SANAT DÜNYASINDA her malı görmek kabildir. Fakat sa- natkârlarımızın eserleri evlerinin bi- rer köşelerinde, atölyelerde kalmağa mahkümdur. Şehir galerisi bu eksikli- ği tamamlayacaktır ve bizim de, mil- letlerarası bir sanat varlığımız oldugu— nu gösterecektir. Böyle demekle mü- balağa ediyorum sanmayınız. Her iş- tirak edebildiğimiz - ne yazık ki res- mi muhatapsızlık ve alakasızlık yü- zünden bu pek az oluyor - Milletler- arası — sergilerde Türk ressamlarının, heykeltraşlarının ettiği mevkii , bizden ile- ri olanların on, on beş m mislidir — ve bununla iftihar edebiliriz. İstanbul Şehir Galerisinin bu va- dide göreceği büyük, pek büyük hiz- metleri vardır Musiki «La Traviata» bir defasında "eğer dillet- olsaydım "La Traviata" yi severdim" demiş. Ustad böylelikle bu eserini kendi sanat anlayışına göre - diğer operaları kadar değerlendirme- mek istemiş. Eger Verdı bızım Devlet Operasınd ki "La Tra nın temsi- lini görmüş olsaydı belkı de bu ope- rayı yazdığına bin kere pişman olur, utancından yerin dibine geçerdi. Dil— lettant olmak şoyle dur: l am aux camelias" man k e muzıkle zerre kadar alakası olmayan herhangi bir kimse dahi bizdeki "La Traviata" operasının perışan temsilinin derhal farkına varır. Evvelemirde şurasını belirtmek la- amdır ki, faizim De Vlet O erası, "bun- lar bir anlam bu seyirciye yutturabiliriz tezıyle sal'ıneye koydu- ğu eserlerde halk ile alay etmek yorul- nu tutmuşa benziyor. Avrupa da dikiş tutturamayan ikinci, üçüncü sınıf Oor- kestra — şeflerini, rejısorlerını topla, bunları bol paralar vererek memleke- timize getir ve bundan sonra da ne bir doğru dürüst konser dinle, ne de bir opera seyret. Tez hep aynıdır: Halk bir şey anlamaz, ıstedıgımızı yaparız. "La Traviata" da bu dü üşünce ile sahneye konulmuştur. Bundan dolayı — tenkid bakımından üzerinde durulmaya bile değmez. Sözde modern dekorlar - Ver- di'nin modernlikle ne alâkası var- dır? -, sözde bale - sahnede bir erkek, dört kısın ileri geri adım atması, kol- larım havada titretmesi bale midir? -, sözde bir libretto tercümesi - prozodi namına hiç bir şey bulunmayan bu tercüme, —muvafık bir tercüme mi- dir? , sozde Violetta'nın ahü-eninleri - öyle bir Vıoletta ki (Belkis Aran), guna bın şahit do ene, ateşlı ve lı Duval (Doğan Onat) b yok, oyun yok - yalnız Germont (Rız- kı Ar) iyi bir Bariton. Hangisini saya- lım, başrejisörün — saçmaları bir tane degl ki.. Ne kahramanlarım bulabil- miş, ne de “"mis.en.scene" diye bir 28 fikre sahip. Ama o tez hâlâ kafasında: "Nasıl olsa yuttururum". Bunları söylediğimiz zaman — diğer taraftan şöyle bir mütalâa ileri sürülü- yor: "Efendim, bizim operamızın ma- zisi ne kadar ki.. On, on üç sene evvel kurulmuş bulunan, 'daha do oğrusu ilk temsillerine başlıyan operamızdan Av- rupadaki benzerleri gibir. mükemmel temsiller bekl emeğe elbette hakkımız olamaz. Daha başlangıçtayız. Böyle ek- siklikleri mazur görmemiz lazımdır. kırı- Aksi halde gençlerımızın hevesı lır, operam a günah olu Hatırlanırsa, Devlet Konservatuva— TI talebelerının tatbikat sahnesinde temsıl eylemış oldukları operalar za- ında hemen he rk bu u genç sanat- karl ı te Vık e teşci etmek için el- bırlıgı ile çalışmış, gerek yazı ile ve gerekse söz ile onları daıma alkışla- mıştır. O zamanlar bu şekilde hareket etmek, genç operamızın gelişmesi için bir vazife idi. Tatbikat Sah— nesi mensupları evlet perası' nın elemanları haline ge ld iler, yani nasiyle — mesuliyet altına gırdıler nede "Opera" sanatının mümessil- leri oldular, bundan sonra pek titiz bir şekilde çalışmaları, kabiliyetlerini gös- termeleri ve en mühimi kabiliyetsizle- rin ve Zzayıf olanların ayıklanmaları lâzım — geliyordu. Devlet — Opera- sında böyle bir tasfiyenin yapılmadığı bır hakikattir ve şimdiye kadar oldu- u gibi Devlet O erası mensuplarının sesini "bir harika eşsız nağmeler hazinesi", bir "Avrupa da faile benzeri bulunma— yan mucizevi hançere" olarak tavsife devam edersek, Devlet Operası bu- günkü perışanlıgından asla kurtula- maz. Bunu oyle ilmelidir. Sanat e- serinin ya iyisi vardır Veyah t da kö- Üsü opera ya iyi temsil edilir veyahut da kötü. Bunların ortası ola- maz, ortası olmaması lâzımdır. Bir hüviyetine bürünerek, hiçbir şey beğenmemek gayreti mek aklımızdan bile geçmez, fakat bu mevsimde temsil edılen operaların - bir bakıma "Lucia" baric - ve bu ope— ralarda oynıyan sanatkarların - erhan Onat hariç - umumiyetle kotu oldukları, zayıf oldukları fairer vakıa- dır ve "La Traviata" da kötülükte ve zayıflıkta bunların hepsine tüy diktir- miştir. "Harika ses", "essiz hançere" "dâhi sanatkâr"... Bu lâfları bırakalım da Devlet Operasını bugunku zavallı durumdan kurtarmaya bakalım Tiyatro Shakespeare Yıldönümü ecen sene Stratford'da Shakes- Geare in 389 ncu doğum günü kut- lanırken festival komitesine şu telgraf ldi: «Nice nice mes'ut seneler, ihtiyar sahtekâr!..» imza: «Frances.» Bu telgrafın Shakespaere biyografya sını bir türlü yazdırmayan «Frances Bacon un ruhu tarafından yeni fair muzıplık olsun dıye çekildiği anlaşıl- dı, — fak Shakespaere - festivalinin programı aksam dı Hakikaten, büyük adamlara sit pi- toresk fairer hayat hikâyesi anlatmağa meraklı insanlar, Shakespaere için bir hal tercümesi uydurmakta güçlük çek- mektedirler. 36 büyük edebiyat âbide- sinin sahibi ve bir çok sone, methiye ve ithafın yaratıcısı olan dâ hı nin ha- yat hikâyesi akkında ileri sürülen iddiaların müşterek taraflarım alırsak şöyle bir netice çıkar: Willlam — Shakespaere 1564 yılında dogmuş, 1616 yılında ölmüştür. — Do- um ve ölüm gün 3 nisana rast- lar Doğum yeri: Warwıckshıre eyale- tinde. Avon nehri kenarında küçücük Strafford kasabasıdır. Orta halli bir esnafın oğludur. 18 yaşında iken Anne Hathaway isimli bir kızla evlenmiş, 22 yaşında ilk defa kasabasından ayrılarak Londraya gel- miştir, Londra'da işsiz dolaşmış, han ve tiyatro kapılarında hayvan bekçili- ği yapmıştır. Daha sonra fair tiyatro umpanyasına girmiş, figüranlık, ak- törlük ve rejisörlükten piyes muhar- yükselmiştir. Büyük şöhret Kraliçe Elizabeth tekrar memleketi Sıratforda dönmüş ve 54 yaşında - öl- üstür. Schlevel bu hikâyeye: Efsanevı bir masal, körce, delice bir hata.." di- Or. Gerçekten Shakespeare, köyünden ayrıldıktan iki sene sonra isimsiz ola- rak i bunu takibeden diğer 6 isim- sız eser de kendisine — maledilmekte- ir . «Love's Labours Lost» eserini neşretti. Bu eserde akademik bir dille Navar sarayının aristokrat hayatı an- latılmakta ve Fransa tarihinin teferru- atı, saray muaşereti zikredilmektedir. ütün bunları, 22 yaşında köyden şeh- re gelen fair delikanlının iki senede öğrenmiş olması süphe ile karşılan- maktadır Tenkitçi John Bright: "Strat fordlu William Shakespeare'in Ham- let veya Leare'i yazdığına kim inanır- sa delidir" demektedir. Hayat hikâye- sini — anlattığımız Shakespeare — ile Shakespeare imzasını taşıyan eserler kıyaslanınca : Schlegel ve John Bright ile aynı fikirde olan Charles Dickens E. Gladsto Mark Twain, Emerson ve taraftarlarına hak vermek icabeder Shakespeare, Straffordlu köylü de- ğilse, kimdir? Bir çokları Sir Frances Bacon bu makama lâyık görmektedirler. Fil- hakika üç sene arayla Bacon da aynı devirde yaşamıştır. Hallam; Bacon i- çin, <<1nsanlıgın en büyüğü, en akıl- İisı..>. Pope de, «Lord Bacon İngilte- re'nin ve belki de herhangi bir mem- leketın yetiştirdiği en büyük dâhidir» Butun bu iddialara rağmen ölümü- nün 338 nci yıldönümünün kutlandıgı şu günlerde bile Shakespeare'in ilmi AKİS, 15 MAYIS 1954