Öğretmenin dokunulmazlığı Vİctor Hugo, "Öğretmen bir ikinci Allahtır; kafaları yoğurur, insandan bir ikinci insan, iyi veya kötü bir yeni insan çıkarır" der. Modern psikoloji ve pedagoji ilimleri, öğretmenin bu ilahi ödevini kıs- men elinden almış ve anneye vermiştir. Anne bugün, eskisi gibi pasif bir eğitici olarak ele alınmamaktadır. O, eskiden zannedildiği gibi, çocuğunu sadece yedirip içirmekle, onun söküklerini dikip giydirmekle yetinmez. An- ne, sadece bu işleri yaparmış gibi göründüğü zaman bile, çocuğun kişiliğini elinde hamur gibi yoğurmaktadır. Ancak, çocuk okula gitmeye başlar baş- lamaz, anne, elindeki hamuru artık tanımaz olur. Başka bir büyük kuvvet, çocuğun kişiliğini etkisi altında tutmaktadır. Buna, çevre demek mümkün- dür. Ama çocuğun çevreye intibakını sağlıyan öğretmen en başta gelir. Çocuk, yeni birşeyler öğrenme susamışlığı içindedir. Kendisini şüpheye götüren nedenlerin cevabını öğretmenden bekler. ne; çocuğun ha- yatında belki ikinci, fakat en etkili bir varlık oluve Hayatımızın en önemli bir anında, öznenin daha ilkokul sıra- larında söylediği bir cümlecik birden hatırımıza geliverir. Bu cümleciğin, aldığımız kararlarda, seçtiğimiz yolda büyük rolü vardır. Peki ama, öğ- retmen yanılmaz mı? Öğretmen kusurlu, eksikli, hatalı olamaz mı? El- bette ki olur. Çünkü öğretmen de nihayet bir insandır. O da yanılabilir, o da bazen duygularından kurtulamaz. Hatta, bir çocuğa diğerine tercih ettiği, bana gizleyemediği de olur. Tıpkı anne gibi... Anne de mükemmel değildir. Çocuklar annelerinin zaaflarını, eksik taraflarını herkesten iyi görürler. Doğurduğu çocuklar arasında bile, istemiyerek tercih yapan an- neler vardır. Çağdaş pedagoji uzmanlarından biri, "Eğer anne ve babaları, öğretmenleri bir kalemde değiştirebilsek, ideal hale sokabilsek, insanlık tek bir nesilde en mükemmel şekline ulaşırdı" diyor. Ama, şüphesiz ki bu mümkün değildir. Bilgi, yeni görüş ve eğitim metodları, anne ve babaların, öğretmenlerin hergün biraz daha mükemme- le doğru gitmelerini sağlıyacak, fakat bu mükemmeliyet, öyle zannediyo- rum ki, hiçbir zaman tam olamıyacaktır. Bu endişemizi birgün, bir sohbet toplantısında, değerli ve unutulmaz, pedagog, rahmetli Vedide Baha Parsa açıklamıştık. Pars, her zamanki mütevazi davranışı ile bize su cevabı vermişti; "Çocuklarımızı büyütürken, hepimiz hatalar yapmışızdır ve yapacağız. Ancak karşılıklı sevgi, bu yoldaki eksiklikleri tamamlar. Sevgi iyiniyetle birleşince, kusurlar, ek- siklikler yok olur." İşte annelerin dokunulmazlığı bundan gelir. Anneye el kalkmaz. Ço- cuk-anne münasebetlerinde, birçok eksikleri dolduran bu sevgidir. Öğret- men de, en az, aynı derecede bir dokunulmazlığa hak kazanmıştır. Öğret- menine el kaldıran çocuğu değil, asıl ona bu zihniyeti aşılayan toplumu affetmemelidir. Son zamanlarda öğretmene tecavüz, hatta sille - tokata kadar varan tecavüzler, adeta moda oldu. Bunları gazetelerde okudukça, utanıyoruz. Sille-tokat, toplumumuzda öğretmene karşı gelişen kötü bir tutumun ancak had bir tezahürüdür. Eskiden öğretmene duyduğumuz sev- gi ve saygıyı bugün toplum olarak duymuyoruz. Çocuklarımıza bu duy- gulan yeteri kadar aşılıyamıyoruz. Bu durumdan, öğretmenine saldıran çocuktan çok, biz, hepimiz sorumluyuz. 9 Mart Cumartesi günü Radyo Çocuk Saati programı müdürü Şefika Çoruhun hazırlamış olduğu "Eski bir öğretmenin anıları" isimli piyesi, bugünkü şartlar altında, büyüklü küçüklü pek çok kimse, gözleri yaşara- rak dinledi. Piyeste, Anadoluda kız çocukların okutulmak istenmemesin- den, köyde öğretmenin karşılaştığı bazı anlaşılmaz, başta hareketlerden tutun da maddi yokluklara, küçük, psikolojik meseleler, çocuk aleminde- o çok ince ruhi kıpırdanışlara kadar herşey ne kadar güzel bir şekilde, içtenlikle dile getirilmişti!.. Şefika Çoruhun dediği gibi, "öğretmenin silahı sevgi ve anlayıştır". Öğretmen, sınıftaki çocuğuna evdeki çocuğu kadar bağlıdır idealini, da- ha çok, sınıftaki çocuk üzerinde gerçekleştirmeğe çalışır. Bir toplum en çok, "öğretmene verdiği değer"le ölçülür. Bu bakımdan, öğretmenin do- kunulmazlığına kavuşturulması gerekmektedir. AKİS/34 Sosyal Hayat Haberler Türk - Amerikan Kadınları Kültür Derneği, 8 Mart Cuma günü bir, “ağaç dikme günü" tertipledi. O gün, Türkiye ormanlarını geliştirme projesine hizmet maksadile, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Rektörü Dr. Kemal Kurdasın hazırladığı plân çerçevesi içinde, Ziraat Fakültesinin çalışma sahası olan Emir gölü çevre- sinde 650 ağaç dikti. Pantalonlar ve çok zarif sveterlerle bu ağaç dikme gününe katılan türk ve amerikan üyeleri 16 otomobil, 1 otobüs, 1 mi- nübüs taşıdı. Çalışmalara bayan Gürsel de katıldı ve beraberinde ge- tirdiği beş çam fidesinden bir tane- sini kendisi dikti. Üyeler tatlı bir re- kabete giriştiler ve "kim daha fazla çam dikecek" parolası altında saat- lerce, kan-ter içinde çalıştılar. Yor- gunluklarını, göl kenarındaki nefis manzaralı deniz köşkünde (boat - house) kahve içerek çıkarmaya ça- lıştılar. Bu çabaların mükafatı, ağaçlar büyüdükçe görülecek ve, Orta Do- ğu Üniversitesinin bu sahadaki yüz- me ve piknik tesislerinden ileride fay- dalanılabilecektir. Emir gölü teraslama genişliği 4 bin 500 dekardır. Bu döner sermaye ile isletme haline getirilecektir. Bu yıl 22 ton buğday ve 700 bin ağaç dikilmiştir ve dikilmektedir, Üç ye- rinde bademlikler meydana, getiril- miştir. İhraç için elma, armut ağaç- lan dikilecektir. Bu sahada, halk i- çin bir de plaj açılacaktır. Hacettepe hastahanesi (Gönüllüler grupunun kurduğu yeni bir dikiş sistemi büyük başarı kazandı. Üye- ler, onbeş günde bir evlerde topla- narak müştereken dikiş dikmekte bu dikiş gününe küçük portatif dikiş ve yün makinelerini, dikişlerini ta- şımaktadırlar. 8 Mart Cuma günü Türkan Aziz- oğlunun evinde yapılan dikiş gününe elli kadar üye katıldı. Saat 1'den akşamın 6'sına kadar üyeler, başla- rını kaldırmadan çalıştılar. Türkan Osman Paşadaki evinde makine seslerinden başka ses duyulmuyordu. Üyeler, ilkbahar da Alman Büyük elçiliğinde tertip- liyecekleri büyük Kermes için önlük- ler yaz elbiseleri, patronla çok ne- fis çocuk elbileseleri hazırlıyorlardı.