YURTTA OLUP BİTENLER, koymasının arifesine Trastlaması ta- mamen bir tesadüf sayılamazdı. Ame- rikan yardımından ve dolarlarından pek çok şeyler beklediğimiz bir sıra- da, Alman iktisadi yardımının ve Do- uütsche Mark'ın kalkınmamız bakımın- dan k ehemmiyeti ortadaydı. Ge- Hşen AlmanEkonomisi nasıl harici pa- zarlar peşindeyse, kalkınma halin'le bir ham madde ve ziraat memleketi olarak Türkiyenin de Almanya gihi bir müşteriye ihtiyacı vardı. Kalkınma yı cihazlıyacak kudrette olan Alman- yayla yapılacak bir işbirliğinin in- kâr edilemez faydalar sağlıyacağı a- şikârdır. Almanyanın Türkiyede nu- mune çiftlikleri kurmak ve bir Tek- nik Üniversite açmak yolundaki te- şebbüsleri bu vâdide atılmış ilk ü- mit verici adımlardır. rta Doğuda girişeceği bu harekâta Janponyayı da iştirak et- tirmek arzusunun bilindiği bir sıra- Elçiliği tarafından Hariciye köşkün- rtiplenen resmi kabulde hazır bu- lundu. Bu toplantıda İnönü ile Dr. Heuss arasında ayakta ve fakat ya- rım saat kadar süren çok samimi bir hasbihal vuku buldu. Çarşamba gece- si Başbakan Adnan Menderes tara- fından Ankara Palasta verilen kok- toplantıda Cumhurba.şkanı Celâl Bayar ile be- lâmlaştı ve Başbakan Menderesle de bir müddet görüştü. İnönünün davet edildiği yere gitmek itiyadında oldu- u böylelikle anlaşılıyordu. Yalnız protokolun bütün kaidelerine davet sahibinin riayet etmesi şartıyla., Bakanlara baskı!. u haftanın ortasında Çarşamba günü, —İktidarın — meşhur nâşiri Dr. Heuss ve İnönü Hariciye Köşkünde Samimi bir hasbıhal da Başbakan Adnan Menderesin de Tokyoyu Ziyaret etmek Üzere bulun- duğunun bilinmesi, Ümitlere kuvvet veren ayrı bir husustur. Protokol F ederal Almanyanın mümtaz Cum- hurbaşkanının memleketimizi zi- yaretinin uzun zamandan beri unutul- muş gibi gözüken bazı protoko? kai- delerinin yeniden hatırlanmasına ve- sile teşkil etmek gibi mesud bir ne- ticesi de oldu. Resmi davetlere muha- lefet liderleri gene çağırılmıyordu am nız Çankayada, velki yemeğe davet edilmemesini pro- tokola uygun bulmıyan İnönü, davet- li bulunduğu yemeği takip eden sua- reye de gitmedi. Fakat Alman Büyük 10 efkârı Zafer'de bazı “işçi teşekkül- leri” tarafından Kocaeli milletveki- li Turan Güneşe çekilen telgrafların suretleri neşredilmeye başlandı. İşin aslına bakılacak olursa, bunda hay- ret edilecek hiç bir şey yoktu. Öyle ya, Çalışma Bakanı Mümtaz Tarha- nın men edilen Kkonferanstan sonra yapfığı ve Anadolu Ajansı ile radyo- lar tarafından her tarafa duyurulan malüm beyanatına karşı memnuniyet ve şükran telgrafları çeken teşekkül- lerin, bu defa aynı meseleyi bir söz- lü soru halinde Meclise getiren Tu- ran Güneşe “infial telgrafları” çek- melerinden tabil! bir şey olamazdı. Şimdi işveren sendikalarından tutun da Tavas Tenekeciler ve Sobacılar Cemiyetine kadar bir yığın teşekkül, “İşçilerin hâmisi” Çalışma Bakarına suıl sormık “cür'et'ini göstereen aeli Milletvekilhinin “had- dmln bıldırîlmesı" için harekete geçi- yorlardı. Güneşin asıl “kabahat"ı, İs- 0- caeli milletvekili Turah Güneşin su- alini cevaplandırırken, aradan bir hayli zaman geçmesine rağmen mesc- le, alâka çekici olmak vasfından bir şey kaybetmiş değildi. Zira Bakanın beyanatı o günden bugüne devam eden akisler uyandıracak mahiyettey- di. Buna bir de işçi sendika birlik ve fdeerasyonlarının kapatılması şeklin- deki tatbikat inzimam edince alâkı.- nın daha da artması tabiiydi. Bu yüz- den Pazartesi günü Mecliste Güneş- Zaferin tâbiriyle - “bır bardak suda fırtına koparmak isti- yenlerin yeni ve hazin bir akıbeti da- ha müşahede” edildi. Karşılıklı uzan konuşmaların sonunda varılan netice, ihtimal her iki taraf için de bundan ibaretti. Bakan, Koaceli milletvekili- nin sözlü sorusunu cevaplandırmıştı ama, “komünist uşakları"nın kimler olduğu ve tahsili olmıyan kimseler'ın konferans vermesinde ne gibi mah- Zurlar düşünüldüğü noktaları karan- lıkta kaldı. Münakaşaların tek fay- dası bir zihniyeti olanca açıklığı ile ortaya çıkarması oldu. Menderes IV. kabinesinin Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan, beyanatını bu konferansların gerisinde bazı sinsi! maksatlar ve tahrikler bulunduğunu “sezdiği” için yaptığını söylüyordu. Bu ifadenin da- hili politika hayatımıza bir yenilik getirdiği muhakkaktı: Siyasi sezgi.. Yeni bir siyaset adamı hâdiseleri - esrâarengiz şuaları gibi - nâfiz nazar- larıyla görecek, arkasında gizli mak- satları sezecek ve bundan başka niç bir deHle lüzüum kalmaksızın itham- larda bulunabilecekti... Meselenin daha ziyaue dikkate da- Rer tarafı Çalışm Bakanı nının sözlü Boru mMüÜessesesi hakkındakı leriydi. ran Güneş müÜessesesini vekil leri baskı altında tutmak icin bir va- sıta telâkki" ediyordu. ak hnlden neden şikâyetçi olduku u an- lamak çok, ama çok guçm Milletve- kili elbette mesuliyet * deruhte eden bakanı baskı altında tutacak, ona ic- raatının hesabını soracaktı. Başka türlü, atılması melhuz yanlış adımla- rı nasıl önlemek kabil olurdu? Millet- vekillerinin en miühim vazifelerinden biri de hükümeti mürakabe etmek de- ğil miydi? Mürakabe altında tutul- mak, Mecliste bir milletvekili tarafın- dan sıkıştırılmak bütün bunlar elbas- te hoşa gidecek şeyler değildi. Ama, ne çare, demokratik nizamın kaçınıl- maz bir icabıydı. AKİS, 11 MAYIS 1951 Süşsemız