— Bunda bir fatal tip olduğuna dikkât KN musun ?. Bu sirada Salim çavuş elinde bir tasla ve üeşi bir havlu ile geldi. Genç kızın başı altına, orada bul: duğum bir yastığı koyarak, basma en- tarisini göğsünden karnına kadar bir anda yırt tim . Kanlı entari, gömlek ve basit dekoltesi iki yana ayrıldı. Bir çift güzel, taze göğüs ve beyaz küçük karın meydana çıktı. Sol memesi kan içine bulanmıştı ye bu kan karnına ve bacaklarına doğru akmıştı. — Havlu ver! diye seslendim, muh- tarın uzattığı havluyu, sıcak su içine sokarak kan içinde bulunan memenin üzerine tuttum, kan koyu kırmızı ren» gini bir anda kaybelti, yavaş yavaş su» landı, penbeleşti ve nihayet ten mey- dana ç e küçük bir kurşunun açtığı delikten bafif bir kan sızmakta devam ediyordu. Genç kızın göğsünden aşağısını da silerken : — Bir kurşun yarası daha!. Bu iki oldu diye mırıldandını Müddetumumi muavini hiçbir şey konuşmadan elleri arkasında bu güzel, fakat cansız cesede bakıyordu. Ben, pıhtılaşmış kanı silerken Fransızca: çinden geçenleri tahmin ediyo rum | dedim. Hayretle ellerini arkasından çözdü ve yüzüme ba — Ne? — Gayet basit.. düşünüyorsun ki, bu güzel kız canlı olsaydı, onu ben de sevebilirdim. Önü ben de kollarım ara- sına alabilirdim..belki de o, benim elimde daba çok güzel bir kadın olabilirdi, Genç müddetumumi muavini kısık bir sesle: en şayanı hayret bir adamsın). diye mırıldandı ve dönüp kahvenin ka» pısına kadar gidip geldi. Genç kızın vücudundaki kanı temiz» İedikten sonra, çantamdarı pertavsızımı çıkardım, fakat hayret! Yaralar ayni büyüklükte değildi. Biri daha iri, daha yeni bir kurşunla açılmıştı. Diğeri ise tam kalp üzerinden içeriye girmişti ve açtığı delik çok küçüktü, Birincisinin etrafında et, kesik kesik ayrılmıştı, ikincisi ise gayet tabii bir şekilde girmişti ve adetâ kalınca bir iğne yarasına benziyordu. Yeniden ba- Şım ucuna gelen müddeiumumi muavi- nine: — Garip şey, çok garip, dedim. Bu kızcağız iki ayrı tabanca ilemi öldü. rüldü ? : — İki ayrı tabanca mı ? — Evet.. yaralar hiçte biribirine benzemiyor. Çünkü kurşunlar ayni büs Id yüklükte değil. Salim çavuş, buraya gel, şu kızı birde yüzükoyun çevir bakalım Muhtar istemiyerek ve gözlerini yarı kapıyarak genç kızın cesedini yüzükoyun çevirdi ve bıraktı. — Ölülerin ağırlaştıklarını söyler. lerdi de inanmazdım. Meğerse doğru ımış.. — Lüzumsuz lâfları bırakta bana sıcak suyu ve havluyu yeniden getirl. Genç kızın sırtı da kalçalarına kadar kan içinde idi. Fakat kan temizlenip hafif tüylü teni meydana çıkınca yalnız bir tek kurşun yarası göründü. Bir tek... Tam beli üstünde ve yukarıya doğru açılan bir yara. le doğrularak: — Allah Allah, dedim. İlk defa bir muamma ile karşılaşıyorum, Göğsünde iki kurşun yarası var. Biri tam kalbi üstünde, diğeri de daha aşağıda. hal- buki sırtında tek bir yara yar — Bir kurşun içeride kalmış olma- sını, vet, bunu ben de düşünmedim değil.. fakat kurşunların açtığı yara ce sameti bir değil... Muhakkak ki sırt. tan giren kurşun kalbin altından çıktı. Fakat o kadar yeni, o kadar mütekâmil bir tabanca kurşunu ki, bu civarda böyle bir tabancayı satın almak için zengin olmak lâzımdır. u muamma ikimizi de bir müddet düşündürerek susturdu. Mibayet müd- deiumumi muavini; — Fakat monşer, dedi. Etin, kemi- ğin ve kanın açılan yarada dahli yok mu? Meselâ kalbe girip saplanan kurşun hiçbir tazyik görmediği için büyük bir yara açmamıştır. — zaman da, tazyik görmediği zamanda çıkıp gitmesi lâzım.. kalbine giren kurşunun tabancası gayet basit ve eski bir tabanca.. o kadar ki, bu kız- cağız beş metre geride olsaydı, belki de isabet edemeyip yere düşece! a ikinci kurşunun fabancası?. yea Diyorum ya, en yeni model bir tabanca,. hattâ Türkiyede pek az kim- selerile bulunabilir. — Yani kız iki ayrı tabanca ile öl- dürüldü demek istiyorsun — Evet... — Ve m iki ayrı tabancayı da Os. e eya kim? Dalgın dalgın cevap verdim: — Birini Osman, birini de bir baş- kası... — Tuhaf konuşuyorsun Enver bey, bir kadını öldürmek için bir kişi kâfi. dir sanırım. — Hayır, hayır.. ortada henüz açıl- mayan bir esrar sahnesi varki, bana çok garip düşünceler veriyor. — Ne gibi gari m Dur, dei şu a kelpreli Kursi çıkarmağa çalışalıml.. | ahvenin Ze alabildiğine yan yordu. İçeride bir köşede Muhtar Salig ile iki köylü vardı. Jandarma kumandan yukarıda, Osmanı konuşturmağa çalı yordu. Arasıra kahvenin önünde nöb duran jandarmaların kalın ve vg sesleri duyuluyordu! Sv Sokulman, yok bişey be, yok bi şeyl.. Yarım saatlik bir uğraşmadan sonr) nihayet kalbe saplanan kurşunu çi karmağa muvaffak olmuştum. Müddelj umumi muavini elinde tuttuğu Osma bir kurşun çıkardı ve benim, üzerini temizlediğim kurşu nun yanına tuttu... İkimizde dikkatli baktık we ikimiz de bir ağızdan: —— e diye mırıldandık. nın tabancasından t. iki kurşun da en ufak çizgile rine kdar ayni idi. Ben, bu kurşun ikinci yaranın içine sokup tutarak: — Görüyor musun, arada ne büyül bir fark var.. hiç aldanmıyorum, tahmin İerim tamamen yerindedir. Bu yara Ep ka bir tabancanın yarası, — Al ei Allah... Fakat nasıl ole yağı... Facianın kahramar ları m Ori bu kız değil.. üçün cü bir şahıs var ki, ben bu şahsa “şehirli ismini hiç tereddüt etmeden verebili im İ “Şehirli, mi?. anlamadım. — — viii köylü sınıfından ayrı bi şahıs... Mütekâmil bir şabıs.. elindi böyle yepyeni bir tabanca tutan bir ei kek veya kadın... Elindeki tabancayı açıp kapayın kurşunları avucu içinde tutan müddei umumi muavini heyecanlı bir sesle: 'W — Fakat, dedi. Bu kurşunlar eksik | — Nasıl eksik ?, — Tabanca altı kurşun aliyor. Elim kurşun var. Biri kızın kalbini de ü Kel göre ikisi nerede” . O, üzerinde dereli birşey ayi Boşa gitmiş olabilir. — Evet, hakkın var). i Bu sırada merdivenleri gürültü ilk gi inen jandarma kumandanı büyük <1 dilile terini silerek yanımıza geldi! og — Allah belâsını versin, söyletebi d lirsen aşkolsun.. if.. sade Yi ce Pbakıyor. Tek bir kere: “Ayşa b ben öldürdüm!. dedi, o kadar.. kafası kessen başka birşey söylemiyor. en dalgın ve düşünceli yere bak yor ve kafamın içinde dolaşan muama” | düğümünü çözmeğe çalışıyorum. Birder bire başımı kaldırarak : — Ben bu delikanlıyı söyleteceği dedim. Yalnız, benim arzularımı ka edeceksiniz. Onunla yalnız ben ka karşıya kalacağım. Salim çavuş, bur!