a hanlardaki ci obicareti ade Fransız klilerin o ve duklarından; olduğu için, c kör bark servet sahibi iri ötürü ı yaşarlardı, n Marsilya, k gibi Tür lan memle EB “e ının yerleşmeleri rı küfür» de dan masun kapılmaların: iki Türkiye lak asmıyan Livorno'da, vardı. a kervanları, kabotajı dı pp” niz yapardı. mi Kürlari i ide kabotaja nr kervanlar, inin her biri kaldırır. idi. » üçer kantar ükleri va arı idi, Şam :raber altmış kervanı kırk ın kervanlar na inerler idi ccar eşyası derlerdi. Bi n'dan Türkiye eldikleri yok Kürdistan, Tokat, Ankara taraflarının mallarını taşıyan hafif kervanlar Üsküdara, Sinoba, Samsuna; ve Anadolunun sair iç mıntakalarının (o nakliyatını yapan hafif © kervanlar İzmire; Bursa ve civarındaki memleketlerin keavanları da İzmit, Ban- dırma ve Gemliğe inerlerdi. Rumelide Bulgaristan ve Sirbistan malları en ziyade Tuna yolile Karadenize, Balkanların (o gerisindeki Filibe, Sofya, İslimye, Edirne gibi sancakların malları kısmen Meriç yolile nehren, ve kısmen manda arabalarile, kervanlar ile Burgaza, Tekirdağına Ove İstanbula © inerlerdi. Gümileine, Serez ve Dramanınkiler Kır- kağaca Ove Selâniğe; (oMakedonyanin, Üsküp, (Pirizren ve (Kosovanınkiler Selâniğe; rnavutluk Yanyanın- i kiler Prevezeye, Golosa ve Avlon Bosna ve Hersek sancaklarinkiler ni d itibarı una emi İşkodranınkiler katırlarla ve gölden mavunslarla iskelelere indiriliyor i i i, i Kârvanlar temmuz ve ağustosdan baş- ka aylarda, müayyen vakit ve zaman- larda gidip gelirlerdi. Bütün bu kârvanlar için senede 100— 150 bin kadar deve ame e Fakat * develerin yüzde on bir kadarı zahmetten, yorgunluktan telef olurdu. ârvanlar günde 32—33 mil yol gider- lerdi. Nakliye ürceti, mevsime ve eşyanın azlığına çokluğuna göre, her batman (6 okka — 15 kilo) için günde doksan para ile üç kuruş arasında iner çıkardı. Hanlar - Kervansaraylar İşlek caddelerde, konak yerlerinde, İstanbulda ve ticaretgâh şehirlerde yolcu: ları barındırmak, kârvanları dinlendirmek; X malları sahiblerine ve tüccara teslim edinceye kadar muhafaza eylemek için som kârgir hanlar ve kârvansaraylar (vardı. Yalnız. İstanbuldaki hanlar, büyük küçük, kırk kadardı. Meşhurları: Valide hanı, Ve- zirhamı, Yeni han, Çohacılar hanı idi. Han- larda tüccarların, sarafların odaları vardı. © Bekârlar ve yolcular da bu hanlarda oda tutup kalırlar idi. İstanbul (o hanlarında © 2500—3000 kişilik yer bulunurdu il Hanlara gece olsun, gündüz olsun ka- e yu başlarına giremezlerdi. m kâhya; odabaşısı refakat ede- — iin istedikleri kimselerle görüş- N türür ve konuşt eyi dinlerler idi. eni m kârgir ve melin binalar olup, şekilleri e ortaları ge- niş bir avlu idi. Bu saha malların, yükle- rin develerden indirilip yığılmasına mahsus idi. Binanın iç duvarlarına bitişik takriben üç kadem yüksekliğinde ve dört kadem eninde bir sed vardı. Kârvancılar bu sed- lere geceleri hayvanlarının örtülerini se- verler, eğerlerine yastık gibi dayanırlar, Yağmurluklarına sarılarak mükemmel uyku şe İstanbulda çekerlerdi. Ana duvarlarında, sedler hiza- sında ocaklar açılı idi. Kârvancılar otur- dukları yerde bu ocaklarda yemeklerini pişirirlerdi. Develeri sedlerin halkalarına bağlarlardı. Haynların başları ile deve- cilerin başları hemen bir hizada bulunurdu. İstanbulda ve büyük şehirlerin çoğun- da üstleri örtülü kârgir çarşılar ve metin som kârgir rey ei var idi. naflar Tüccarlık gibi li esnaflıklar Türki- yede müslümanlara da, hıristiyanlara da idi. Serbest idi, bütün esnafın, hükümet açık tarafından nezaretine memur bir «pa- zar başırsı vardı. Her çarşının, her esnafın da pazarbaşıya tabi ayrıca müslüman bir kâhyası bulunurdu. Esnaf akşamları dük- kânlarını kâhyanın emri üzere kaparlar, sabahları açarlardı, Herhangi bir sanata mensup kalfalar, en az üç sene ç bir hüner ve marifet ogöstermedikçe ustalığa geçemezlerdi. o Ustalığa ai olunmanın da merasimi vardı; ş kmil esnaf bi ie toplanırlardı. Usta namzedi önce kendi ustasına ve ustabaşıya bir demet çiçek ile ii ipekli mendil takdim ederek onların ve cemiyette hazır bulunan usta- ların ellerini öperdi. Ondan sonra herkese şerbetler ikram olunur ve yemek sofra- sına oturulurdu. Yalnız usta çıkan kalfa, ayrı bir tepsi içinde kendi ustasının yemeğini götürüp önüne koyardı. Yemeğe başlanınca hanendeler, sazendeler, köçek- ler ortaya Şir herkesi neş'elendirirler, ri rleri ala masrafını da arifane ile Sm ela ve kalfalar çekerlerdi. Yabancılar da Türkiye'de herhangi bir san'atı icraya mezun idiler. Lâkin esnaf- tan hiçbirine intisap edemezler ve usta çıkamazlardı. bir yerde Kapalı Çarşı, Birde bir san'ata mensup işçiler, diğer bir san'atı ayrıca icra yapamazlardı. Meselâ bir dülger sıvacılık, bir doğramacı da dülgerlik yapamazdı. Yapanları, kâhya- ları şiddetle cezalandırırlardı. Her esnafın kendilerine mahsus nizamları, teşkilâtları va Hükümet ber şahsa istediği . san'atı yapmak için ruhsat vermekle beraber, esnafın kusurlu ve fena iş yapıp müşteri- leri aldatmasına, ızrar etmesine asla göz İstanbul Efendisi (1) işçileri daima altında tutardı. Meselâ bir yaldızcı, kendisine götürülen bir şeyi halis altın veya gümüş yaldızla yaldızlamayı taahhüt etmiş iken, mağşuş ve kalp yaldız kullanmış olur ise; ve yahut meselâ bir çuhacı müşleriye boyası sağ- lam ve has çuha yerine kalp boyalı mal sürecek olur ise, müşteri kâhyaya müracaat eder, kâlıya da hemen paralarını geri verdirir ve satanı cezaya çarpardı. Çarşılar İstanbul O çarşılarında alınp (satılan yerli malların ve eşyanın zerafetine, nefa- setine > ok idi. Bunların en ale göze çarpanları ve a m İstanbul, o Bursa“ muslin- leri, o tülbentleri, kutnuları, oçatmaları, yazma yemeni ve yorganları; şimşirden, bağı boynuzdan, abanozdan mercanlı yemek kaşıkları; kehribar ve sale Gerli çububuk amameleri; mangallar, şamdanlar, özengiler, ipekli Halep kumaşları; Ankara, Tosya şalları ve sofları, Sakızın hareli canfesleri idi. (Arkası var) UJE em een İnirabal Valisi bem de Şehremini mi görürd 19