Yazan: UMRAN NAZİF YİĞİTER zaman; yaşları arasında büyük fark olan; ihtiyarlamış, saçlarının dipleri ağar- mış üstleri renkli, dudakları porsumuş; yanakları allıklı annem ile bu genç ada- min karı koca oluşuna şaşmıştim. Bu acıklı halimi gören zavallı annem, bir gün beni Cihangirdeki evimizin arka odalarından birine çekmiş; perdeleri inik loş odanın bir köşesine oturtup, büyük bir sır tevdi edenlere malısus bir tavurla demişdi ki : — Kızım Lemanl... koca kız oldun!., Mektebinin de bilmesine birşey kal madı, Senin, ği sonra herşeyi öğ- renmeni arzu ediyo! Ben, yeni dikilmiş yal robumun etek- lerile Ooynyordum. Annemin bu ciddi sözleri karşısında ona bakdım.. ve onun ferleri sönmüş gözbebeklerine daldım. O, dudaklarını bükdü, v — Baban... dedi. Maarif ordusunun eski emekdarlarındandı. Bizi hamisiz bıra" kıp senelerce evvel göçtü, Kucağımda bir çocukla kalmış, kimsesiz bir kadındım. Loş odaya büyük bir sessizlik çökmüş- dü, Arka tarafdaki çinko kaplı balkonda, rüzgârın arada sirada savurduğu yağmur damlaları tepişiyorlardı. Çamurlu sokaklar- da dolaşan helvacı, yoğurteu gibi akşam salıcılarının feryatları, kulaklarımda çalka- lamp duruyordu, ve ben susuyordum. Annem, ölgün bir sesle sözlerine de- vam etli: — Ben ne yapabilirdim? eli kolu bağ- lanmış... genç ve tecrübesiz bir kadındım, kendimin ve kucağımdaki yavrunun iaşe- sini nasıl temin edecekdim Bunun için biricik çare evlenmekdi... ben de öyle yapdım akat Leman... Annem tekrar susmuşlu. Son : «fakat Leman...» kelimesi dudaklarında neden bu kadar uzamıştı? Fersiz; içleri kupkuru; donuk've hiç bir zaman yaşlanamıyacağı zannını veren gözleri, neden bu akşam ağlıyordu? Mütcessirdim.. munis bir kedi gibi onun dizkapaklarına atıldım.. ve bende hıçkıra hıçkıra ağlamağa başladım. O, tit reyen ellerile saçlarımı okşayarak: bak artık maşallah TANGONUN OLUMU N — Fakat Leman.. dedi.. şıma Lütfü çıktı. O, benden çok gençdi. Ancak beni se- viyordu.. Onunla evlendik. Şuna emin ol ki yaşımla mütenasip diğer bir talip çıksaydı, onu her halde Lütfüye tercih ederdim. Annem nezleli, nezleli çıkan bir sesle yalvararak : — Herkes gibi; senin de, kardeşinin de, cinsi zevklerini ,tatmin için kucağındaki çocuğu ile kendinden çok genç bir erkek- le evlenmeyi tercih eden bir kadın olarak beni tanımanızı BE yel se. Ben buna mecburdum.. ve sizin için... Annem EE, Ağlamak,. Elemin, ve bazan sevinmenin ifadesi olan ağlamak... ona, insanların bazan ne kadar şiddetli ihti- yacı vardır?...Annem de bu ağlama ihtiyacı ile ağlıyordu. Dışarda yağmur hafiflemişti. Oda artık loş değil karanlıkdı. Ben hasta gibi ol- muştum. Başım ağrıyordu.Kendimi dışarıya altım, Ve yatak odama koşup karyolama alıldım.. oOorada coşa, coşa ağladım... Ağladım.. neden ağlıyordum?. ağlayan bir kadın ii mi ii um? oksar o sırada kar- Yoksa... Bir aralık Li idi Lütfü ' a gel- mişti. Daha kapıdan girer girmez — Leman evde yok mu ? diye yüksek t ben, annemin Gözleri üzerine artık büyümüştüm, Ve artık ona baba demek istemiyordum. Ne diyebilirdim? Amca,.. Dayı.. y... Hayır; hayır.. Lütfü Bey diye hitap edecektim. O, bana bir babadan ziyade, belki bü- yük bir ağabey olabiliyordu. Gençti ve güzeldi. Annem ise... o eğe İnmedim.. ve bütün gece, nemli, yaşlı gözlerle Marmara üze- rine mor ipekli bir çarşaf gibi açılmış gökdeki yıldızları, ve bir muz parçası gibi sallanan yarım ayı seyrederek sabah ettim. * a (....) Mektebine senelerce devam ettim. Her gün Cihangirden mektep arkadaşlarile beraber, ve bazan Lütfü Beyle birlikte İÇTİMAİ TEZ ROMANI 9 De Kabataşa iniyor.. ve tramvay ile Köprüye gidip, oradan vapurla mektebe geçiyordum. Artık ona Lütfü Bey diye hitap edi- yordum. Bilmem neden o, bu hitabımdan o ka- dar memnun olmuştu İlk defa Lütfü Bey dediğim zaman : — Aferin sana küçükl... dedi. Hoşuna gitmişti. Ben: « Bu kadar sene elimizde büyüttükten sonra, genç kızlığa doğru bir iki adım atıverince, şimdiye “kadar baba dediğin bir adamı ismile mi çâğırıyorsun Leman? diye bir cevapta bulunacağını zannet- miştim. Halbuki) nekadar yanılmışim!... Fakat ilk günlerde, ondaki bu memnuniyeti, genç yaşlarında, benim dar bir kıza malik olmasını istememesine hamletmiştim.. “» Lütfü Bey bana sık sık İzmirdeki ab- lamdan bahsederdi rdi ki: — Onu İzmirli bir tüccara verdik. sana da, Türkân ablan gibi mesut bir yu: ! vayı elimle hazırlıyacağım, Le en, © zaman kıpkırmızı imediği hissederdim. Türkân ablamın hayatına, yavaş yavaş gıbla etmeğe başlamıştım. Zira evimizdeki hayat bana çok sıkı geliyordu. Mek- tebe gider gelirken birkaç müstehzi, ve birkaç ciddi göz aşinalarıma; dostlara tesadüf e Bunların ekserisi çocuk ruhlu mektep talebesi.. ve bazılarıda hayata yeni atılmış, veya atılmak üzere bulunan genç deli: kanlılardı. Birinciler mahalle komşuları, ahbabla- rın çocukları idi, Evde, mahallede anne- lerinin yanında iken beni görünce, bağları kopmuş boyasız potinlerinin uçlarına bakarak yürürler.. beni yalnız; mektebe giderken rastlayınca, gözlerini süzerek gözlerimin içine bakarlardı... Ben de, belki daha onlar gibi bir mek- tep talebesi idim.. Ben, belki onlardandım.. fakat o biste bir çocuk değil... r göz aşinalârımdan, nazarı dikks- timi elbelen iki kişi vardı Il. 4 Bir tanesine ekseriya Köprü iskelesinde A ge e İl LL eğ aki rl mr öö * madem azo —