BOŞ LAF: ETME AHBAR! AK Mile meği zam ; dükünlarını kl il birakip, biraz hava almağa, gönül eğlendirmeğe çık- tıkları belliydi. İkisi de yaşlı başlı, kelli felli, kı. ranta, kalantur adamdı, Kahveye girer girmez, boyun atkılarını, opaltolarını çıkarıp güzelce katladıktan sonra birer iskemle üzerine koydular. Kır bıyıklısı, ak cama e muşamba sediri gösterdi — Sen, şöyle geç, ben de e oturayım Bu teklif, sütbeyaz bıyıklısının pek hoşuna gitmişe benzemiyordu : i kıyak baba dos- tusun! Sokağa arkamı döneyim, gelen geçeni görmiyeyim? Beni, dünya ilen dargınım sanıorsun? Kır bıyıklısı, onun omuzuna hafif do» kundu “ — Neyi seyredeceksin ahbar? Ken. din seyirlik olmuşsundur, farkındasın ? Sütbeyaz oturmuştu : mi örürum acap onun bıyıklısı o gülümseyerek — İhtiyar olsam da gönlüm tazedir. Kur bıyıklısı, onun Karşısındaki is kemleyi çekti, yerleşti — Bilirim; izshmetlik Nikogos ağa zamanından kalma bir târküdür. Vaktiy- len hanende Arşak, bunu fevkalâde söylerdi. Horoz mefat olurken gözü genem çöplüğe bakarmış! * Yazan: MAHMUD YESARİ — Boş lâf etme abbar. daha ölme dik! — He... he... öyle; ümit vardır. Sütbeyaz bıyıklı, saya vurdu: çıkmadık canda yumruğunu müs - Bıktım senin mesellerinden... & o? yöhsa uçları sana dokundu diye beyenmeorsun? Boş lâflar değildir, ağnadın? Elepisi bir hikmet üzerine ii olunarak tedi İmişt Sütbeyaz bıyıklı, bir parmıştı! — İrad ilen masrafı, zarp ilen tak- ilen bir parti Eir. ai, ko- simi bırak; şindik beni tavlıya varsın ? teki, gözleri parlıyarak : — Helbet! Dedi. Garsonu çağırdılar, tavla getirttiler ve iki şekeri bol kahve ısmarladılar. Kır bıyıklısı, sedef pulları düzeltirken manalı ma” alı gülümsüyordu * — Bugünlerde seni ilen oynamak dorgu de- gildir ama, hadi ne ise! Demek, ustalığımı tastik edeorsun ? — Ustulıktan değil- dir ahbar. — Ya, nedendir ? — Çünkim, sende, kokü şansı var, Şindik de frenk meseli yumurtladın |. Zarın teki avucunda, gözlerinin içine bakıyordu : e Çocu uğun adını koyalım. arkadaşının Nesine öynuüs yoruz ? — Nesine olücak; çay” larına. Oyuna (başladılar . Zarları çalımlı atışların: dan; pulları kâh sert vurarak, kâh hafifçe alıp öynuyor, hem konuşuyorlardı: — Dubara... Heee kulakların çınlasın Ba- ron Ünnik! — Sankim, ondan başka dubaracı kalma» miştir —He, el elden üstün- dür Arşacak Meseli bırak, oyununa bak, — Seşin n çıbar, en bi - Haydi düşünme, ami al, — Bu yaştan sorna kapı butacıi Al alan Üsküdar'ı geçmiştir. Oh, elimi öpeyim, şu sebaği gördün? Görünen Ne kılavuz isten, Bu eli zardır — Erbabı ER gördün, n? m kıs kıs gülüyordu! m Sende, Me bir kökü olduğuna inandım ik — Haydi, e oyna: Boş karnım e nim ” bükün lâflarımı b ii diğabore sun? — Doludur deyi le Söyleyene bakma, söyleten demiyleki — İhtiyar olsam da gönlüm tazedir!.. n k ci $i Pp s k n ür Wim TÜm e : Ç