Doksan evli bu küçük köyün sokak 'arı yoktu. Bütün bahçeler duvarsızdı. Üzerleri tezekli topraklarla sıvanmış ve kireçle beyazlatılmış evler, belki bizim boyumuzdan biraz yüksekti. At üstünde iin yüksek! pe wi damlar, gözlerimizin önüne da sek taha amme ir evin köşesini geçib, ortasında şikâyet etmekikrıklı bir kuyusu bulunan küçük bir eydana geldik. Meydanda kimseler ma vie meselyoktu, fakat biraz sonra karşı kuru i çiftlerin © o ğardaklı kahvenin kapısı açıldı, kz uyacakları yü dina on köylü birden dışarı fırladı n cihet Biz atlarımızdan inerken, evlerin 1 edilmiş, tetikapılarında, pencerelerinde kadın ve ı temltaşı Ye ölen görünmeğe başladı. Mey- danlığın etrafını yavaş yavaş bütün siribirlerini iyilköy halkı dolduruyordu. Ortalıkta yal- fak olduklarınız bizim ayaklarımızın karlarda çıkar alak ve tesadiğiyı ses vardı. »lerin sonu g Kahveye girdiğimiz zaman gözüme eli Hi yi ilişen şey, bir peyke üzerine uzatıl. mış ve üstü kırmızı bir kilimle örtük aeselesinden #müş ceset oldu. Yalnız bir ayağı açıkta 54 ve bu ayağında da ıslak, kısa casından her btopuklu, erkek âyakkabısına benziyen Çünkü on #siyah bir iskarpin v bugünkü ka Jandarma kumandanı, önünde saygı iti rk ni le bekliyen muhtara döndü 7 Nerede o delikanlı!.. Muhtar eliyle kahvenin bir köşesini österdi ve hiçbir şey söylemedi. Üçümüz de merakla gösterilen yere aya tâbi oturan delikanlıyı seçiyorduk. aşını kaldırmış, bize bakıyordu. sapsarıydı, göz altları çukurlaş- ve morarmıştı. Avurtları alabildi. Esmer, siyah ve güzel gözlü, geniş ruzlu bir erkekti. Alnına dökülmüş siyah saçları loşluğa rağmen yü. sızan ağızlar, Jvo. zünden ziyade parlıyordu. Sırtında yün. den lâcivert bir ceket, bacaklarında da lâcivert kület bir pantolon vardı. Üçümüzün de ona dikkatle bakışı» miz nihayet gözlerini yordu, başını önüne eğerek dizleri üstünde duran ellerini biribirine geçirdi ve parmakla: rını asabi asabi bükmeğe başladı. Muhtar kısık bir sesle — Hiç konuşmuyor, dedi. Dün gece sabaha kadar ve bu gün bu santa kadar ağzına bir tek lokma birşey koymadı Söyletmek, konuşturmak, istedim, fakat yüzüme sadece bakıyor, uzun uzun bas kıyor, sonra gözlerini (eliyle genç kızın cesedini gösterdi ) buraya çeviriyor. — Niçin konuşmuyor — Bilir miyiz?. Niçin vurduğunu bile bilmiyoruz. Gören yokki... Silâh sesini bile duymamışlar.. dün gece kar yağmasaydı, belki de bir kan izi bulur. duk. Muhtar kahvenin camlarından dışa» rıya bakarken mırıldandı: — Anası da ağlar durur. Bilmem ki ne edeceğiz)., Ben caketimi çıkararak muhtarın eline verdim). — Bana sıcak su ve temiz bez getir. dedi. Münir bey, evvelâ muayenesini yapalım.. Dönüp cesede yürürken, katilin kor- ku ile bana baktığını gördüm, gözleri ağlıyacakmış gibi. yalvarıyordu. Yarabbi, bu gözlerde ne manâlar vardı: Aşk, merhamet, ümitsizlik, en- dişe, kaygı, ıstırap, herşey... Belki de nişanlısını örselememden, doluydu ve sanki RAGIP ŞEVKİ Yıllardanberi birçok ölüler görmüştüm, birçok açık gözler, dudaklarından kan parçalanmış çeneler ve şukaklar görmüştüm. Bütün bunlar beni, Tanrı yapısının çöküşünde duyulan deh- şete karşı taş yürekli yapmıştı. Fakat ölüsüne acı vermemden korkuyordu. Gözgöze bir müddet bakıştığımızı gören müddeijumumi muavini, muhtara döndü: — Kahvenin üstünde bir oda olacak, Osmanı oraya götürün | dedi ve jandar. malardan birine işaret etti. Cesede yaklaştığım zaman hiçbir heyecan duymuyordum. Yıllardanberi birçok ölüler görmüştüm, birçok açık gözler, dudaklarından kan sızan ağızlar, parçalanmış çeneler ve şakaklar gör- müşlüm. Bütün bunlar beni, Tanrı yapısının çöküşünde duyulan dehşete karşı taş yürekli yapmıştı. enç kızın üzerindeki kırmızı kilimi Oo kaldırırken, yere çarpmağa başladı, Evvel ra kan içinde kalan güzel, dalgun Ez ve nihayet kalçaları ve ayakları meydana çıkt Yüzünde şehevi bir kadının bütün çizgileri vardı, Çeneleri iri kemikli-ve üöyüktü, Elmacık kemiklerinin çıkık- lığından sonra kemerli, geniş delikli güzel ve muhteşem bir burun geliyordu. Etli dudakları gülüyormuş gibi açılmış ve bembeyaz, biraz büyük dişleri mey dana çıkmıştı. Sanki: uyuyordu, kulak memelerin- deki penbelik, gözkapaklarındaki mor- lak ve burun deliklerindeki' kabarıklık, ona, gecesini şehevi bir âlemde geçirmiş bir kokot halini veriyordu. Gözleri kas palı olmasa, ölü halinde bile insanı tahrik edici bir manâ ve mahiyet ala- caktı Başım ucunda duran müddelumumi muavini: — e iz iii demekten keli ve a kızmıs., fakat bu a eN allen fenaya mahkimdap olamadım, 13