F ER Yıldızlar Esrarlı gezegen bundan 850 yıl önce bir akşam, i- talyanın Pisa şehrinde, gökyüzü- nü, icad ettiği teleskopuyla incele- mekte olan büyük bilgin Galileo Mars (Merih) gezegenini gözetler- ken, üzerindeki halkaları keşfetmiş- ti. O günden bugüne Mars'ın gizle- diği gerçekler henüz çözülmüş de- ğildir. İnsanoğlu bıkıp oOusanmadan bilmediklerini (araştırmağa (o çalış- makta, fakat bazı merak verici bi- linmeyenler asırlar boyunca karan- lık kalmağa devam etmektedir. Geçen haftalarda amerikalıların Teksastaki Palastine üssünden gök- yüzüne bıraktıkları yüksek irtifa ba- lonunun da Mars konusundaki araş- tırmalarla ilgili olduğu Yeri çevreleyen hava tabakalarının birçok etkileri olduğu gibi, bazı ışın- ları geçirmemek suretiyle adeta bir battaniye gibi yeryüzündeki canlıla- ı koruması da bilhassa önemlidir. Kil bu sayede yeryüzünde haya- tın meydana gelmesi ve gelişmesi mümkün olmuştur. Atmosferin ge- çirmediği ışınlar bilhassa mor öte- si (ültraviyole) çeşidindendir. Bu 1- alga bo ü- çük veya - saniyedeki titreşimleli de çok büyük - olduğundan, yeri çev- releyen atmosfer tarafından adeta bir filtre gibi yutulup kaybedilmek- tedir. Güneşin yeryüzüne dikey gel- mekte olduğu yaz aylarında ültra- viyole ışınların artması, dünyanın ekvatora yakın bölgelerinde (veya dağ tepelerinde bu ışınların etkili o- luşu, güneşin ışınlarının o buralarda atmosferin daha az yoğun tabakala- rından geçmesinden ileri gelmekte- dir. Yine güneşin batması sırasında güneşin bir bakır tepsiyi andırması da ışınlarının atmosferin yoğun ve bilhassa karışık -toz, duman ve di- ğer maddelerle kaplı- alt tabakala- rından geçmesi sırasında mor ıIşın- ların tamamiyle süzülüp yokolmasın- dan ileri gelmektedir. İste, bu kadar önemli etkileri bu- lunan atmosferin içersinde optik me- todlarla astronomik gözlemler yap- manın güçlüğü, hatta imkansızlığı hemen görülmektedir. Bu yüzden eskiden hatta XX. yüzyılın başla- rında, astronomlar, iyi gözlem ya- pabilmek için hava tabakalarının da- ha seyrek olduğu, tozun dumanın ise bulunmadığı dağ tepelerini tercih e- derek, rasathanelerini oralara kur- AKİS/24 Z A muşlardır. Ancak, ileri ülkelerde, mevcut on yüksek dağlar bile bu i- şe tam anlamıyla yetecek yükseklikte değildir. Üstelik, belirli bir yüksek- likten sonra insanın yaşaması için yeterli oksijen yoğunluğunu sağlaya- bilmek gerekmektedir. Ayrıca, bu gibi çok yüksek irtifalarda yaşama- ga her insanın bünye şartları ave memektedir. O halde, bunun İçin zel surette eğitilerek yetiştirilmiş bilginler düşünülemeyeceğine ve bu konuda dünya çapında ün salmış bil- ginler de belirli sayıda olduğuna gö- re, ne yapmalıdır? Bu sorunun cevabını, geçenlerde ölen isviçreli bilgin Profesör Plccard vermiş bulunmaktadır. Piccard, bu- nun için atmosferin çok az yoğun olduğu üst tabakalarına ulaşabilen bir balon yapmış, bu balonla 1932 yılında çıkabildiği 16 bin metre yük- seklikten elindeki basit (teleskopla gözlem yapmağa çalışmıştır. Ancak, bilgin aslında dünya çapında yük- seklik ve derinlik rekorlarını kırmak gayesiyle çalıştığından ve astrono- mi ile pek yakından ilgilenmediğinden elde ettiği bilgiler pek fazla soruyu cevaplandıramamıştır. Zaten Mars gezegenini gözlemek için bir, hatta iki insanı gökyüzüne çıkarmak fazla külfetli bir iştir. Zira bunların yiye- ceklerini, içeceklerini, hatta kullana- cakları oksijeni bile kendileriyle bir- likte yükseltmek gerekmektedir. Bu ise, en azından 200-300 kiloluk bir yükü bu maksatla kilometrelerce yu- karı çıkarmak demektir. Halbuki bu- nun yerine çok hassas ve insan gö- zünün tesbit edemiyeceğı bazı olay- ları bile tesbit eden aletleri gönder- mekle hem amaca erişilmiş, hem de daha ilmi ve tarafsız kayıtlar elde- edilmiş olmaktadır. Dev balon Amerikalıların son yaptığı deneme, Mars gezegeninin üzerindeki mu- ammayı çözmeğe yardımcı oldu. Za- ten yükseklerde ve Kuzey kutbun- da yapılan gözlemlerle, Mars'ın iki kutbunda daimi olarak beyaz bir ör- tü tabakasının bulunduğu, gezege- nin güneşe yakınlık ve uşaklığına yaz veya kış mevsiminde oluşuna- göre bu beyazlığın kutuplara doğru gerileyip ilerlediği bilinmektedir. Bu- na karsı kutupları kaplayan ve buz- dan ibaret olduğu sanılan bu taba- kanın hemen bitişiğindeki (o kahve- rengi kuşağın da yazın çoğaldığı, kı- şın ise azaldığı gözlemlerle, anlaşıl- mıştır. Diğer yandan, Mars üzerindeki titiz araştırmalar sırasında kanal- lara benzeyen yüzlerce çizgi de gö- rülmüştür. Yalnız, bu çizgiler (ışık şartlarının durumuna göre görülüp, hemen kaybolmaktadır. Bütün bu görüntüler, eskidenberi Mars'ta bir takım canhlar bulunduğu ve bunla- rın ileri bir uygarlığa ulaşmış oldu- ğu, sulamalar yaptığı yolunda bazı tasarılara önderlik etmiştir. Öte yan- dan, Mars'ın çevresini saran gaz -atmosfer- spektroskopik metodlar- la incelenmiş, bileşimi tayin edilme- ğe çalışılmıştır. Bu metoda göre, her gaz belirli bir renkte ışık vermekte- dir. Güneş ışınlarının -ki hemen bü- tün dalga boylarındaki ışınları ihti- va etmektedir bu gazın içersinden geçmesiyle, emilen veya yansıtılan ışınların bileşimini (-spekturumunu- tesbit etmekle gazların bileşimlerini ve oranlarını büyük bir kesinlikle hesap etmek mümkündür. Hâlbuki, eğer bu çeşit gözlemler dünyayı çevreleyen atmosferin içer- sinden yapılırsa, tayin edilen bileşi- min yerin atmosferine mi, yoksa Mars gezegeninkine mi ait olduğu- nu kestirmek çok güçleşir. O halde yapılacak iş, bir balonun altma bü- yük bir teleskopla gerekli spektro- metre, fotoğraf cihazları ve radyo tesisatını yerleştirerek balonu yük- seklere çıkarmak, sonra da yerden radyo dalgalarıyla kumanda ederek, önce teleskopu Mars'a doğrultmak, a- leti o durumda sabit tutmak ve ge- zegenin spektrografik fotoğraflarını çekmekten ibarettir. Amerikalılar da böyle yapmışlardır. Gerçi bu işi, fe- zaya kadar fırlatılan roketlerle yap- mak akla gelirse de, bu roketlerin hem sert hareketli kütleler oluşu, hem de boşlukta mun sürelerinin pek kısa olması buna imkan ver- memektedir. Peykler İse, henüz bu büyüklükte bir teleskopu içinde bu- lunduracak Okadar gelişmemiştir. Gerçekten, son denemelerde stratos- fere yükseltilen teleskop tam 30 metro boyunda, devâsâ bir âlettir. Bu denemede alınan ilk sonuçla- ra göre, Mars gezegeninde su buha- rı ve, karbondioksit mevcuttur. Geze- genin yüzey ısısı da müsaade ettiği takdirde, üzerinde bir biyolojik ha- yatın varlığı kabul edilebilirse de, bu hayatın “en iyimser tahminlere gö- re dahi ancak ilkel seviyeli" olabile- ceği bilhassa belirtilmektedir. Bütün bunlara rağmen, Mars üzerinde uy- durulan efsanelerin birgün hayalden gerçeğe dönüvermesi hiç de umulma- yacak bir sonuç değildir. Çünkü he- nüz bu konuda ilmi sayılabilecek bilgiler pek azdır.