YURTTA OLUP BİTENLER tahliyesi muhakkaktır- 10-15 gün gi- bi bir zamana ihtiyaç vardır. Bu za- man, meseleyi istismar etmek isti- yenler için bir hayli uzuncadır. Ba- yarin tahliyesinin uzaması, o gerçek manada A.P. li politikacılarla, onla- rın borazranlığını yapan o gazeteleri pek sevindirecektir. Ancak Nilüfer Gürsoyun Kayseri- de cakalı demeçler parlattığı sırada Başbakan İsmet İnönünün muhtelif konularda Ankarada verdiği bir de- meç çok balona iğne soktu. Nilüfer Gürsoyun, vatana hiyaneti sabit ol- muş ve bu suçla hüküm giymiş ba- bası hakkında, kendi etrafının inan- cına uyarak onu milli kahraman say- rültünün koparılmasını istemiş, etra- fı da bunu tertiplemiştir. Tahliye edildikten üç ay sonra, Bayarın talihsiz Türkeşin durumuna düşmesi hiç kimse için sürpriz olma- malıdır. AKİS okuyucuları bu "keha- net"e mim koymalıdırlar. 14/'ler Kavganın kökleri Geçtiğimiz haftanın sonunda Tıp Fakültesi Meclisinin bazı klinik- leri lâğvetme kararı alması, geçen seneden beri uyumuş gibi görünen bir meseleyi tekrar gün ışığına çı- Bayar Yassıadada Tarih önünde hüküm ma temayülündeki sözleri ile Hükü- metin görüşü ve tutumu arasında hiç bir münasebet bulunmadığı bu demeç vesilesiyle ortaya çıktı. nü, Bayarın yurt içinde mi kalması- nın, yoksa yurt dışına mı çıkarılma- sının doğru olacağı konusundaki su- ale pek şaştı. Zira bunu hiç düşün- memişti. Aşağı yukarı "Ne isterse, yapsın! diye cevap verdi. Böyle bir mesele, Hükümet bakımından yoktu İs Nitekim Bayarın da sıhhi duru- munda acele bir müdahaleyi icap et- tiren tarafın olmadığı anlaşılmıştır. Ama Bayar, kendisinin tahliye edile- ceğini anladığı için etrafında bir gü- AKİS/16 kardı. Mesele, 147'lerin tekrar Üni- versiteye dönmesiyle birlikte yan ve Tıp Fakültesinin başına ye- di belâ kesilen klinik direktörlükleri- nin paylaşılamaması meselesidir. 147'ler Üniversiteden tasfiye e- dilince, Tıp Fakültesinde (boşalan klinik direktörlüklerine, doçentlikten profesörlüğe yükselen, genç ilim a- damları getirilmişti. 147'ler Üniver- siteye döndüğünden, eski klinik şef- leri tekrar kliniklerinin başına geç- mek istediler. Ancak, o sıralarda Tıp Dekanı bulunan Halit Ziya Ko- nuralpin müdahalesile tayinler dur- duruldu ve Klinikçi adı verilen genç profesörler Danıştay kararı ile yer- lerinde kaldılar. 147'lerin dönmesiyle birlikte baş- lamış gibi görünen Tıp Fakültesin- deki Eskiler - Yeniler mücadelesinin, aslında tam onbeş yıllık bir mazisi vardır. Eskiler adı verilen ordinar- yüs profesörler, Tıp Fakültesi için- de tam bir hegemonya, daha doğru bir deyimle, diktatorya kurmuşlardı. Doçentler başasistanların, o asistan- lar, klinik şefi olan ordinaryüslerin karşısında tirtir titriyor, el opençe divan duruyorlardı. Çünkü bütün bu genç ilim adamlarının istikbali ordi- naryüslerin elindeydi. o Ordinaryüs- ler, diledikleri adamı Oo yükseltiyor- lar, dilemediklerine de hiç bir im- kân tanımıyorlardı. (Klinikleri Ode kendi ticari gayelerinde kullanmak- tan çekinmiyorlardı. Hele doçentle- rin profesör olabilmeleri daha Zor- du. Profesörlükleri geldiği halde do- çentlikten bir adım ileri geçemiyen- ler, Tıp Fakültesini doldurmuşlardı. Daha o zamandan, sadece Tıp Fakül- tesi değil, bütün fakültelerin doçent- leri bu gayri âdil durumu düzeltmek için mücadele etmeye başladılar. O sırada Tıp Fakültesi Dekanı bulunan Kâzım İsmail Gürkan, doçentlere, Prof. Bülent Tarcan vasıtasıyla ha- ber gönderdi ve "Doçentler oldukla- rı yerde otursunlar. Yoksa kendile- rini Üniversitenin dışında bulurlar" tehdidini savurdu. Bu tehdit, doçent- lerin tevekkülle dim kırıp o bekle- melerine kâfi geld Durum, 27 Mayis 1960'a kadar böylece devam etti. D.P. iktidarına profesörler, -başta Ek- İ ken- ve şaş- kınlık içinde buldular. Giren ki yıllanmış doçentler oise, hava uygun bularak, mücadeleye, bırak. tıkları yerden devama karar verdi- ler. Cihat Abaoğlu, 9 Haziran 1960 günü, Dekan Ekrem Şerif Egeliyi ta- yaret ederek, artık bu işe bir çare bulunması zamanının Idiğini ve Dekan olarak da kendisinin hareke- te geçmesinin icabettiğini bildirdi. Ekrem Şerif Egeli, ilk anda do- çentlerden gelen teklifi çok uygun karşıladı ve durumu (o düzelteceğini vâdetti. Ancak, aradan Onardan da cesaret alarak sözü unuttu. Adaletsizliğin (o gideril- mesi için teşebbüse geçmek bir ya- na, yeni bir Üniversiteler Kanunu hazırlanması için a yapan do- çentlerin faaliyetini sabote etti. Zafer veya Ancak,zafer doçentlerde kaldı ve