HAFTANIN Yaa, biz İÇİNDEN Hodri Meydan'ı işte bunun için söylemiştik! EH bir kapalı rejim içinde ben Başbakanın damadı ol- saydım, tek bir kul ağızını açıp benim aleyhimde tek bir lâf söyleyemezdi. Söyleyenin ben iflahını keserdim, ben kesmesem Başbakan keserdi, Krutçefin damadının İs- t&nbulda sarhoşlayıp hamama gittiğini, gözleri (kaymış, belinde peştemal resimlerinin çekilip gazetelerde oyayın- landığını Rusya da bir bilenin olduğunu sanıyorsanız ya- nılıyorsunuz demektir. Damat yoldasın, olsa olsa Başba- kan kayınpederi kulağını çekecektir ve mesele aile içinde halledilip gidecektir. Kapalı rejimin bu çeşit kolaylıkları olduğunu kabul etmeyen yoktur ki.. Zaten kapalı rejime heves edenlerin çoğu, hususi hayat veya nüfuz ticareti re- zaletlerinin açığa vurulmamasını istediklerinden o yola sa- parlar. Talihsiz Menderes, Dorothy Lamour tipi metres- leri ve iş adamlarıyla noterlerde gizli ortaklık mukavele- leri imzalayan ideal arkadaştan olmasaydı acaba 1950 de devraldığı sistemi 1960 'daki haline getirmek lüzumunu hisseder miydi? Özel müsaadelerle binlerce dolar kıyme- tinde otomobil getirtip onlara kurularak sefa sürmek is- teyen sonradan görme dalkavukları obulunmasaydı is- pat hakkını kaldırır, basını susturur, gazetecileri osaikını salkım hapishanelere doldurur muydu? Hiç sanmıyorum Ama, kapalı rejimi isteyenler hep bahaneyi aşık reji- min suiistimalinde aramışlardır. "Yalan yazıyorlar" de- mişlerdir, "İftira atıyorlar" demişlerdir, "husus! hayatı teşhir ediyorlar" demişlerdir ve bir punduna getirip oya- lanla birlikte gerçeğin, iftirayla birlikte ispatı kabil it- hamın, hususi hayatla birlikte resmi davranışların yazıl- masını, söylenmesini yasak etmişlerdir. Her şey gibi açık rejimin de suiistimalleri olduğu doğrudur. Şu sırada, böyle bir durumun tanı ortasında bulunuyoruz. Bir sabah kalktım, aaa, Cumhurbaşkanı, oğlu, Başbakan, eşi, oğlu, ben, bu mecmua hepimiz "loko- motifçilik" e başlamışız. Devlet Demiryolları bizim müş- terek gayretimizle, filan firmanın değil de falan firmanın lokomotiflerini almaya karar vermiş. Arkadan, ana tema- sı bu olan bir yaygara, bir kampanya, bir gürültü.. Bir tozkoparan fırtına ki, göz gözü görmüyor. Fıkralar, kari- katürler, başyazılar, haberler, manşetler... O onun akra- basıymış, o buna ilân vermiş, o ötekinin lehinde tavassut etmiş. "İşte, İsmet Paşa Demokrasisi!" diyorlar, "İst vurguncuların kökü bakınız nereye dayanıyor onlar "Başbakan bu skandal karşısında istifa etmelidir" diyor- lar. Sanki, "lokomotifçilik" isnadı bir isnat değil de bir gerçek. Her şey tesbit edilmiş, aydınlığa çıkarılmış, delil- leri bulunmuş ve karara bağlanmış... Böyle davrananlardan acaba yüzde kaçı, kendi disiyle başbaşa kaldığında, hakikaten meselâ benim, mecmuanın bir kirli işte parmağımız olabileceğini düşün- müştür? Ama hedef başkadır, hesap başkadır, maksat başkadır. Böyle bir zehap umumi efkâra verilecektir o ve çamur atıldıktan sonra "Ben marifetimi yaptım, haydi sen şimdi temizle bakalım" denilecektir. Bunların inan- cı, atılan bir çamurun, ne kadar temizlense gene bir iz bırakacağıdır. Hani 'adam, "İftira et, iftira et.. Ne kadar ken- bu Metin TOKER yalan olsa gene bir iz bırakır" demiş y. felsefe.' Hayatımın hiç bir anında bu an inanmamışım- dır. Hayatımın hiç bir anında yalanın ömrünün üçbuçuk günden fasla olduğunu görmemişimdir. Sen bi şey yapmayacaksın, yaptığını söyleyecekler, bununla seni yı- kacaklar!. Alnını karışlarım, bunu başaracak kabadayının. Ama, böyle bir tutuma sahip olabilmek için bir o esaslı şart lâzımdır: Sahiden bir şey yapmayacaksın. O takdirde bütün rüzgârlara göğüs germek kabildir ve bütün fırtına- lar bir bir gelip geçer, sen daima sapasağlam ayakta ka- lırsın. Daha dedikodular ilk defa ortaya atıldığında bu sütunlarda tatlısu kahramanlarına "Hodri meydan!" di- yebilmenin sırrı buradadır. Hodri meydan, ya... Bütün paçalar sıvandı, bütün imkânlar seferber di, bütün projektörler yakılıp üzerimize çevrildi. Netice ? Netice, benim, bu mecmuanın ihalede hiç bir tesirimi- zin olmadığının ifadesinden ibarettir. Başka ne netice çı- kacaktı ki?. Şimdi, iddiaların sahipleri boylarının ölçüsünü bir defa da adaletin önünde alacaklardır. Bakarsınız, içle- rinde bur şüphe kalmıştır. Bakarsınız, tahkikatı yapanların beceriksizlik ettiklerini sanmaktadırlar. Kendilerinin daha başka, işlerine daha fazla yarayan bir netice alabilecekle- rini düşünmektedirler. Onlara da, bir fırsatı niçin tanıma- malı? Bir defa daha, hodri meydan! Hakim önüne çık- tıkları saman, küm olmamak için iddialarım ispat etmek sorunda kalacaklardır. edil- Ama, orada da işemezlerse? O zaman, her müfterinin mukadder akibetine katlanmaları kimin vicdanını muaz- zep edecektir ki?. Eğer açık rejimin, kendi kendisini bu çeşit suiistimal- lere karşı koruma kudreti olmasaydı hakikaten yürekler yanlar, isteristemez öyle bir sistemin şampiyonluğunu ya- rlardı. Buna lüzum olduğuna, buna lüzum olabileceği- ne asla inanmıyorum. Bir avuç çapulcu çamur atmasın di- ye bir milletin hayat tarzım değiştirmek isteyenler çok zaman samimi değildirler, ender halde de aptaldırlar. Bazen bana derler ki "Amma çok kimse seninle uğ- . Nasıl yapıyorsan da, hiç tınmıyorsun e tınacağım? Benim elim armut odevşirmiyor ki.. Hak ve hakikat benden yana oldukça ben onların hepsi- nin daima hakkından geldim, daima da gelirim. Bende bir takım kuvvetler, kudretler, o aile münasebetlerimden doğan dokunulmazlıklar ve vehmedenler var.. mü- nasebetlerimin bur rolü oluyor, ama sandıklarının tam ak- si istikametinde: İsmet Paşayı hedef bilenler, bana yük- lenmeyi marifet sanıyorlar. Şaşarım akıllarına. İşte, Lokomotif Hikâyesi! Ne kaldı alâkalı olarak? Sadece, açık bir alin. Onlarda? Utanç ve suratlarına inmiş bir iftiracılık şamarı. u netice açık rejimle pak âlâ alındığına göre, den heveslenecekmişiz bunun kapalısına? ortada, bizimle ne- AKİS/7