eyhin yetişmiş güzel bir kızı vardı. Kız otuz yaşına yaklaşıp orta çağ bir kadın halini aldığı halde halâ evlene- memişti. Bir çok talibler çıkmışsa da Şeyh Ayetullah kendi istediğine uygun bir kimseyi bulamamıştı. Zira oğlu yoktu. Tekkeyi nihayetül nihaye damada bıraka- caktı, Lâkin, vaktinden evvel de damad diye bir el oğlunu içeriye sokmak doğru değildi. Bu sebeple kızcağızın emeli göğ- sünde solmuş, havesleri bağrında kavrul- muştu. Tekkenin genç müridlerini, güzel sesli, güzel yüzlü hafızlarını gördükçe içi yanıyordu. Şeyhin gözdelerinden bir Dal Hafız vardı. O, tekkenin ev tarafına sık sık geçer, serbestçe hizmetlerde bulu- nurdu. Odaların suyunu hep o, bu çeşme- den gelip alırdı, İşte bu çeşmenin başin- da Dal Hafızla kızcağız sık sık buluşurlar, sarışırlar, o sevdalarını oavuturlardı. Bu geceki âyinden sonra da yine burada bu- luşacaklardı. Ayak sesini bekliyen Hafize hanım, Hafızı gelmiştir zannıyile, dikkat etmeden sokulmuş, Molla Mustafa'nın boynuna sarılmıştı. bir belânın içinden çıkmayı düşünürken.. bir de böyle dar vakitte bir fırsat zuhur etmişti. Eğer Mollanın kederi büyük olmasaydı, evelallah w kızcağızın derdine derman olurdu. Lâkin aklı fikri yerinde değildi. — Hayırdır inşallah, bir yanlışlık olmasın, ben yabancıyım! demişti. ız, bu kart ve kalın sesi duyunca fena halde sarsılmıştı. Fakat Molla Mus- tafayı da tanımışlı, babası bu adama pek bağlıydı, Adeta şeyh, kendinden sonra ona ehemmiyet veriyordu. Mollanın bekâr olduğunu da kızcağız hemen tahkik ettiri- vermişti. Belki de babası Mollayı damad yapmayı düşünüyordu da, ondan bu kadar çok seviyordu. Binaenaleyh Mollayı müs- takbel zevci gibi görmüştü. Geçkin, yaşlı kızlarda görülen korkusuz ve tereddülsüz bir serbesti ile; — Ben şeyhin kızı Halizeyim, Molla elendi sizi çoktanberi seviyorüm!,. dedi. Molla, başına birbiri arkasına konmiya baş'ıyan bu devlet kuşlarının hangisini tutacağını şaşırmıştı. Şimdi de şeyhin kızı ona âşık olmuştu. Fakat aksi şeytana bak ki bu iş böyle bir günde meydana şıkmıştı. Molla Mustafa, pek müşkül vaziyetlerde kaldığı zaman yaptığı gibi, gene kel başını kaşımaya başladı. Kız hemen kolundan çekerek dehlizde bir odaya soktu, odada bir petrol lambası yanıyordu. Kızın yü- zünü görür görmez, o da Hafizeyi sevmiş- ti. Hafize hakikaten güzeldi: Tam Molla- nın istediği gibi bir hatundu, Molla sabırsızlanıyordu.. Altınlar işi onu rahat bırakmıyordu. ö * Tekkede zikir ve tehlil son hadlerine vardığı sırada Şeyh Ayetullah efendi de vecid ve istiğrak içinde cezbeye düşmüş: hay | Ya hazreti Pirl, diye boylu boyuna yere serilmişti. Birkaç mahrem müridi şeyhin üzerine atılmışlar, kimsenin yakın- laşmasına meydan vermeden kaldırıp da- iresine götürmüşlerdi. — Mübarek adam, ne kadar korku ve dehşet içinde kalmıştı, akşamdan beri titriyordu. — Gözleri de dünya bakışını kaybet- mişti. Tamamen âlemi ervahı görüyor gibiydi. — Sesindeki kudret ve halâveli sez- diniz mi hazret? Ne kadar lâhuti ve berraktı, — Yaman Şeyhtir vesselâm, şöyle böyle derler ya; Ayetullah efendi har- retleri boş değildir, azizim! dbaht bir kaç solunun sena ettik- İeri bu adam. içtiği şarabın tesiri ile sal- lanıyordu. Gözlerinin esasen ispirto ile perdelenmiş ışıkları, donuk bir cam bilye gibi manasızlaşmıştı. Nihayet bağırıp gağırmaktan kesilen sesi, ve tükenen nefesi daha fazla ayakta kalmasına mani olmuş.. güya cezbelenerek yuvarlanmıştı halkın mukaddes ve mübarek tanıdığı Şeyh Ayetullah efendi, bu halde evine götürülmüştü. Zakirler dağıldı, zi- yaretçiler çekildi; kadınlar, erkeklerin arasına karışıp sürünmek için, acele ile sokağa döküldü. Çapkın omaceracılar bu kabilinden, rasgelene çimdik altı, gürültülü ve günahlı bir akışla oşaldı. yan bakıyorlardı, fakat Ayetullah — Bizi bu hazret ile yalnız b emrini verdi. Diğerleri çekildiler, Şeyh, kucaklıyarak şapır şapır öpmeğe, tını okşamıya başladı. Hacı Sadıl bir aralık Ayetullah efendinin yanı kularak elini öpmek istemiş; fak elendi vermemişti. Şeyh bunu da nın hazırladığı bir vaziyet telâkki mişti. — Molla sen, dünyanın en ze (© mısın, vallah billâh şeytanla isi girersen kazanırsın, ben de seni nınım Allah Haydi biz höç geçelim de, gündüzki muhabbetimiz& edelim. — Hele otur mühim bir iş var. | — Canım bırak işi. Dünya işile alâkamız yok. Huriler bizi bekliyor © — Fakat işin içinde beş bin bakalım hallet var. Ayetullah, altın lâfını işitince &. bire ayılmıştı: zi — Ne? Beş bin altın, boş & buda nereden çıktı. — Hacı Saburdan çıktı, fekal! Alinin cebine girdi. ii — Bu ne demek? Nasıl şe Saburla arabacı Alinin işi ne? Af Ali külhanidir mü!hanidir ama, w adamdır. Bir hırsızlığı, uğusuğ işidilmemiştir. 1 * Yazan : | CEMAL ATA