5S P Futbol Seyircinin unuttuğu Ziyadesiyle yorgun Mithat Stadı, geçirdiğimiz Pazar gene mühim bir gün yaşadı. Fenerbahçe Beşiktaş maçının topladığı seyirci sayı bakımından -turnikeden geçme- yip, duvarların, ışıklandırma pilon- larının üstünü ve Hilton eteklerini tercih edenler hariç- uzun zaman kı- rlamıyacak bir rekor teşkil ediyor- du. İkiye ayrılan kalabalıktan her grup, tuttuğu takımı alkışlamasını, coşturmasını ve karşı tarafı da a- lıştıkları tempolar, tek ve uzun he- celi haykırışlarla yermesini bildi de Sezarın hakkını Sezara vermede ge- ne hasis davrandı. Fenerbahçeyi se- Beşiktaş kalesini koruyan tahammül gösteremediler. Onun bu vefasızlığını bir türlü spor- culuğa yakıştıramıyorlardı! Bir spor gönüllüsü olarak, bu kırgınlıklarının yerinde olduğu söylenebilir. Ancak, Özcan gönüllü, yâni, sporda kullanı- lan adı ile, amatör değildi. O, ka- biliyetini ve ustalığını ücreti muka- bilinde bir başka kulübe ( satmıştı. Bir profesyonel için hakiki sport- menlik ise, sırtına geçirdiği yeni for- maya bütün varlığıyla hizmetten ibarettir. OÖzcan da her namuslu profesyonelin (oyapacağını (o yapmış, Fenerbahçeye karşı yeni kalesini, spor dünyasına karşı da şerefini ko- rumuştur. Paşa Fenerbahçeli seyirci, (o Fenerbah- çeli Özcanı unutmuş değildir. Unu- tulan, Özcanın profesyonel futbolcu olduğu ve Fenerbahçe takımında da başka kulüplerden satın alınmış Öz- canların bulunduğudur. Özcanın bilmediği Ypererbahçeli seyircilerin, iltifat sa- hası güç davranı: nışları Özcanı zi- yadece üzmüş olaca — Üzüldüm. Sporun nankörlü- günü şimdi daha iyi anlıyorum.." di- rek, gazetecilere dert yanmaktan kendini alamadı. Doğrusu, bunca emekten sonra üzülmekte haklıdır. Ancak, Özca- nın yanıldığı, daha doğrusu bilmedi- ği bir taraf var: Sporcunun yaptığı spordan kazanacağı, seyirciden bek- leyeceği, amatör ise başka, profes- yonel ise başkadır. Seyircinin karşı- sında ikisinin durumu birbirine ben- zemez. Seyirci, profesyoneli göster- diği mahareti, marifeti, o gün öde- diği paraya değer bulduğu, keyfin- e oyun gösterdiği, kendini ona be- gendirmesini bildiği müddetçe alkış- AKİS/40 O R lar ve onun mazisinin parlak wn olmayışıyla pek ilgilenmez. Onu sadece sahaya çıkarken, ya da ek luğunda hatırlar. Seyircinin hu dav ranışı Bir spor meselesi değil bir alışveriş hikâyesidir. Dış temaslar İYnümüzdeki hafta, Türk Futbolu için hayli yüklü geçecektir. Sı- rasına gere bezginlik veren milli lig, mahalli lig vesaire maçlarından baş- ka yurt dışında da üç karşılaşma yapacağız. Bunlardan biri, Galata- sarayın Polonyalılara karşı Varşova- da oynayacağı rövanş maçıdır. Bu maç, Sarı - Kırmızılıların İstanbul- da aldıkları parlak neticenin futbol dünyasındaki akisleri bakımından ol- duğu kadar, Galatasarayın turnuva- Kaleci Özcan Dert: I daki mevkii bakımından da büyük bir önem taşımaktadır. Umulan ve beklenileni bizim hesabımıza yeni bir galibiyettir. I Jından mahrum bulunmalarına rağ- n-, yerinde ve normal bir netice olacaktır. Diğer iki karşılaşmayı Milli Takı- mımız, Kıbrıs ve İsrail Milli Takım- larına karşı oynayacaktır. Bu maç- lar Milli Takımımız için yabancı sa- hada, yabancı seyirci önünde sıkı bi- rer antrenman maçı sayılırsa, bu davranış hoş karşılanmayacak ove beklenen neticeyi vermiyecektir. KÖŞEDEN İstikrarsızlık (g arayılarn polonyalılara kar- şı başarıları bizi sporumuzun bir karakteristiği üzerinde düşündürdü. Çeşidi ne olursa olsun, bizim, müsa- bakalarda aldığımız neticelerde istik- rar olmuyor. Bir turnede büyük ba- şarı sağlayan bir şampiyonun zayıf bir rakibe yenilmesi, dev sayılan bir takımı hezimetle uğratan bir terkibin değersiz bir ekip karşısında çözülü vermesi alışılmış hallerdendir. Bize öyle geliyor ki çocuklarımız iyi futbolcu, iyi güreşçi v.s. olmakla iyi sporcu olmak arasındaki farkı ya bilmiyorlar, ya da önemsemiyorlar. Herhangi bir spor kolunda başarı iki ayrı temele dayanır. Bunlardan biri ustalık ve melekedir. Bunlar tabii ref- leksler haline gelmedikçe nasıl ger taşımazsa, öylece, üstün idman şartlarına ve kıvamına dayanmadık- ça da verimli olamaz. r sporun ustalık isteyen tarafı başkadır: Futbolda her şart altında topla haşır neşir olmak rahatlığı, te- niste raketi elin, kolun, hatta vücu- dun bir parçası haline getirme ma- hareti gibi.. Bunları yemek yiyen in- sanın çatal kullanması tabiiliğine u- laştırmak için çalışmak gençleri her- halde oyalıyor, eğlendiriyor (o olmalı ki, bu yolda harcadıkları oemekleri angarya saymıyorlar. Takım halinde yapılan - sporların topluca benimsenmesi gereken tekni- gine bir de taktik ekleniyor. Bu tek- niği ve taktiği, düşünmeden oluve- ren davranışlar haline getirme işine gelince bu, insanın kendi işinde usta- lık edinmeğe çalışması kadar eğlen- celi olmuyor.. Şimdi siz buna bir de, hiç eğlendirici olmayan devamlı bir idmanı ve disiplinli bir yaşayışı ilâve edin!.. Başarının temelinde bulunan bu son iki şarta uymak gerçekten güç tür. "Ben"i silmeye alışmak ve çe- tin bir perhiz içinde bütün bir çağ boyunca yaşamak, delikanlı yaşının kolay katlanacağı bir rejim değildir. Ne var ki, sporu faydalı kılan, ona eğiticilik vasfını veren taraf da bu- dur. İstikrarlı netice de, ancak buna bağlıdır Vildan Aşır SAVAŞIR