İKTİSADİ VE MALİ SAHADA lamıştı. Kalifiye isçi yetıştırmek maksadiyle kurslar kurmuştu. Bur larda işçilere Belçikalı, İngiliz hoca— lar ders veriyorlar, sendikalizmin e- saslarını, hukuki tarafım ve işçi hak- larım izah ediyorlardı. Bunların ya- nında yeni bir programın tatbiki için Çalışma Bakanlığı hazırlıklar yapı- yordu. Türkiye'de işçi, daha ziyade ölü zamanlarda koylerden şehre inen büyük kitleler olarak göze çarpıyor- du. Koylerdekı bu ölü mevsimlerde, şehre inen köylü amelelik yapıyor, talışıyor ve şehri dolduruyordu. kümet, greve gıtmeden önce, bir yan- dan kalıfıye işçi yetiştirecek, diğer taraftan da şehre inişi durdurmak ü- zere tedbirler arayacaktı. Bu tedbir- lerin başında her köyde el işlerini, el sanayiini gelıştırmek gelıyordu Bu suretle şehre inen köylünün işçi sını- fi içine karışması duracaktı. İşçinin P. iktidarı lehinde sempati uyandıra- cak mahiyette olmazdı. Buna g- men oyalayıcı bir siyasetle, grevin bugün yarın çıkarılmaması dahi işçileri her fırsatta iktidarın a- leyhine sevkediyordu. Komisyon mü- zakerelerinin diğer senelere nazaran farkı yeni Bakan Mümtaz Tarhan'ın bu oyalayıcı siyaseti tam bir vuzuh- la olmasa bile - mucip sebeplere da- yamış bulunması idi. Bakan Mümtaz Tarhan, hükümetin "grev hakkı" na dair iyi niyetinde israr ediyor, fakat ne yapsın ki bunu ne kadar geriye atarsa o kadar yerinde bir iş olacağı hakkındaki kanaatinden vazgeçemi- yordu. Sezarın hakkı Doğrusu istenilirse işin tenkid edi- lecek tarafı Mümtaz Tarhanın i- tirazlarının mahiyeti değildi. Hatta İşçilerin protesto toplantısı Grev isteyen D. P. dir sosyal bayat bakımından daha verim- li esaslara bağlanması işin yeni ka- nunlar hazırlanmıştı. Ayrıca İşçi Si- gortalarının 350 milyon kadar tutan parasını bir ba kurmak suretiyle işçiye daha verimli hale getirmek yo- lu seçilecekti. Banka kurmak düşün- cesi üzerinde etüdler yapılmağa - ya- kında - başlanacaktı Bakanlıgın grev hakkım tehir et- mek için ileri sürdüğü fikirler bun- lardı. Hakikaten, Menderes hükü- metleri 1950 den bu yana grev me- selesi üzerinde daima oyalayıcı bir polıtıka takip etmişlerdi. Programla- ra, tüzüklere, vaad nutuklarına gir- miş bir haktan birdenbire vazgeçile- mezdi. Ortada altı yüz bin küsur iş- çinin reyi meselesi vardı. Mesela Zon- guldağı düşünün. İsçinin en fazla ke- sif olduğu bir bölge olan Zonguldak- ta, grev meselesinin birden inkarı D. 16 bunlar, kâğıt üzerinde haklı mütala- alardı da.. Ama vaktiyle Reşat Şem- settin Sirer de aynı derecede doğru, ilmi ve mantıki esbabı mucibe ileri sürmüştü. akikaten grev hakkım 19 uncu asrın sonunda Batı Avrupa- da kapitalizme karşı bir reaksıyon olarak ele alınan tarzda Türkiyeye getirmek dünyanın en büyük hata- . O reaksiyonun icabı olarak bu mutlak şekilde kabul edilen memleketler bundan demokratik u- sullerle kurtulmaya ve grevi işçinin fevkalâde bir silâhı olmaktan çıka- rıp sosyal adaletin bir vasıtası haline getirmeye çalışırlarken bizim, sanki 19 uncu asır sonunda yaşıyormuşuz gibi davranmamız elbette ki hata o0- lurdu. Ama D.P. nin tutumunda nok- san olan ıyı niyetti. 1960 dan evvel grev hakkı" dıye feryad et, iktidara geçince yan çiz. Hakıkaten o yan- dan bu yana memleket ıçın faydalı bir grev hakkına doğru D.P. ciddi bir adım atmamıştı. Kültürle, iyi nıyetle ve milletvekili seçilmeden evvel bir asistan olmanın gerektirdiği tevazuy- la bakanlık, makamına oturup oradan kendini ikinci bir Napolyon sanarak inen son Çalışma Bakam grev bah- sinde sadece nutuk söylemişti. İşte, iyi niyet noksanı buydu. Eğer D. P. grev hakkı mevzuunda samimi olsa idi ve bunun tamamiyle demokratik bir hak sayıldığım, onsuz demokrasi olmıyacağına — inansaydı asrımızın gerektırdıgı mahzurlarından — temiz- lenmiş bir grev hakkına çoktan ze- min hazırlardı Ama geçen altı sene göstermiştir ki "grev hakkı" D.P. i- çin bir seçim propagandasından baş- ka bir şey değildir ve eğer işçiler bu hakkın gerçekleşmesini istiyorlarsa ümidlerini öteki milli partilere bağ- lamalıdırlar. İşçilerin hücumu Bakanın konuşması o kadar derin bir hayal kırıklığı - uyandırmıştı ki, hemen bütün sendikalar, birlikler harekete geçtiler. Mümtaz Tarhan'a 1950 den evvelki durumu hatırlat- maktan tutun da işçileri Ankaray çağırarak yapılan vaadlere kadar her şey birer bırer hatırlatıldı. Sendika- lar soruyorlardı: "Sendıkalar zayıf kalmışlarsa, İş- çi kitlelerinin bütününü etraflarında toplayamamışlarsa, kabahat kimindi? Mevcut mevzuatın aksaklıklarının gi- derilmesi için yapılan işçi müracaat- ları nazarı itibara alınmış mıydı ? Me- sela, bir kollektif iş akdi yapabilmek hakkı sendikalara verilmek istenil- miş miydi? Sendikalar bugün bir ar- zuhalci dükkânı haline getirilmiş, mevcut mevzuatla eli kolu bağlan- mıştı. Bu derece pasif bir müessese, ışçılerın ragbetıne nasıl mazhar — 0- labi Bu sualler karşısında Çalışma Ba- kanlığının şimdilik susmaktan başka çaresi yoktu İşçi muhiti ile açık mü- cadeleve girişmek doğru bir hareket olmazdı. Bakanın iddialarında, ver- diği rakamlarda yanlışlık olduğu da sendikalar, tarafından sarih beyan- larla umumi e a — açıklanmıştı. Meselâ Bakan sendikalara kayıtlı iş- çi nisbetinin yüzde yirmi beşi geç- mediğini soylııyordu, sendika idare heyetlerı ıse, bunu tekzip ediyorlar, mevcut İŞÇi sayısının yüzde altmışı- sendikalara kayıtlı olduğunu bil- dırıyorlardı Ayrıca sendikalar, isçi- nin daha fazla teveccüh etmemesinin işveren baskısı yuzünden olduğunu da kaydetmekten geri kalmıyordu. En güzeli, Bakanın sendikalarda kurslar tertip ederek, sendikalizm dersleri vermek sureti ile işçinin kud- retini arttırmak yoluna gidildiği yo- lundaki beyanına verilen cevaptı. hem bakanın sendika kurslarından işçilerin pek çok istifade edeceği yo- lundaki sözlerini, ham de sendikala- rın mali kudrete sahip olmadıklarına dair ileriye sürdüğü beyanı cevaplan- dırıyordu: "Mali kudretimize gelince, idare- cilerimiz seminerlerde ders görmek- AKİS 18 ŞUBAT1956