Kemal Demir Demir leblebi se, bilhassa bazı hususi alakalarını ve zevklerini dizgin altına alırsa, bir de ener. jisini tazelerse mevkiini muhafaza edecek- tir ve bundan İnönü sadece memnunluk duyacaktır. Ama bu firsatı Dışişleri Ba- kanı heba ettiği takdirde yerini bir daha uygununa devretmesi Sürpriz sayılmama- İnönünün ferahlık veren kararı, Fethi Çelikbaşı kabine dışı bırakma du: CH.P. Bakanlarından nayi Bakam kadar yıpranmadığım her- kes görmektedir ve onun istifa etmemek- te direnmesi zaten uzun süredir merak konusudur. İlhamı Sancar yerinin tabii adayı olarak kaldı. Oran Öztrağı İnönü daha ikinci Koalisyon romanından İçişle- ri Bakanı olarak teklif etmiş, fakat kap- risli ortaklarına kabul ettirememişti. İb- rahim Öktem ile Ferit Melen üzerinde Başbakanın hiç bir tereddüdü olmadı. Bakanı Bülent Ecevit cessur ve mükemmel icraatıyla. Grupta bazı şimşek- leri tahrik etmişti, ama Başbakan onu elinden sıkı sıkıya tuttu. Bir Reform Ka- binesi için Bülent Ecevitten daha iyi bir akanımı düşünmek zordur. Bir ara «Feyzioğlu Ekibi»nin topye- kün kabine dışında kalacağı havası esti. rilmek istenildi. Bu havayı, en ziyade Coşkun or, <Biz de girmeyece- giz işte!» diyordu. Böyle bir şey olmadı. Kırcanın i litikasına pol saplanan, Turhan Feyzioğlu ile İlyas Seç- kinden başkası çıkmadı. Zaten İlyas Seç- kin de Çarşamba günü bir gazeteciye, ken- disine bir teklif yapılmamış bulunduğu- nu ifade etti. Bundan sonra sıra, gençlere ve yeni- lere geldi. Lebit Yurdoğlunun Köy Ba- Düşünceler Dr. Mustafa KENTLİ "Biz demokratik hürriyetlerimizi kollanacak durumda değiliz" de- mek, "ben kendime bir sürü uşak, ya da bir efendi arıyorum de- mektir. ir ihtimal daha var: böyle konuşanlar, içinde bulunduktan ruh haletinin farkına varmadan, ayni zamanda hem uşak, hem efendi arı- yorlar. TI İtidal, ölçü duygusudur ve insan denilen yaratıkta ruh dengesinin bi- ricik işaretidir. Haklarımızı ölçüsüz kullanırsak, sonunda haksız çı- karız. Çünkü hakkın başka özeliği, yer değiştirmesidir. 1 Halk, ne halkın çoğunluğudur, ne de seçkin bir azınlıktır. Halk, bu iki topluluğun toplamıdır. Onun için bunlardan yalım birini tutanlar halka önderlik edemezler. Çünkü er geç hak duyguları körleşir, basi- retleri bağlanır, ihtirasın kölesi olurlar. Ve önünde sonunda halkın ba- şına belâ kesilirler. IV Şiyasette önemli ve güç olan şey, yalnız yararlının, doğrunun ve ger- çeğin nerede olduğunu bilmek değil ,bu bilgiye ve insan tabiatının yüce yönüne uygun olarak hareket etmektir. 4 olitika sahnesinde görünen ünlü beş-on kişi vardı ki bunlar ayni za- p manda hem kuzu, hem tilki, hem de arslan postuna bürünerek halkı kendilerine hem güldürdüler, hem düşman ettiler ve günün birinde, ne- ye uğradıklarını anlamadan çekilip gittiler. Aynı sahnede bu oyunun bir daha oynanmıyacağından emin değilim. VI işisel adalet olmaz. Çünkü adaletin dağıtımı sosyal bir fonksiyondur. O n zamanlarda adaletin başına geçirilen "sosyal" başlığı - bir sos- yalist külahı değilse- bir şişirmedir. Eski dilde buna “haşiv" derlerdi. VII Bp" devletçiliğimiz, karma ekonomiye dayanan sosyal dengeyi ko- rumak ve halkın yaşama şartlarını düzeltmek için devletin, hürri- yet içinde, tanzimci müdahalesidir. Atatürk mutedil bir devletçi idi. Onun kurduğu partiyi - bin dereden su getirerek - sosyalist parti yap- mağa çalışanlara insanın güleceği geliyor. VI Siyasette, ekonomide ve ahlâkta "Kendi kendilinize yeterlik" başlıca, idealimiz olmalıdır. Çünkü kendi kendine yeterliğin en güzel mey- vesi hürriyettir. IX yüzyıllarca uyutulmuş halk toplulukları, tekme ile uyandırılmaktan hoşlanmazlar, uyku başlarına vurur; hoyrat uyandırıcıya düşman kesilirler ve artık en açık gerçekleri dahi göremez olurlar. Halkı uyar - manın da bir yolu, yöntemi vardır. Fi sopalı ihtilalcilerin yararlı bir devrimi gerçekleştirdikleri görülme- miştir. Bunlar ilk önce siyasi rakiplerini, sonunda da birbirlerinin basını yerler. Onun içindir ki, açık rejimin en kusurlusunda bile dev- rimler daha kolay gerçekleşir. XI hlak, yaradılışımızdaki iyi eğilimlerin kötülerine oüstünlük kazan- masından doğmuştur. Ahlâksızlık, gaye uğruna vasıtanın hoş görül- mesiyle başlar ve nerede biteceği belli olmaz. Özel ahlakla siyasal ahlak arasında hiç bir ayrıntı yoktur. evletin lâikliği bir gaye değildir, vicdan hürriyetini sağlama bağlayan Dsiyasal bir vasıtadır. Tarih boyunca bu hürriyet sık sık tecavüze uğ- ramıştır. Amerika Birleşik Devletlerinden birinin anayasası, bugün bi- le, yalnız “üçlü bir Tanrı — trinity" inancına sahip hbristiyanlara vic- dan hürriyeti' tanır. Bu alanda bir birçok ileri devletlerden daha ileri- deyiz. Eskiden de öyle idik. AKİS/13