Konserler Üniversite'de koro Konsere bir "olağanüstü" lük izafe edilmek isteniyordu. Sebep olarak da, Devlet Operası Korosu'nun işti- raki ileri sürülmekteydi. Gerçekten, geçen yıla kadar haftada iki ve bu mevsim de haftada Üüç defa opera temsillerine katılmaktan başka — va- zifesi olmayan koronun nihayet bir konsere çıkmaya karar vermiş olma- , hangi dağda bir kurdun öldüğünü ınsana düşündürecek olaylardandı. Fakat, işin asıl olağanüstü tarafı, koronun bunc a yıldır oğru, dürüst tek bir konser vermemiş olmasıydı. İstisna kabilinden bir Dokuzuncu Sen foni, yahut bir oratoryo icrasına - o da binbir şikayetle - katılması, hiç bir zaman, bu grubun, arada bir dahi olsa, konser veren bir topluluk oldu- ğu manasına gelmezdi. Nitekim, bu isteksiz hanım ve beylerin, Cumhu başkanlıgı Filarmoni Orkestrası'nın utad Üniversite konserlerinden bi- rınde, bir operanın koro pasajlarını ve parçalarını teganni etmeleri asla, yıllardan sonra Ankara'da nihayet bir koro konseri verildiği şeklinde tefsir edilemezdi. Gerçi denebilir ki, dünyanın hiç- bir yerinde opera korolarının ayrıca konser faaliyetinde de bulunmaları, alışılagelmiş bir şey değildir. Fa- kat, gene denebilir ki dünyanın baş- lıca operaları, mevsim süresince he- men her gece, hatta bazan yaz mev- siminde de faaldirler. Hem oralarda, opera koroları dışında birçok koro teşekkülü mevcuttur ve bunlar, bir şehrin normal musiki bayatının koro ihtiyacını fazlasıyla karşılarlar; Hal- buki Ankara'da ikinci bir koro henüz maalesef yoktur. Devlet Operası Ko- rosu da, müşahademize göre, işi ba- şından askın bir topluluk olmadığın- dan, pekala zaman zaman konserler verebilir. Ama, geçen Cumartesi gün kü gibi bir konser değil: — programı koro repertuarından seçilmiş eserler- den meydana gelmiş bir konser... Verdi ve Wagner Bu —mülâhazalar bir tarafa, geçen haftaki ÜUniversite konserinde ro- lü olan herkes, kendinden bekleneni aşağı yukarı verdi sayılır. Bununla beraber, tenor Özcan Sevgen'in mevsime nisbetle a- 3 D N v B dilerini aştıkları iddia edilemez. Hat- ta, gerek soprano Sabahat Tekebaş- ın, gerek mezzo Necdet Demir'in da- ha iyi günlerini hatırlayanlar, bu ka- yecansız bulabilirlerdi ise, partisinin irtifalı — bölgelerinde mücadele halinde olduğu hissini ver- adımlariyle ilerleme halinde — bulun- AKİS, 17 MART 1956 MUSİKİ .ve Üçüncü Tiyatro'dan Beklediğimiz Sekiz yıl kadar öncesini hatırlı- alım. Yeni açılan Devlet Ope- rasının müşteri bulmakta ne ka- dar güçlük çektiğini, temsillerin çok defa yirmi otuz kişi önünde verildiğini düşünelim. O zamanlar, ileriyi görebilen bazı kimselerin, 700 kişilik bir opera salonunun mo- dern bir şehrin temaşa ihtiyacına yetmiyeceğini söylemeleri, nere- deyse tamamen boş bir salon kar- şısında cereyan eden temsillerin ü- mit kırıcı manzarasına bakarak hüküm verenler tarafından pek ga- ripsenmişti 1948 yılında, birkaç yıl sonran" muhtemel şartlarına göre düşünenler haklıydılar Dev- let Operaı, hele son üç dört yıl içinde, halkın pek büyük rağbeti- ne kavuştu. Salondaki yer sayısı artık talebi karşılayamıyor. Anka- ra ahalisi, opera - ve konser ve ti- yatro - zevkini almıştır. Gerçi Devlet Operasının çalış- ma usuüllerinden bir çoğunu beğen- miyoruz. Bunu da her fırsat ve her misal karşısında ifade etmeğe ça- lışıyoruz. BBununla beraber inkâr edilmemesi gereken bir nokta, bu müessesenin sanat kültürümüzün artmasında oynadığı mühim rol- dür. Hele, musiki sanatının çeşitli dallarında musiki ilerlememizi sağ- lamakla vazifeli olmaları gereken bazı resmi müesseselerimizin, ge- rek ihmalleri, gerek sakat çalış- maları yüzünden yıllardır bir ar- pa boyu ilerlememiş - bırakın iler- lemeyi, korkutucu bir surette ge- rilemiş - olduğumuz nazara alınır- sa, Devlet Tiyatrosunun çalışma- larını, birçok ölçüye göre tatmin- ar addetmemekle beraber, gene de memnuniyetle karşılıyabiliriz. Devlet Tiyatrosu Müdürlüğünün bu müessesenin - kadro darlığına rağmen - faaliyet şümulünü geniş- letmeye matuf son ve en mühim teşebbüsü, bir kaç yıldır asli ga- yesinin hilâfına — maksatlar için kullanılan Ankara Halkevi salo- nuna, itibarını 1ade ettırmış olma- sıdır. Saki Halkevi, "Uçüncü Ti- yatro" adı ile, Devlet Tıyatrosu— nun yeni bir dalı olarak çalışma- ya başlamıştır. yazının neşredılecegı gün- lk o- Bu lerde, Uçuncu Tiyatro" da i duğunu belirten bir tenordu. Verdi'nin II Trovatore operasın- dan kısımlara tahsis — edilmiş prog- ramda koro, doğru entonasyonlu, e- min ve rahat adımlarla yuruyen bır topluluktu. "Demirci Kor parça asker marş edasıyla soylendıy İlhan K. MİMAROĞLU pera temsılı de Verılmeye başla— Y: lıyoruz ki Üçüncü Tiyatro aynı za- manda bir İirik sahne olarak fa- aliyet gosterecektır Temennimiz, bu sa her mevsim hiç olmaz- sa kı yenı sahneye konmasıdır. Bu sahnenin hem de haline gelmesi niyetinin yıl, mutad repertuarın dışında ka— lan iki üç tane "modern" "eski" eserin oynanması arzumuzdur Uçüncü Tiyatro, keza, Türk o- perasının gelişmesine de faydalı olabilir. Devlet Tiyatrosu, o sah- nede oynanmak üzere, bestekârla- rımıza - hele genç neslin bestekâr- larına - az şahıslı, küçük orkstra- lı operalar sipariş edebilir. Uçuncu Tiyatro'da şimdilik her mevsim bir veya iki tane yeni yabancı opera, aynı sayıda da yeni Türk operası gorebılsek seviniriz. çüncü Tiyatro'yu — açmakla Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü, mu- siki hayatımızın mühim bir ihti- yacına cevap verecek zemini ha- zırlamıştır ve umarız ki bunun far- kındadır. Böylece esas opera sah- nesi, yıllık programlarda yeni e- serlere yer verilmemiş olduğuna dair itirazlardan masun kalarak faaliyetini normal repertuara tek- sif edebilir. Ancak, ortada halle- dilmesi gereken bir mesele daha kalmış olur: operet meselesi. Opera sahnesinde Verdi'nin ya- hut Mozart'ın yanında Lehar'ın da oynanmasını başlangıçtan beri tas- vip etmedi iyelim ki ope- ret de bir ıhtiyaçtır Bu takdirde ayrı bir operet sahnesi kurulması ve bu sahnenin opera sahnesinden sikili tıyatroya yer verilmiş olur: Büyük Tıyatro da mutad repertua- rın eserleri;, retler ve çiğnenmiş yolun dışındaki eserler.. Devlet Tiyatrosu yetkililerinin bu hususta ne düşündüklerini bil- mek isteriz. se de icranın umumi canlılığı içinde bu husus kulağı Trahatsız ediyordu denemez Wagner'in - programı kapayan- Tannhaeuser ÜUvertürü'nde şef Ca- mozzo'nun bu bestekârı anlamış ol- duğuna hükmedilebilirdi. 217