YURTTA OLUP BİTENLER dar zedelenebılırd So ünlerde üzerine bir olgun- luk gelmış görünen - Allah bozma- sın - Prof. Fuad Köprülü Sinan T - kelioğlunu takiben kürsüye çıkıp "a- teşli milletvekili" nin sözlerini tahfi- fe çalıştı ve hükümet olarak mütte- fiklerimizin aleyhindeki hezeyanı tas- vip etmediğini bildirdi. —Hakikaten bu hezeyan ne hükümetçe ve ne de milletçe, tasvip edilebilirdi. Bazı ba- yağı Yunan gazetelerinin üslübunun bir milletvekili tarafından — Meclis kürsüsünde benimsenmesi, yakışıksız kelimeler kullanılması, harp tehdi- dinde bulunulması bizi ancak kuçuk düşürebilirdi. Herkes Sinan Tekelioğ- lunu bilmek, tanımak mecburiyetinde değildi. Üzerindeki "Türk milletveki- li" sıfatına bakarak hüküm verecek- lerdi. Bu sözler Avam Kamarasında veya Yunan Parlamentosunda — söy- lenseydi biz ne reaksiyon gösterirdik onu düşünelim, sonra sivil paşayı lüt- fen bir daha oyl konuşturmayalım. Meclislerin Başkanlık Divanları böy- lelerini susturun, Hüseyin Balıkları Komisyonla r Sebük bombası Bu —haftanın başında pazartesi gü- nü öğleden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinin gazinosunda Hürri- yet Partisi, mensuplarının son derece faal oldukları seziliyordu. — Bilhassa Fethi Çelikbaş gazetecileri etrafına topluyor ve onlara beyanat veriyor- du. Bahis mevzuu olan Adalet Ko- misyonunun ispat hakkı mevzuunda- ki son müzakereleriydi Kendilerine yapılan tavsiyeler üzerine gazeteci- ler İzmirin D.P. li milletvekili Meh- met Ali Sebüğü buldular ve ondan tafsilat, istediler. Mehmet Ali Sebük, eğer komısyonda sözü kesilmemiş bu- lunsaydı eski Yargıtay Başkanı ve halen ispat hakkının hemen tek mu- halifi Halil Özyörük hakkında Mec- lis tahkikatı istiyeceğini bildirdi. Mehmet Ali Sebüğe göre ispat hak- kım kaldıran tevhidi içtihat kararı usulsüz şekilde alınmıştı ve o Za- manki Temyiz Umumi Heyetinin ka- naatini aksettirmiyordu. Hakikaten bir haftadan beri ispat hakkı mevzuundaki müzakereler son derece hararetlenmişti. Menderes IV. hükümeti bu hakkın aleyhınde evve- İâ manevi, sonra da maddi şekilde cephe almıştı. Adnan Menderesin is- pat hakkını tanımamak için, elinden gelen her şeyi yapacağı hiç kimsenin meçhulü “değildi. Yeni — kabinesinin programını okurken de o mevzuda herhangi bir fikir beyanından dik- katle sakınmıştı. Hükümet, Meclisin kararına boyun eğecekti! Bunun ma- nası neydi? Hükümet, her mevzuda Meclisin kararına boyun eğmekle mü- kellefti. O halde? O halde, hüküme- tin hiç olmazsa pasif kalacagı zeha- bı uyanmıştı Halbukı teklifin komis- yondaki müzakeresi göstermişti ki D.P. li mılletvekıllerınden büyük bir 8 Devlet Adamlığı Bundan birkaç ay evveldi. Menderes IV. kabinesi henüz kurulmuştu. Anadolu Ajansının ve radyonun zihniyetinde bir de- ğişiklik göze çarpıyordu. Adeta partizan hava lis müzakereleri daha bir eda ile veriliyor, bakanların orada burada çektikleri nutuk- lar mikrofonu saatlerce işgal etmiyor, uğurlama ve karşıla- ma törenleri kısa kesiliyordu. Radyo Demokrat Partinin rad- yosu olmaktan çıkıyor, devletin radyosu haline geliyordu. Ama biz hiçbir zaman hayale kapıl- madık. Biliyorduk ki Menderes IV. üç başka numara taşıyan zattan farklı değildir. Yarın, sı- kışık bir durumun mevcut oldu- ğunu sandıgında radyoya ihti- yacı bulunduğunu hissettiğinde bütün güzel prensipler bir ka- lemde siliniverecektir. O tarihlerde "demokratik e- tiketli hava" dan cesaret alan- lar idare ettikleri müesseseleri yeniden partizan taktiklere âlet ettirmiyeceklerini, gerekirse çe- kileceklerim gerine gerine be- yan ediyorlar, Ajansın bülten- lerinden ve radyonun neşriya- tından kendilerine şeref payı çı- karıyorlardı. Onlar hakkında da hayale kapılmıyorduk. Bü- tün hayatlarınca ustlerındeki makamları ışgal edenlere "baş üstüne efem” demiş bulunanlar elbetteki bir gunde arslan ke- silmiyeceklerdi. İlk emirde A- ns .nin ajansı, radyo D nin radyosu haline dönüverecek- ti Ama, basın işlerini tedvir e- den makama oturtulmuş bir a- dam vardı ki onun, tasvip et- mediği bir neşrıyatın yaptırıl— ması ısrarı karşısında "Hayır!" demesini beklıyor bu neşrıyatın yapıldıgını görü ührünü efendi" dıyerek hakiki deVlet adamlığının icabını yeri- ne getirmesini istiyorduk. Aca- a D.P. Genel İdare Kurulunun tebliği ajans tarafından verilip radyodan okunurken, acaba D. P. Genel Başkanı partısınde dı- rıltılar, sızıltılar bulunduğu ha- berlerini ajans vasıtasiyle rad- yoda yalanlamaya çalışırken bu sevgili dost başını hangi yastık- ların altına sokuyor, kulakları- na ne marka pamuklar sokuyor, siyasi mevta haline gelmek yo- luna girdiğini görmemek için gözlerine ne renk kadife bağ bağlıyordu? kısım da bu antidemokratik tahdidin kaldırılmasına taraftardır ve basma ispat hakkı verilmesini istemektedir. şt ndan sonradır ki ükümet, teklif aleyhınde açık bir vaziyet al- rapor dağıtıldı. mak mecburiyetinde kalmıştı. Yoksa anlaşılmıştı ki ispat hakkı kabul e- dilecektir. Aleyhte bir. rapor Üyelere bu haftanın başında Ada- let Komisyonu tarafından hazırla- tılan ve etiketini taşıyan bir Bu raporda ispat hakkı aleyhinde açıkça vaziyet alın- mamakla beraber bunun mahzurları altları çizilerek belirtiliyor ve bilhas- usus üzerinde duruluyordu: bizim sistemimiz, ispat hakkım ka- bul eden bir sistem değildir. Bu ba- kımdan böyle bir hakkın kabulü, A- nayasa dahil bir çok kanunun degış— mesini zaruri kılmaktadır Ancak ispat hakkı mevzuunda hükümet azaları arasında dahi fikir ihtilâfları mevcuttu. — Başbakan bu haklan taraftarı değildi. Buna mu- kabil Nedim Ökmen, Muammer Ça- vuşoğlu, hatta Fuad Köprülü basına itimad edilebileceği tezini savunan- lar arasına geçmişlerdi. Zaten ispat hakkım kabul etmemenin D.P. için mi efkar önünde öldürücü bir darbe teşkil edeceği açıktı. İspat akkım, geçen ilkbaharda yapıldıgı gibi bir kalemde reddetmeye imkan olmadığını herkes görüp anlamıştı. Hele bütçe görüşmelerinden sonraki tatilde seçim bölgelerine gidecek olan milletvekilleri oralarda bu mevzuda ne kadar hassas davranıldığını ve seçmenlerin vekillerinin hareket tar- zım nasıl dikkatle takip ettiklerini görerek döneceklerdi. Bundan sonra ispat hakkı aleyhinde kol kaldırmak Genel Başkanın hoşuna gitse de o kadar kolay olmıyacaktı. Şimdi is- pat hakkım doğrudan doğruya red- detmeden onu uyutacak veya sakatlı- yacak bir formül aranmaktadır. Ko- misyon raporunun o istikamette ol- ması kimseyi şaşırtmamalıdır. İstanbul Karanlık aşkı İstanbulda Pendikliler, Ankaradan gelen yataklı ekspresten inen orta boylu, kızıla kaçan renkte saçlı, si- yah paltolu, şapkasını başında değil, elinde taşıyan adamı artık tanıyor- lardı. Bahis mevzuu zat bilhassa haf- ta sonlarında geliyor, Pendikte tren- den inip otomobille şehre gidiyordu. Kendisini hemen daima İstanbulun esrarengiz valisi Prof. Fahreddin Kerim Gökay karşılıyordu. Bir iki gün sonra da ay Zzat, gene sessiz sedasız uğurlan yordu Adnan Menderesti. Pendıklıler geçen hafta- nın sonunda, cumartesi sabahı Baş- bakanı gene trenden inerken gördü- ler. Zannedilebilirdi kı yalanlarının "adamcağızın geces üzü yok, mütemadiyen çalışıyor dıye bahşet— tikleri Adnan Menderes İngiliz usulü week-end yapıyor, yani mından pazartesi öğle vaktine kadar İstanbulda dinleniyordu. Hakikaten İhsan Doruk gibi yakın arkadaşları AKİS, 18 ŞUBAT 1956