İemeye- »tli bir iki lü iyecek- acaksın Jay Al- duğunu lsun.. İsun.. orada da unutup ta bir halt Girin Şimdi kalk şu sandığı aç bal kal — Aman efendi hazretleri! sen e onu ben ne zahmetlerle ae da bağla. 'dım bilsen, şimdi tekrar çözüp, döküp sa- karısı için ne elkab kullanılmış, onu bul- mak isterim. — Ben ne olursam olayım razıyım elendi hazretleri; sen şimdi bu fikirden vazgeç. — Olmaz, hem hiçbir sözüme itiraz kalın iplerle sarılmış döktü. Yaralı elleri itabı bulup çıkardılar. Hacı Sadık efendi (estağfirullah)! efendi hazretleril saatlerce kitap karıştırdı. Saliha hanım, başını bu dağınık sandığın kenarina dayayarak uyuyordu. Efendi hazretleri, ki- tfapta kadınlara ait hiçbir elkaba tesadüf edemediğinden, öfke ile kitabı kapadı: «Cahil herifler, nadanlar, kitap yazarlarda içine en lüzumlu şeyi koymazlar» diye gür- ledi. Saliha ın sıçrayıp kalktı. — Aman Allahım! hayırlısı ile ne ola- caksa olsa, nedir bu başımıza gelenler? diye söyleniyordu. — Sus hanım, sus kitapta bulamadık ama, senin ne olacağını Molla Mustafadan bir kere sorayım. Elbet bulur öğrenirim; , ha.. aman efendi meyi im olacaklar bana olur. Yağmurlu, çamurlu bir gündü. İnecek- ğı # leri iskeleye çıkmışlardı. Kasabanın en ; ei otelini sordular, oraya gittiler.Mol- Valiye, Kadıya, Evkaf müdüriyeti başkâ- ne birer telgraf yazmış, Molla Musta- Hattâ bir de nakibüleşrafa Fakat, bir hayli münakaşadan sonra NM buna lüzum olmadığını Efendi Hazretleri | kabul etmişse de, biraz da Molla Mustafaya > şücenmişti. Mamafi Molla Mustafa, yalnız di Hazretleri hafif bir nezleye tu- tulmuştu, yazma mendili hiç elin- den (o düşmüyor, mütemadiyen ak- sirip tıksırıyordu. Saliha Hanım deh- bir yollu tülbent- le sıkmış, deniz tutmasına o iyidir diye, vapurda bir ihtiyar hanım ta- rafından verilen yarım limonu hâ- lâ koklamakla fe- gr zan- nediyor. Haz- Efen retleri Sala Ha- yeti Evkaf müdürü Hacı Sadık Efendi hazretleri.. halilesi e mana ndi, kerimei ismetvesimesi Sadakat İle O eski ahbapça liti- Hep emir şeklinde, efendice hitaplar yapılıyor, Molla bundan fena halde sinirleniyordu. e çare ki katlanmaya karar vermişti. Araba ağır ağır yolların kıvrımlarını dönüyor. Bozuk yolların üstünde sarsıla sarsıla, sendeleyerek ilerliyordu. Tepeyi aşıp ta düzlüğe varınca, parlak bir güneşle berrak bir havaya kavuştular. Saliha Ha- nım arabanın biraz durdurulmasını, ve bu güzel güneşten istifade ederek biraz din- lenmelerini istedi. Efendi Hazretleri buna hiddetle : — Yolcu yolunda gerektir. Boş yeri vakit geçirmeğe sebep neP,. cevabını vE Arabacı artık tehammül edemedi. Altı yedi saattenberi efendinin gösterdiği hid- det ve azamete fena halde kızmıştı. Ken- disine bir sigara olsun verilmemiş, atlara bir soluk bile aldırtılmamıştı. Böyle yolcu riyeleri.... hiç görmemişti. İşte şimdi hasta kadın- cağıza bile acımıyorlardı — Efendil efendil sen hanıma acımaz- san, ben atlara acırım. Burada enaz bir yem kestirmeden, şuradan şuraya gide- mem., Ed söylenen arabacı: rsi... diyip terbiyeleri topladı. Sa terbiyeli Değer durdu, arabacı yerinden atlayarak koşumları çıkardı, Efen- di ye fena halde emeli n kim oluyorsun da bu a, bilime Gürak imana di- ye bağırıp çağırmaya; ve e biçimsiz kelimeler savurmaya başladı Molla Mustafa hemen yanına geldi, teskine çalışıyordu. Arabacı da bu kötü sözlere dayanamamiş, Efendi Hazretlerine bir arabacı dersi vermeğe hazırlanmıştı. Kamçısını elinde sıkıp, dişlerini gıcırda- tıyordu. Molla: — Arkası var —