Azizoğlu bütün bu yaptıklarını bir bir insanı ziyaret etmenin ne mahzu- ru olabilirdi"! Ama - Azizoğlu bu arada Eratamanın idamdan "muhavvel", bir müebbet mahküm olduğunu sözlerine ilâve etmedi. Azizoğlunun müdafaa sadedinde i- kinci olarak ele aldığı konu Halis Öz- türk konum oldu. Azizoğlu bu mesele- de de Bekatanın naklettiklerinden faz- la bir şey söylemedi ama, başka nok- tadan başka ifşaatta bulundu. Kabi- ne toplantısında meselenin ele alındı- ğından bahsetti ve müşkül durumda kalanın kendisi değil bizzat Bekata ol- duğunu ifade etti. Bekata bir evvelki celsede aksini söylemişti. Sonra Beka- tanın izah etiği nakil muamelesini bir de kendi yönünden vesikalar okuya- rak açıkladı. İzahattan gün ışığına çı- kan şu oldu: Erataman özel bir ilgiye mazhar olmamıştır. Bu sırada CHP. sıralarından gülüş- meler geliyordu. Konuşma uzadıkça salondakilerin keyfi de kaçıyordu. Zira Azizoğlu hiç de iyi bir hatip değildi ve elindeki met- ni de pek iyi okuyamiıyordu. A- zizoğlu, Halis Öztürk meselesine de bu ilgisiz dinleme havası içinde geçti. Ha- lis Öztürkün eşkiya ve vatan haini ol- madığını imâ ederek şöyle dedi — Halis Öztürk eşkiya, kaatil ove vatan haini idiyse 1950-1954-1657 se- çimlerinde mebus olan bu şahsın maz- batasına itiraz etmemekle Bekatanın, C.H.P. nin o devre miletvekillerinden de davacı olması gere C.H.P. sıralarında aksi tesir yapan bu hitap, Grup Yöneticilerinin müda- halesiyle geçiştirildi. Azizoğlu bundan sonra Bekatanın iddia ettiği gibi Ağ- rı Valisini tazyik etmediğini ileri sür- dü. Azizoğlunun gazetecilere dağıtılan konuşmasına göre, mesele Hükümet» geldiğinde İnönü de Azizoğluna hak vermiş ve bu yüzden Bekata fena halde bozularak, Azizoğlunun gönlü- nü almak istercesine "Sayın Azizoğlu beni yanlış anlıyorsunuz, ben kötü bir şey söylemedim," demiş ve sonra ha- demeyi çağırarak "Azizoğlunun bir ay- lık kahveleri benden. Azizoğlu kahveyi nasıl emredersin?" demişti. Bu kısmı Azizoğlu her nedense T.B.M.M. kürsü- sünden okumadı. Azizoğlu, sonra Celâl Bayar olayına girdi ve kendisini mü- dafaa etti. Hapishaneyi dolaşırken Ce- lâl Bayarın yattığı revire de uğradığı- nı, Bayarın yanında iki hasta mah- kümun daha olduğunu itiraf etti. son- raki izahatında ise Bayarın sıhhatıyla yakınsa ilgilendiğini söyledi. Azizoğlu, Kayseri Devlet Hastahanesi Başheki- mini telefonla aramış re "Bayatın sağlığının hakiki durumu nedir, vazi- yeti tetkik edip bana bildirin" demiş- tü. İşte, Asıl Felâket! Hikmet Binark iliyor musunuz ki Türkiyenin en ziyade heves edilen bir üniversitesine, İstanbul Teknik Üniversitesine bu yıl kâfi derecede öğrenci alınamamış ve kontenjan dolmamıştır? Bunun sebebi, yeter müracaatın yapılmış olma- ması değildir. Adaylar gelmişlerdir. Ama liselerden öyle perişan bir bilgi yüküyle, daha doğrusu bilgisizlikle gelmişlerdir ki 4051 adaydan üçbini 10 üzerinden I numara dahi alamamıştır. Rektör Hikmet Binark bu acı. durumu bir basın toplantısında duyurmuştur. Ama gazetelerin hepsi bir başka telden çaldıkları için haber ne Bekata-Azizoğiu kapışması, ne de lokomotif düdüğü sesi kadar akis uyandırabilmiştâr. Halbuki Türkiyenin üyük meselesi budur ve bu, on yıl türk eğitim politikasında takip edilen "Bir mühür-bir müdür" demagojisinin acıklı, ama mukadder sonucudur. . Bir memleketin okuma-yazma bileninin miktara at olur. Bunun ça- resi vardır. Bir memlekette orta okul mezununun sayısı su, lise mezunu- nunki şu, yüksek okul mezunununki şu olur. Bu da mesele değildir. Ama aydın yarı aydındır, liselerden bot kafayla adamlar salınmaktadır, kül- tür seviyesi son derece düşüktür ve diploma bir bilgiyi değil, bir bilgisiz- liği tescil etmektedir.. O, bir korkunç tehlikedir. Zira bütün tarih şahit- tir ki bir toplama yarı aydının yaptığı kötülüğü hiç bir kara cahil yap- mamıştır. Kara cahili, nihayet akl-ı telimi kurtarabilir. Ama yan aydın en korkunç cereyanların en hevesli hizmetkârıdır ve bugün böyle bir küt- le üzerinde kir kesif kampanyanın yapılmakta olduğunu görmemek im- kânı yoktur. Her ilde, hatta çok ilçede ora halkının ağısına bir parmak bal çal- mak, partinin prestijini ve partilinin seçim şansını arttırmak için bir lise aç! Ne plan, ne program. Tabii, sonuç: Ne öğretmen, ne vasıta ve ne de bir nebze bilgi.. Ama istatistiklere çekilmiş bir çizgi, propaganda nutuklarındaki rakkamları kabartacak bor yeni bahane. Tıpla, bir mem- leketin ekonomisini berbat eden enflasyon gibi bir şey. Keselerde değil de kafalarda olduğu için onun çok daha korkuncu. Zira bu şekilde yetişen nesiller, yarın memleketin kaderine el koyacak olan ve bugün söz hakkı bulunan, istikbalimizin teminatı nesillerdir. Ne yapacağız? Bir demagoji devrinin bu kiril mirasını nasıl tasfiye 1 b üzerinde topluca düşüneceğimiz konu budur , Bekatanın Azizoğluna ne dediğini ve Azizoğlunun bu. lafın al- ---da aydınlar oligarşisinin hasretini terennüm ediyoruz. AKİS/9