HAFTANIN Eğlenceli Bu yaz sıcağında, size pe hikâyeler anlatayım. Hikâyeler uituz benimle bak' mayınız. insan, kendisiyle alâkalı hikâyeleri daha eğ- lenceli buluyor Herkes mekan alır ya.. Bana da yazıyorlar. Bun- ların kaçının "tavassut talebi" olduğunu söylesem şa- şarsınız: Asgari bir hesapla, yüzde doksanı! Bizde bil kaç sebeple mektup yazmak zahmetine (o katlanırlar: imzasız küfür mektubu göndermek için, bir meseleyi bahis konusu etmek için, beğenmedikleri bir (o hususu söylemek için, beğendikleri bir noktayı söylemek için -onlar, "ihmâl edilebilir miktar"dır- ve nihayet bir şey istemek için. Nedense, benim talihim bu sonunculardan yana açıktır. -Birincilerden yana açık olmaması da bir talihtir ya.. Bu, İsmet Paşanın Başbakan olmasıyla (o başlama- mıştır. Ben, 27 Mayısı takip eden günlerde sayısız ak- raba -evet, akraba- keşfetmişimdir. Zamanla bunla- rın sayısı artmış, arkadan azalmış, 15 Ekim seçimle- rinin arefesinde bir fırlama göstermiş, seçimlerden he- men sonra şiddetli düşüş kaydetmiş, Hükümet kuru- lunca yeniden çoğalmıştır. Mektupların ve "tavassut talepleri"nin takip ettiği çizgi de budur. Benden Genel Müdürlük, Müsteşarlık,'nihayet Bakanlık isteyen kim- seler olmuştur. Düşününüz: Bakanlık! -Hemen tasrih e- deyim, bunu talep eden bir politikacı değildir. Parlâ- mentoda da bulunmamaktadır. İlk Koalisyonun kurul- ması sırasında geldi, meziyetlerini anlattı, marifetleri- ni söyledi, eğer ben Başbakana tavsiyede bulunursam işinin hemen olacağını bildirdi, bu inancı Yeni Sabah gazetesini okuyarak edindiğini nakletti-. Aynı mealdeki mektuplar o kadar çoktur ki, baş al- mak imkânı yoktur. Bunun üzerine, möcmuada arka- daşlarla bazı formüller bulduk. Adamlar vardır: Baş- bakana ulaştırılmak istenilen mektupları bana gönde- rirler, bunları İsmet Paşaya vermemi isterler. Bunla- ra yazdığımız cevabın metni şudur: "Başbakana ait mektupların, Özel Kalem Müdürü Mi gönde- rilmesini tavsiye ederim. Oo Saygılarımla," Bir diğer benden kendileri hakkında filana falanı söyle- memi ister. Onlara ni cevap şudur: "Hiç kim- seye hiç kimse hakkında hiç bir şey söylemek imkânım yoktur. Anlayış göstereceğinizi ve beni mazur göre- ceğinizi ümit ederim. Saygılarımla." Nihayet, bir iş- -erini yapmam için bana yazanlara şöyle cevap veriyo- ruz: "Arzuladığınız işi yapacak mevkide bulunmadı- ğımı takdir edeceğinizi ve kusura bakmayacağınızı Ümit ederim, Saygılarımla." Şimdi, bu çeşit mektupları ben görmüyorum bile ve bir arkadaşım onları benim adıma cevaplandırıyor. Bu bana bir şey mi kazandırıyor? Biliyorum ki, sa- dece düşman! Gidiyorlar ve meselâ beni anama şikâ- yet ediyorlar, kendilerini ona acındırıyorlar. Anam gelip bana çatıyor. "İnsanlar insanlara muhtaçtırlar" diyor. "Gün olur, harman olur" diyor. "İyilik et de, İÇİNDEN Hikâyeler denize at. Balık bilmezse, halik bilir" diyor. "Yazık, yazık! Yağmur olsan kimsenin tarlasına yağmazsın.." diyor. Anamı kandıran kimi kandırmaz ki-. Nitekim, bir ümitle bana bakan çok kimse şimdi oetrafımı bo- şalttı. Boşalttıktan sonra kayıtsız kalsalar, gene ney- se. Hemen hepsi, söylemediklerini obırakmamaktadır- lar. Ama, hiç umurumda değil. Hiç olmazsa, ettiğim kimselerin benden bir şey beklemediklerini bili- yorum. Metin TOKER Ancak, eğlenceli hikâyenin burada bittiğini sanma- yınız. Geçenlerde bir idare adamı, kendisine tesadüfen rastladığımda, benim kartımla giden bir adamın işini yaptığını lâf arasında haber verdi- "Ne kartı?" diye sordum. Zina bugüne kadar bir tek, ama bir tek res- mi görev sahibine, hattâ en samimi olduğum ma, yapması ricasıyla bir kimseyi göndermiş Ne de bundan sonra, göndermek için bir niyetim var- dır. Gazeteci olarak gelip şikâyet söyleyenler arasın- da anlattıkları bize mantıki gelenlerin bahis okonusu ettikleri hususu alâkalılardan sorana, inandığımız bir dâva olursa onu yazarız. Nitekim pek çok müracaat sahibine bu yoldan bahsettiğimizde hiç hoşlanmamış- lar, "Aman, kimseyi bulaştırmayalım.." diye taleple- rini geri almışlardır. Bu çeşit mektup o yazanlar da, "Arzu ettiğiniz takdirde durumunuzdan AKİS'te bah- setmemiz imkanı vardır" cevabım aldıklarında bir da- ha seslerini yükseltmemişlerdir. Ama kartla bir görev sahibine bir adam gönderip işinin yapılmasını istemek.. Asla! Görev sahibi şaştı, ben şaştım. Şimdi, işi inceli- yoruz. , benim durumum. Hiç bur sıfatı olmayan, sade- ce tanıdıkları bulunan, ancak bazı şapşal (gazeteler tarafından inanılmaz kudret sahibi gibi gösterilen, as- lında her şeyi bu mecmuada açık açık belirtilen bir kimsenin durumu-. Bir de, resmi sıfatı haiz olduğu için elinde kudret tutanları düşünüyorum ve onlara yapılan müracaatları gözümün önüne getiriyorum da.. ma, ne yapacağız buna karşı? Nasıl önleye- ceğiz bu âdeti? Toplumdan, pistonla iş görmek âdetini hangi yoldan kaldıracağız? Bazen, bana söylenen ve- ya yazılanlara hak veririm. Adam der ki: "Pistonun ayıp olduğunu biliyorum. Ama ne yapayım? Başka tür lü iş çıkmıyor ki.." Dediği doğrudur- Bu, üzümün üzü- me baka baka kararmasından başka şey değildir. Bana öyle gelir ki, insana pek çok yeminli düşman kazandırsa da, kesin bir hayır cevabı vermek, müra- caat sahibini atlatmaktan İyidir ve hastalık ancak böy- le hâl çaresi bulabilir. Ben yapmam, sen yapmazsın, o yapmaz. En. sonda, yapmamak değil, yapmak anormal olur. Bir de Basın, yapanların sırtına bindi mi yara bir belirli ölçüde kapanır gider. Ve yanalım? Yılların, hattâ asırların adeti bir kaç senede silinmiyor, kaybolmuyor. Dedim ya, ne adamlar var yarabbi ve nasıl bir toplum içinde bulunuyoruz! AKİS/7