E yürüyen İmak de ta, gene İh olmak cinel.. i < ii lerinden de, sinir- ımak. i aalıdır, © Halk“Romanı : imdi oraya yeni, yepyeni bir sıfatla; koskoca bir müdür sıfatile, hem de mühim bir vilâyetin, vakfı çok zen. gin olan bir vilâyetin Evkaf sıfatile gidiyordu. Ahmet ağa kendisini böyle tanıyınca ne vaziyet alacaktı? Bu da meraka değerl.. oniki büklüm — Allah ömrü afiyetinizi müdürü artirsin efendi hazretleri|... Dediğini görmek, bakmadan sert bir baş işaretile den ağır ağır geçip gitmek, pek zevkli ve onun yüzüne önün” efendi böyle karma karışık gururlu, mütekebbirane düşün- celerle OFetvahaneden içeri girmişti. Fakat aksilik bu ya Ahmet ağa, o gün yabancı bir hemşerisini yerine vekil bırakarak, birkaç gün mezuniyet al- mıştı. İlacı Sadık efendinin bu inti- kam zevki, meydana gelememişti, yüzü» Kalem il c arasında aki EE pi ie le ya, artık Fetvaemini odasına girmek te LİE idi. Fetvaemini sert, titiz bir adamdı. Odasına girenlere karşı derhal bir cevher fırlatır; hemen hazır cevaplılık gösteremeyenleri kabul etmezdi. Gele- nin hemzeban olamıyacak bir cahil, bir nadan, bir napuhte olduğunu bağıra bağıra yüzüne karşı söyler ve kovardı. “Deli müftüv namile maruftu, Fetvaha- nenin en âlim ve fazıl adamı olarak tanılan (o fetva (o başkâtibi O Esadullah efendi bile, kaç dafa iş zımnında gittiği halde, ne şiddetli hakaretlere; ve hatta * iyazen billah , memuriyetinden bile olmaya maruz kalmıştı. Şimdi buraya girmek kendinin baddi değildi. Esasen kapısının üzerinde (Fetvaemini) İev- bası bile, bir başka biçimde, yazılmıştı. Bu sıra Molla Mustafa ile burun buruna geldiler. — Oool Maşallah ve tebarekâllah! — Ovol Maşallah absenülhalikin! Dnireye sizleri, nuru ayınlarımı görme ğe. CEMAL ATAÇ * MM: 2 vazifei vedaı e me — Buyr unuz, buyr Yağmurlu, çamurlu bir 1 skeleye çıkmış ie İnecekleri di. — Şöyle, şuraya efendim! — Buraya inayet buyurunuz efendi hazretleri! — Orası efendimize lâyık bir yer değildir.. lütuf şöylece teşrif eyleyiniz de ve ihsan buyurunuz, cünlemiz mübarek didarınızdan müstenir olalım. Her masadan böyle davetler olu- tafa idi, hem iltifatlar savuruyor, ve kâtibin yanındaki yeri en yüksek ma kam olarak işaret etmekle, başkâtibe de bulüs çakıyordu. Başkâtip Avnullah efendi, bu coşkun riya dalgasından bir şey anlamamakle beraber; yere olmaması İâzim gelen bu kavuk sallamalara haset vegıbte ile bakıyordu. Hacı Sadık efendi, bileğine takılı doksan dokuzlu kuka tesbihini avucu- nun içine toplayarak, yumruğile temen* Dalar yaparak, ağır ağır pürvekar bir başkâtibin yanındaki koltuğa oturdu; ve etraftan birşey dinlemeden, elini göğsüne götürerek oodadakilere merhabalar dağıttı. Mella Müustafaya, daha iltifatli bir merhaba ile, yüzüne gülümsiyerek, daha çok kendisi için gelmiş olduğunu imalarla anlatmaya pek te baş eda ile .. Artık İstanbuldan ayrılmak Jâzım geldiğini, Evkaf Onazırının davet ederek, bin bir rica ve iltifatla vw wilâyeti Evkaf müdürlüğünü, kabul ettirdiğini hikâye eyledi. Çek oturmadan birer birer veda ederek ayrıldı. lame mollalar bunu haber almışlardı; olur ne olm zdı?., Hac belki de birgü n kendile: kendisini nasıl Sadık efe Za rine de âmir olur; veyahu bulun» duğu vilâyete cerre imi elbet çok faydası dokunurdu. Bu düşünce ile her birisi daha hürmetkâr davranmak için, birbirini geri ite ileri kaka, teşyiine koşmuşlardı, Molla Mustafa biç acele etmiyor, en arkada müstehzi bi gülüşle bıyıklarını oyuşturuyordu. Hacı Sadık efendi, bir aralık Mollaya bir işaretle, kendisini beklediğini anlatmıştı. Çıkar- ken Fetvaemininin odasına yan gözle bakarak, yavaşça sıyrılıp merdivenler 3