Norver fyorlarında çevrilen ve Jack Card'ff'in çok güzel büyük masrafla bâzı fotoğraflariyle süslenen bu eser, eninde sonunda bır "rcsımu roman” o- “The Pride anâ Pass on -Gu- ihtiras” süper-p bekıenebılecek olanın en iyısme “Vi- kings”ten daha çok yaklaşıyo Diğerleri istede sözü edilebilecek Amerikan filmlerini kapatmak için birbirin- den çok farklı iki eserden kısaca söz açmak kâfidir. Bunlardan biri, Robert Aldrich'in “The Phoenix” adıyla çe- virmeğe başlayıp sonunda “Ten Se- conda to Hell -Cehennem kapısı”"nda karar kıldığı filmdir. Hem'i (,eorgcs Clouzot'nun “Le salair de la eur -Dehşet yolcuları”nı hatırlatan fakat ondaki: “suspense” ve heyecana erişe- miyen film, Aldrich'in Berlinde olduk- e bağımsız çalışmasına rağmen ortaya dişe dokunur bir şey çıkaramamasından dolayı, bağlanan ve gittikçe zayıflıyan ümit- manter hususiyetler taşıyan bi filmi, “Satehmo the Great -Altın trompet”'tir. Yeni ıthalâtçmm 57 filmlik liste- sİ, Amemk an sin d şında ancak Horse's Mouth -Zehirli hayat” geli- yor. Alec Guinness'in son derece usta- lıkla canlandırdığı eksantrik bir res- seyredilmesine yol açacaktır. Diğer bir İngiliz rejı- sörü, Lindsa Anderson, “Sha Hands With the Devil -Hürrivet kah- ramanı”nda tıpkı Aldrich gibi bağım- sız olarak İrlandada çalışmasına, İr- landa isyanı gibi sağlam bir mevzuu ele almasına rağmen tam mânasiyle başarı kazanmış sayılamaz. Fakat fil- min akıc t Cagn on Murray, Michael Redgrave, Gliy- nis Johns Dana Wynter g bi usta oOyuncuların yer alışı filmi ayakta tu- tabiliyor. Amerikalı Don Taylor'un ittorio de Sica, Marlene Dietrich, Arthur O' Connell gibi milletlerarası bir oyuncu topluluğuyla İtalyan-Ame- “Monte Carla Story -Monte Karlo kumarbazı" vine ovun- cuların başarısı, hafif komedi havası ve cevre tahliliyle ayakta dıırab'livvr Bunlara karsılık JTulien hesaba katılarğk listeye a- lmmış olsa gerek. İ AKİS, 8 EYLÜL 1959 S . R &. ee B r 'da Teşkilât Delik küçük, kabak büyük (_) rta Anadolu şivesiyle konuşan b radam, protokol şartlarına faz- rmeden açık kapıdan lçeri girmiş, salonun köşesinde duran koltuklara şöyle bir bakmış, yapacağı konuşma için bu koltukları uygun bul- muş, bir iskemleyi alıp, UMum Müdü- sasınım yanı başına koymuş, oturmuş ve sonra da söze başlamıştı. Hâdise geçen hafta, Gazi Mustafa Kemal Bulvarı üzerindeki Beden Ter- biyesi Umum Müdürlüğünde cereyan ediyordu. Beden Terbiyesi Umum Mü- dürlüğü binasına gitmek için, önce kazılmış yollardan geçmek, sonra dökülmüş taş parçalarını aşmak, ni- hayet üç dört metre derinliğindeki bir hendeğin Üzerinde cambazlık et- mek lâzımdı. İşte UmMum Müdür Meh- al bu kai- aha önce Üütün bu seriyi tamamlamış_ lâkin gönlü, bekleme salonunlda “Beyfendi- nin işinin ve keyfinin durumunu” kol- lamaya razı olmamıştı. Misafir şikâyetçiydi. Konyadan geliyordu. Konya Kapalı Spor Salonu inşaatını Üzerine alan müteahhitti. Bu, 600 bin liralık bir işti. Müteahhit salonu yapacaktı. Umum Müdürlük de kendisine demir ve çimento gibi bir takım tahsislerin temininde yar- dım edecekti. Salonun inşaatının dört- te üçü bitmiş, ama bu arada yardım görmemiş, demiri, çimentoyu ikinci elden, ithal malı olarak bir mis- li fiyatla satın almıştı. Konyadan ge- len adam, bu defa kararlıydı. Durumu anlattı. Bundan böyle işe devam etmi- yeceğini, kararın mahkemece veril- mesine razı okluğunu, senelerdir U- mum Müdüılüğün kendisini oyaladı- ğını söyled Ortada Umum Müdürlük, bir iş mevzuu, taahhütname ve n.hayet üze- rine aldığı ıha!eyı yarıda bırakmak- ta kararlı bir müteahhit vardı. Ama koca Beden Terbiyesi UmMum Müdür- lüğünün, bir Hukuk Muwaxiri bulun- muyordu Yoktu böyle biris m Müdür ne yapması gerek- tiğini düşünjü. Sonra telefonu açtı, muavin'ni buldu. İşi ona havale etti. Ne var ki Umum Müdür Muavini ma- arifçiydi ve ne ticari, ne de hukukl! mevzuların pÜf noktalarına vakıf de- gildi. Umum Müdür Muavininin de meseleyi. Şube müdumne havale edip ctmediğl bilinmemekte Müteahhit cıkınca. Umnm Müdür odnmn ağırlaşmış havasını dağıtmak ihtiyacını duydu. Yapılacak en akıl- hea hareket. mevzıu değiştirmekten ibaretti. O da böyle vaptı. Tuttu, fut- boldaki müşterek bahisten <öz artı. Pek yakında bu is icin Almanyaden bir mütchassıs geleceğini, uçak bile- tinin yollandığını söyledi Beden Terbiyesi esasında işi Alla- ha kalmış bir teşkilâttı ve nasıl çalış- tığı, nasıl iş gördügü akılların çöze- mediği bir su'ar.. Geniş Ticari münağsc- betlere sahipti ama, Hukuk Müşavi- rine malik değıldi Umunı Müdürlük ve Foderasyonlara, dünyanın her Kkö- k çok büyük ekseriyeti Fransızca ve İngiliz- ce yazılıydı. Federasyonlar içinde li- san bilen, yabancı dilde muhaberıt yapmaya muktcdır birkaç kişinin ol- âAkki edilebi- cı muhaberatta çalışacak bir müterci- mi de mevcut değildi. Gelen mektup- lar, dısarda muhtelif kimselere, pa- zarlık usulüyle, mektup başına bir Üc- t ödenerek tercüme ettiriliyor ve sonra bu tercümelere yazılan cevap- lar da aynı usul dairesinde Türkçeden Fransızca yahut İngilizceye aktarılı- yordu. Koca Umum Müdürlük içinde ça- lşan bütün memurların amının 50'yi gectiği, yeter detecede daktilo- nun -Türkçe yazılar i“in- mevcut ol- duğu iddia edilemezdi Eldeki Teşki- lât Kanunu 1938 tarihini taşıyordu. Aksi iddia edilemezdi. Zira birisi çı- ; Kanunun bahis mevzuu ettiği “Mükellefıyet Esasları” ne yoldadır diye pekâ!lâ sorabilirdi... Kanuna göre bünyesinde 400 kişiden fazla insan ça- lıştıran her teşekkül bir Spor Klübü kurmaya mecoburdu. 'Türk sporunda nun tatbika ü bünyesinde 400 değil, 1400 kişi çalış- tırıp Spor klübüne sahip olmayan pek yer sayılabilirdi. Ama Beden Terbiyesinin bu düzen i lerde ağızda sakız gibi ciğnedlği şey “Müşterek Bahis” oluyordu. Temel dururken, işe çatıdan başlanmıştı... Milli Lig İstikrarsız takımlar N ili Lig maçlarına geçen hafta 4 'da İzmir ve İstanbulda devam e- yanın saha hasılatının iki misline çıkışı ol- muştu. Klüpler, maçlara giriş Üc lerini vyüzde yüz arttırarak, memle- ketin ekonomik kalkınmasına tam mânası ile ayak uydurmuş bulunuyor- lardı. Zaten pek çok büyük klübün idare heyetlerinde “siyasi görüş” de en azından ' Snor anlayışı" kadar mü- him değil miyı Anka ı-allar geçen hafta da 19 Mayıs çimlerinin tutmasını beklerken, İzmirliler ıkı İstanbullular altı kar- er. Bunların cazip olanı milyonluk takım Fener- bahçenin, Kasımpaşa gibi mütevazi içinde —