Biraz geride, bir obüsün açtığı çu- kurda, tıb ilminin en ileri karakolun- da, bu sanatın en cesur be kçisi, Hip- pocrate' ın kahraman evlâdı kıta tabibi bulunmaktadır Yaralıya ilk yardımı acak, yarayı temızlıyerek saracak, kırık varsa atelleyecek, ağrıyı dindir- mek için de bir pikür yapacaktır. Ar- tık yaralı ilk ihtimamları görmüş bir halde bir kenarda beklemektedır Da- kikalar uzar. Sanki hiç geriye gönde- rilmiyecekmiş gibi endışelıdır Nihayet sedyesile bir yol kenarına getirilir. İş- te anbülâns da beklemektedir. Zaman zaman, iniltilerin karıştığı bir sessizlik içinde ve başka yaralı silâh arkadaşla- rının arasında geriye doğru yollan- maktadır. Nihayet daha geniş teşkilâtlı bir hastahaneye getirilir. Burada ken- dişine gereken bütün ihtimamlar ya- pılır. Ezilmiş, kan lekeleri içinde kal- mış, üstü başı perişan bir hal almış elan bu zavallı varlık yeniden canlı, bir insan hüviyetine ve normal bir hasta durumuna getirilmiştir. Bu bü- yük mucize elli gram bile gelmiyen bir çelik parçası — sayesinde sağlanmıştır. Bu çelik parçası şarapnel, kurşun, bomba, havan, obüs değildir. Bu çehk parçası cerrahın bisturisi, Aristote'ın bıçağıdır. Bunun keskin tarafında bir hastanın veya bir yaralının kaderi var- ır. Hekimden başka hiç kimseye, bir bıçakla hastanın en gizli yerlerine ka- dar girerek araştırma yetkisi tanınma- mıştır. - Devlet çıkardıgı kanunlarla her çeşit bıçak taşımağı yasak ettiği halde, cemiyet içinde bir tek cesur a- am, yalnız cerrah, bıçağı elinde do- laşabilmektedir. Bu bıçak uzaktan atı- lamaz, rastgele saplanamaz. Bunu kul- lanan kimsenin büyük bir bilgiye ve yanılmaz bir tekniğe sahip olması ge- rekir. Bu bilgi ve teknik yüzyılların çalışmalariyle, eski Yunan devrinden bugünün modern cerrahına ulaştırıl- mıştır. O halde bu bisturiyi kullan- masını bilen eller lâzımdır. Onu og- renmek için bir tıb öğrencisi ömrünün en güzel yıllarını vermektedir. Ayrıca bu bisturiyi kullanmak için bir organi- zasyona ihtiyaç vardır: Asepsi, anti- sepsiğ post.operatuvar bakım, nakil iş- leri, hastayı besleme gibi hizmetler bu organizasyon sayesinde başarılacaktır. Sonra bütün bu işleri bilen person- el lazımdır. Bütün bu teşkilât sadece bir gaye için işlemektedir. O gaye de bisturinin ucundadır: Yaralının vücu- duna girerek yavaş yavaş, tabaka taba- ka ilerlemek, hasta kısma ulaşmak, a- meliyatsız muhakkak bir ölüme mah- küm olana zavallı hastanın derdini bu yoldan yok etmek. Şu halde bisturinin kendisine lüzum olan her yerde, has- tahanede olduğu kadar savaş bölgesin- de çadır altında ve sınırın hemen ya- kınlarında bulunması ve işlemesi lâ- zımdır. Dniestr nehrinin yanında, Ukrayn: göklerinin altındaki küçük ormanda kurulmuş ameliyathane çadırının ü- zerinde görünmez bir bayrak dalga- lanmakta idi. Bu, merhametin bayra- ğidır. AKİS, 31 TEMMUZ 1954 TURİZM ALEMİNDE Tarsusu gezecek Amerikalılar Türkleri mi merak Teşkilât Tarsus'un serencamı * stanbuldan bir gemi kalktı. Türk Ibayragı taşıyordu adı "Tarsus" idi. Z yolcusu vardı. Seyahat bir kurum tarafından tertıplenmıştı Onun da ismi, Türk Turizm Kurumu idi Gazeteler, lyht yazmadıklarım bırakmadılar. Yolcuların bol bol pa ra kaçırdıkları ileri sürüldü — hani, Allah da var ya! —; şu veya bu li- manda binlerle Türk lirasının filânca veya falanca barda havalarda uçtuğu haber verildi — ihtimal ki doğrudur—; gemideki aşk, meşk hayatıma cazibe- sinden bahsedildi — ee, seferde Ooruç bozmak mübahtır —; nihayet, en ziya- de ciddi olanlar mühim gördükleri bir noktaya parmaklarını bastılar. Kurumun adı Türk Turizm Kuru- mudur. Gayesi de, turistik işlerle uğ- raşmak! Ama, bu cümleden anlaşılan Türkiyeden turist ihraç etmek, Türki- yeye turist ithaline çalışmak olmalı- dır. Halbuki Kurum, döviz getirecek yerde açık — kapalı döviz götürüyor. Bu, ne demektir? Fıkra muharrirleri fıkralar yazdı- lar, — başmakalesini bu işe - tahsis e- denler bile oldu — , karikatüristler ka- rikatürler yaptılar haberlerinin içine nükte koymak isteyen muhabirler bile Tarsus ismini istismardan geri kalma- ılar. A ma aynı gazetelerin başka sütunla- rında, gene haftalar var ki bir se- yahat — göklere çıkarılıyor. — Seyahat ediyorlar, Türkiyeyi mi? "Tarsu gemisinin — seyahatidir — gittiği hmanlardakı barlarda havalara uçan binlikleri götüren gemi — seya hati tertipleyen Türkiye Turizm Ku- mudur — memlekete döviz getire- cek yerde, döviz akıtan kurum—, yol- cular da o dört yüz yolcudur — döviz kaçakçıları! —. Tarsusun gittiği her yerde şehirlerin nasıl yerinden oynadıgı halkın nasıl heyecan içinde "yaşa, varol Türkiye dıye haykırdıgı büyük bir sevgi hale- smın gemiyi kucakladığı, seyyar sergi- i gezenlerin hayranlık içinde kalıp duşerek bayıldığı, - turistlerimizin ne mükemmel şekilde memleket propa- gandası yaptıkları, kadınlarımızın ca- zibesi karşısında oralar erkeklerinin, erkeklerimizin cazibesi karşısında ora- lar kadınlarının mest oldukları uzun ve ballı röportajlarda anlatılıyor, boy- boy, sütun - sütun, ren tograflar neşredılıyor tâ birinci sayfa- dan itibaren şehir anahtarları, bayrak- lar, valiler, belediye reisleri teşhir O- g 5 Sanki Amerikayı keşfeden ne Kris- tof Kolomb'dur, ne — Dünya gazetesi- nin bilmecesinde sorulduğu gibi — Ahmed Emin Yalmandır. "Tarsus" yolcularıdır. * : : D nsanın hatırına, ister istemez "Bu ehriz, bu ne lahana turşusu?" diye sormak geliyor. E vvelâ, hâdiselerdeki sunilik payını hesaptan düşmek lâzım. Aleyhteki neşriyatın bazı müsebbipleri seyahate bedava alınmamış veya bedava adam 27