- me yetkisi yapımcılarındır ve yapımcı- lar da bir yerden sonra - kibu uzun sürmeyecektir - denenmiş eski ve orta kuşak yerine yenilere, yeni Feyzi Tu- nalara ister istemez film yapma imkâ- nını vereceklerdir. Bunun başkaca bir çaresi yoktur. Denenmiş ve sonucu alınmış kişilerle - senaryocularıyla, re- jisörleriyle, oyuncularıyla ve hatta, fo- toğraf direktörleriyle - bugün türk si- neması, bir çıkmazın içine - ta içine ama - girmiştir ve çıkması için bütün çırpınmaları boşuna olmakta, akıntıya kürek gidilmektedir. Yeniler kurtarıcı olacaklar mıdır? Bunun üzerine şimdiden kesin bir şey söylenemez. Ama ortada olan şudur: madem ki eskiler veya bugün de orta- lıkta olanlardan umut kesilmiştir, o zaman yenileri denemekte - denenmiş- leri yeni baştan denemektense - fayda vardır ve ummadık taşların çok baş- lar yardığı da biç bir zaman unutul- mamalıdır.

Bu sayıdan diğer sayfalar: