ler. Hattâ, hatti dan bağlılığı gö ayrı ayrı bir me bakıyorlar Nesrin? & tasavvurund l ırdum. Kızman EN muh Manza ordum, (arada bir rinin. ne deme duyuluyor. Yabani dan; ağmen seni ço tünde kavuştuğu bir yerde; Hasan du- rarak genç kızın yolunu kesti. İki eliyle aşa yürüyordı omuzlarını Otutarak eğildi. Uyurken ülen bir çocuk ağzı gibi yarı aralık duran, renkli sıcak dudaklarından öptü. Filiz, birân hiç birşey görmedi. Son- ra gözlerini açarak, Hasana gülümse: di, İçinde bir ses: “Şeni ondan hiçbir kadının yüzü kuvvet ayıramaz !,, diye bağırdı. Elini ı, eski müste, yavaşça kaldırarak Hasanın saçlarını in bir dikkat , okşadı. reti ile gözlerit Öndekilerin kahkahaları, şakalaş- maları, onlara uzaklaşmış gibi geldi. Yürüdüler ra her ân değişiyor,lönde gidenler ka yalnız sesleri başlarının üs- iciada tamame ssrin | misin kardeşir Arada bir taflanlar küçük, kayalık iyorsun, Koni bir meydanda genişliyor, kısa fakat dik Suçluyu bir yokuşu iniyorlar, karşılarındaki sert bir zaviyed, çıkışa keçi gibi tırmanıyorlardı. Filiziz, kopardığı bir kargı parça- sıyle oyniyor, onu elinde çevirdikçe, haya vızlayarak ötüyordu. Yüksek bir kayanın üzerinde durarak, silik bir göl ge halinde görünen İstanbulu seyretti- ler. m sesini duyuyorlardı : enden ne istef nnediyor, niç ii bilemem, Ye içime” saplan » kapıldı. Be yana isnatda bi elemi b 1 i Ka rez — Ben en, buraya dayımla iğ a gelmiştik. Biri iki tavşanımız vardı. Gi: © derken onları e Şimdi bura- yliyordu ki, ge da tavşanlar üremişl. Adımlarını klasik öndekilere yaklaştılar. Hep beraber, yabani taf- lanlı yolda ilerliyorlardı. Birdenbire bir açıklığa çıktılar. İlkönce nerede olduk- larını anlayamadılar. Kendilerini ada- sutırını oküdüj vaptığı için mi Katbini dilediği nın başka bir köşesinde sandılar. Kıyı: a. biliyorsuni daki kalabalığı, görünce Şa Kalbimde mu şırdılar. Tur bitm :ez yollara atıl “Hümeyranın annesi, onları karşısın: bir acıma du da Biye ik geldiniz çocuklar ! ir — uğur Dedi. a ağır ağır karanlık kuvvet olduğur çöküyordu. iie bilenlirlenii ümeyra, nazik bir ev kızı saygı siyle, arkadaşlarının önünde eğilerek, parşömen kâğıdı döşenmiş teneke ma- çalıp gidiyorut sadaki yerlerini gösteriyordu : iyoruz. Kendi — Filizle Hasan buraya. ciğim yanıma gel. Oya Dinçle, Am Anneciğim sen herede otura ? Işın, sen İşin ak ii denize arkanı dönebilirsin. Feritciğim sen benim soluma; e, ne yapalım be- bilirsin Ceval Sen İren- ii pi vetli b. yanına, ilediğin” şekili Çakan bii hissin nelrt ıklersin. (Arkası vi” YAZAN: CAHİT M “nim kavalyem” O Fehmi sen de . Gel sevgili kuzinim Herkes yerleşince, iskemlesini ma- saya yaklaştırarak oturdu. Önlerindeki tabaklarda köfteler, söğüş etler, sala- talar, ortada bira şişeleri, peynirler, taramalar, haşlanmış yumurtalar ve bü- yük bir tabakta dilimlere ayrılmış iri bir karpuz vardı. Filiz, çalışma hayatının yorucu meş- guliyetleri arasında gençliğini unutmuş - tu. Halbuki şimdi, geniş burun kanat- ları heyecanla açılıp kapanan, gü- len parlak dişli, canlı gözlerin sahibi genç erkek, ona hayatın güzel birşey olduğunu hatırlatıyor, onu paslı yaşa- yışının tek taraflı zevklerinden uzak: laştırıyordu. Ortalık iyice kararmıştı. Yemek masasının üstündeki yiyecekleri tah- minle buluyorlar, gülüşerek yiyorlardı. Kumsaldan sonra gelen denir par- çasının azla dağın tepesi hâlâ mayidi. Dağ her ân biraz daha koyula- şıyor, alir gizli ışıkları sönmüyordu. Dağ beye çalan yüzile ay doğm dı. Yükseldikçe denize, titreşen gü- müş ışıklar düşüyordu. Ortalığın deği- şen manzarası, masadakilerin ruhları üzerine tesir etmişti Konuşmaları ke- sildi. Kahkahaları dindi. Hümeyra, yavaşça kalkarak, daki ay ışığının, yanına doğru uzanan kırık, eski tahta iskeleye yürüdü A yakları kumlarda çıtırdılar yapıyordu. Tahta iskelenin en ucuna giderek o turdu. Uzaktan vücudunun bir ıstırap çöküklüğü ile kıvrıldığını, mendil bağlı başının büküldüğünü gören Filiz, ye- rinden fırlıyarak ona koştu. Hümeyra nın gönlünü vakıt vakıt saran hüzün- leri bildiğinden, nerede olursa, onu teselli etmeğe uğraşırdı. kısık, küçük bir sesle sular- Hümeyra, anlattı: — Tayyarın bana bir yazısı vardı. O yazıda, tıpkı buna benziyen bir de- niz, dağlar, gökte parlıyan, sularda ışıkları titreşen ay; yine tıpkı böyle kırık tahta bir iskeleyi anlatıyordu. Ve bu manzarayı kucaklıyan açık bir pen- cereden biz bakıyoruz. Hiç umm ğım bir yerde, ayın doğuşiyle, ışıkla- rın, mühitin, herşeyin, hayalimdeki BALINLAR Mi pencereden görünen manzaraya benze- beraberce, imkânsızlıkların insan yüreğine doldur- duğu teessür acısıni, tadına doyulmaz m konuştular.Filiz de, Hümey- kadar tutunulması güç bir ümide kğlabıniş v« O sırada, tahta iskeleyi gıcırdatan bir ayak sesine başlarını çevirdiler. Hasan, onlara yaklaşıyordu. Yanlarına gelince, ellerini ikisinin omuzlarına ko yarak, eğildi, onların yüzlerine ayrı ay- rı baktı, Kendi gözlerinde sıhhatli, kaygsız bir parlaklık, bu parlaklığın ardında samimi bir alâka vardı. Kalın, sıcak sesini alçaltarak : a buraya kaçtınız ? Hümeyra, Hasanın kendi omuzun- daki elini okşadı. Aynı dost sesiyle cevap verdi : — Dertleşiyoruz... — Sizi, bilhassa seni gören, ne gamr- sız kiz der. Dert,bu gülen yüzün nere- sine saklanıyor ?.. — Gülen yüzün maskesi altında, ta eğe e gönlüne... enin derdin ne Filiz ? — Onl sana anlatacağım — Derdini paylaşmıya, alime ge- lirse dağıtmıya hazırım... Filiz, başını kaldırarak, Hasanın gözlerine baktı. Bu bakışta minnettar- lık ve sevgi doluy Adanın sollaki ucunda, kamp ku: ran âile, küçük bir ateş yakmışlardı. Arkadan esen rüzgâr, kızıl alevleri de- nize doğru uçuruyor, sulalın mavi ay- dınlıklı gümüş pırıltıları üzerinde, kır: mızı renkler oynaşıyordu. Filiz, alevlere bakarak, yerinden kalktı: Oraya gidelim... Tahta iskelenin üstüzde ağır ağır yürüyorlardı. Hrsan, arkalarından ge- liyor, iki kolunu açmış, onları düşmek- ten korumak ister gibi omuzlarından tutuyordu Kumsala çıkınca, Hasan Filizin ko- luna geçti. Çıplak etine değen, bağlı- lığı bir dakika eksilmiyen parmakların kolunu acıtarak tutuşu, Filizi ta yürek- ten sevindiriyordu. ©, böyle bir elin basretini çektiğini, onlara kavuştuktan sonra anlami agi, ayalıklara gelince durdular. Taş- 21