ŞOPENİN PRELÜDİİ UEMAN KARAMANOĞUL ii ğelenin piyano hocası çok sert, en ufak bir hatayı bile affetmeyen titiz bir adamdı. Ders günleri Jale, haftanın yedi gü- nünde uzun saatler çalıştığı parçalı sabahleyin tekrar eder ve, adeta göz leri dolarak hocasının yanında da te- reddüt etmeden, yalnızken çaldığı gibi iyi çalabilmesi için dua ederdi. Fakat, hizmetçi gelip te, muallimin bekledi- ğini haber verdiği dakikada, yine müt- bir çarpıntıya düşer, helecan e € piyanonun önüne oturur ve pek iy öğrenmiş olduğu parçaları nakledardi. Jale, on altı yaşında çok hassas bir kızdı. Belki güzel değildi. Lâkin, iri kahve rengi gözleri, küçücük burnu, çukur çenesi ile sevimli bir görünüşü vardı. Altı aydır bu yeni piyano mu- alliminden ders alıyordu Ekrem, konservatuvarın son sınıfına gelmiş ve bil. hassa kompozisyonda gös: terdiği kabiliyet ile tak- dirler kazanmış bir gençti. Etvarı biraz haşindi. Kalın dudakları arasından dişleri gında, yeşil gözleri insana görmiyormuş hissini vere- cek kadar dalgın bakardı. İlk ders günü Jale, adeta korkmuş, piyanonun önün- de, bir türlü ellerini taş- lara değdirecek cesaretli bulamamıştı. Ekrem — Korkmayınız. En iyi bildiğiniz parçayı çalınız Sizi dinliyorum, demişti. Artık Şöpeni istediğin kadar bana dinletebilirsin. Hem de parmak rini tükenmez. inatçılığına ihtiyaç kalmadan olmaz mı ? Jalenin en iyi bildiği ve sevdiği par- Şopenin Fa major, prelüdü .idi. ide ağzında, sevgili parçasını çal- mağa başlamıştı. pin prelüdün bit- mesini bile bekleme Kâfi efendim. mişti. Hocanız size eseri çok erken vermiş; yahut size “Şopen,in nasıl çalınması lâzım- geldiğini anlatmamış. sert ve, kuru seslerle biçare | es- tekârın ruhunu tazip ediyorsunuz. Şu gördüğünüz küçücük notalar, onun muztari pruhundan damlayan birer göz- yaşıdır. Bu yaşlara hürmet idiniz. O gündenberi Jale, hergün er ce piyanonun başında, şimdiye kadar alışmadığı yumuşak ve tatlı bir tarza parmaklarını alıştırmak için bıkmadan çalışıyordu. Annesi bu çalışkanlığa hayran kal- mıştı. Şimdiye kadar pek haylaz olan kızı, bugünlerde piyano başından kalk- mıyordu. Çünkü, Jale bir iki ay içinde, ibi bakan sert ve titiz ve hassasiyeti ile âşık olmuştu. Ondan korkuyor, a yüzüne bakmağa cesaret edemiyordu. Lâkin, yaz taşların üzerinde do- laşan elleri, onun uzun parmaklarına temas ettiği zaman, bütün vücudunda garip bir ürperme hissediyor, kulakla- rı uğulduyor, yanaklarından ateş çıkı. yordu. Bu temas artık Jalenin en büyük saadeti olmuştu. Uzun, biçimli esmer parraskların ellerine değmesi için, her- şeyi göze alarak sık sik yanlış bası: yor ve artık sinirlenen muallim, eli ile Oo âsi parmağı düzelttiği zaman, dünya: nın en büyük saadetini hissediyordu. Lâkin Ekrem, Jaledeki bu tehavvü: lün farkında değil gibi görünüyor, bu lâkaydi Jaleyi deli ediyordu. Bir ders günüydü. Genç kız aynası nın karşısında kendisini seyretmeğe dal- mıştı. Yeni yaptırdığı bu mavi elbise ona çok yaraşmış, belinin inceliğini, biçiminin tenasübünü iyice meydana çıkarmıştı, Sımsıkı iki örgü ile başına topladığı kızıltılı saçları, ei deerikgi ipekten bir taç gibi yükselm Bu haliyle kendisini, kaç a yer cesine okuduğu “ Şopen'in hayatında , ki “Mari Zi Vezinska , ya benzetti, Kalbi çarptı. Acaba Ekrem bu müşa- beheti farkedecek miydi. Hiç olmazsa bu güzel elbisesine dikkat edecek miy- di; bugün canı azar işitmek istemiyor- du. Bu istekle, sevgili parmaklara te: mas xevkini feda ederek, kusursuz çal. mağa karar verdi. Sokak kapısına vu- rulan iki darbe Jaleyi yerinden fırlattı, Aynaya koştu. Kollarını kabarttı, saç larını düzeltti ve sakin görünmeğe çe lışarak merdivenleri indi. Ekrem, pi: yanonun yanındaki yerine oturmuş, de: