17 Mart 1956 Tarihli Akis Dergisi Sayfa 27

17 Mart 1956 tarihli Akis Dergisi Sayfa 27
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

Konserler Üniversite'de koro Konsere bir "olağanüstü" lük izafe edilmek isteniyordu. Sebep olarak da, Devlet Operası Korosu'nun işti- raki ileri sürülmekteydi. Gerçekten, geçen yıla kadar haftada iki ve bu mevsim de haftada Üüç defa opera temsillerine katılmaktan başka — va- zifesi olmayan koronun nihayet bir konsere çıkmaya karar vermiş olma- , hangi dağda bir kurdun öldüğünü ınsana düşündürecek olaylardandı. Fakat, işin asıl olağanüstü tarafı, koronun bunc a yıldır oğru, dürüst tek bir konser vermemiş olmasıydı. İstisna kabilinden bir Dokuzuncu Sen foni, yahut bir oratoryo icrasına - o da binbir şikayetle - katılması, hiç bir zaman, bu grubun, arada bir dahi olsa, konser veren bir topluluk oldu- ğu manasına gelmezdi. Nitekim, bu isteksiz hanım ve beylerin, Cumhu başkanlıgı Filarmoni Orkestrası'nın utad Üniversite konserlerinden bi- rınde, bir operanın koro pasajlarını ve parçalarını teganni etmeleri asla, yıllardan sonra Ankara'da nihayet bir koro konseri verildiği şeklinde tefsir edilemezdi. Gerçi denebilir ki, dünyanın hiç- bir yerinde opera korolarının ayrıca konser faaliyetinde de bulunmaları, alışılagelmiş bir şey değildir. Fa- kat, gene denebilir ki dünyanın baş- lıca operaları, mevsim süresince he- men her gece, hatta bazan yaz mev- siminde de faaldirler. Hem oralarda, opera koroları dışında birçok koro teşekkülü mevcuttur ve bunlar, bir şehrin normal musiki bayatının koro ihtiyacını fazlasıyla karşılarlar; Hal- buki Ankara'da ikinci bir koro henüz maalesef yoktur. Devlet Operası Ko- rosu da, müşahademize göre, işi ba- şından askın bir topluluk olmadığın- dan, pekala zaman zaman konserler verebilir. Ama, geçen Cumartesi gün kü gibi bir konser değil: — programı koro repertuarından seçilmiş eserler- den meydana gelmiş bir konser... Verdi ve Wagner Bu —mülâhazalar bir tarafa, geçen haftaki ÜUniversite konserinde ro- lü olan herkes, kendinden bekleneni aşağı yukarı verdi sayılır. Bununla beraber, tenor Özcan Sevgen'in mevsime nisbetle a- 3 D N v B dilerini aştıkları iddia edilemez. Hat- ta, gerek soprano Sabahat Tekebaş- ın, gerek mezzo Necdet Demir'in da- ha iyi günlerini hatırlayanlar, bu ka- yecansız bulabilirlerdi ise, partisinin irtifalı — bölgelerinde mücadele halinde olduğu hissini ver- adımlariyle ilerleme halinde — bulun- AKİS, 17 MART 1956 MUSİKİ .ve Üçüncü Tiyatro'dan Beklediğimiz Sekiz yıl kadar öncesini hatırlı- alım. Yeni açılan Devlet Ope- rasının müşteri bulmakta ne ka- dar güçlük çektiğini, temsillerin çok defa yirmi otuz kişi önünde verildiğini düşünelim. O zamanlar, ileriyi görebilen bazı kimselerin, 700 kişilik bir opera salonunun mo- dern bir şehrin temaşa ihtiyacına yetmiyeceğini söylemeleri, nere- deyse tamamen boş bir salon kar- şısında cereyan eden temsillerin ü- mit kırıcı manzarasına bakarak hüküm verenler tarafından pek ga- ripsenmişti 1948 yılında, birkaç yıl sonran" muhtemel şartlarına göre düşünenler haklıydılar Dev- let Operaı, hele son üç dört yıl içinde, halkın pek büyük rağbeti- ne kavuştu. Salondaki yer sayısı artık talebi karşılayamıyor. Anka- ra ahalisi, opera - ve konser ve ti- yatro - zevkini almıştır. Gerçi Devlet Operasının çalış- ma usuüllerinden bir çoğunu beğen- miyoruz. Bunu da her fırsat ve her misal karşısında ifade etmeğe ça- lışıyoruz. BBununla beraber inkâr edilmemesi gereken bir nokta, bu müessesenin sanat kültürümüzün artmasında oynadığı mühim rol- dür. Hele, musiki sanatının çeşitli dallarında musiki ilerlememizi sağ- lamakla vazifeli olmaları gereken bazı resmi müesseselerimizin, ge- rek ihmalleri, gerek sakat çalış- maları yüzünden yıllardır bir ar- pa boyu ilerlememiş - bırakın iler- lemeyi, korkutucu bir surette ge- rilemiş - olduğumuz nazara alınır- sa, Devlet Tiyatrosunun çalışma- larını, birçok ölçüye göre tatmin- ar addetmemekle beraber, gene de memnuniyetle karşılıyabiliriz. Devlet Tiyatrosu Müdürlüğünün bu müessesenin - kadro darlığına rağmen - faaliyet şümulünü geniş- letmeye matuf son ve en mühim teşebbüsü, bir kaç yıldır asli ga- yesinin hilâfına — maksatlar için kullanılan Ankara Halkevi salo- nuna, itibarını 1ade ettırmış olma- sıdır. Saki Halkevi, "Uçüncü Ti- yatro" adı ile, Devlet Tıyatrosu— nun yeni bir dalı olarak çalışma- ya başlamıştır. yazının neşredılecegı gün- lk o- Bu lerde, Uçuncu Tiyatro" da i duğunu belirten bir tenordu. Verdi'nin II Trovatore operasın- dan kısımlara tahsis — edilmiş prog- ramda koro, doğru entonasyonlu, e- min ve rahat adımlarla yuruyen bır topluluktu. "Demirci Kor parça asker marş edasıyla soylendıy İlhan K. MİMAROĞLU pera temsılı de Verılmeye başla— Y: lıyoruz ki Üçüncü Tiyatro aynı za- manda bir İirik sahne olarak fa- aliyet gosterecektır Temennimiz, bu sa her mevsim hiç olmaz- sa kı yenı sahneye konmasıdır. Bu sahnenin hem de haline gelmesi niyetinin yıl, mutad repertuarın dışında ka— lan iki üç tane "modern" "eski" eserin oynanması arzumuzdur Uçüncü Tiyatro, keza, Türk o- perasının gelişmesine de faydalı olabilir. Devlet Tiyatrosu, o sah- nede oynanmak üzere, bestekârla- rımıza - hele genç neslin bestekâr- larına - az şahıslı, küçük orkstra- lı operalar sipariş edebilir. Uçuncu Tiyatro'da şimdilik her mevsim bir veya iki tane yeni yabancı opera, aynı sayıda da yeni Türk operası gorebılsek seviniriz. çüncü Tiyatro'yu — açmakla Devlet Tiyatrosu Müdürlüğü, mu- siki hayatımızın mühim bir ihti- yacına cevap verecek zemini ha- zırlamıştır ve umarız ki bunun far- kındadır. Böylece esas opera sah- nesi, yıllık programlarda yeni e- serlere yer verilmemiş olduğuna dair itirazlardan masun kalarak faaliyetini normal repertuara tek- sif edebilir. Ancak, ortada halle- dilmesi gereken bir mesele daha kalmış olur: operet meselesi. Opera sahnesinde Verdi'nin ya- hut Mozart'ın yanında Lehar'ın da oynanmasını başlangıçtan beri tas- vip etmedi iyelim ki ope- ret de bir ıhtiyaçtır Bu takdirde ayrı bir operet sahnesi kurulması ve bu sahnenin opera sahnesinden sikili tıyatroya yer verilmiş olur: Büyük Tıyatro da mutad repertua- rın eserleri;, retler ve çiğnenmiş yolun dışındaki eserler.. Devlet Tiyatrosu yetkililerinin bu hususta ne düşündüklerini bil- mek isteriz. se de icranın umumi canlılığı içinde bu husus kulağı Trahatsız ediyordu denemez Wagner'in - programı kapayan- Tannhaeuser ÜUvertürü'nde şef Ca- mozzo'nun bu bestekârı anlamış ol- duğuna hükmedilebilirdi. 217

Bu sayıdan diğer sayfalar: