a e O LE EM Genç bir Mülkiye Müfettişi, Anado- luya yeni tayin ae 5 iş ormanları, issız geçip, seyrek seyrek kö lere uğrayarak dolaşıyordu. O, daha İstanbulda okurken Anadoludaki yaşayışın çetin şar e yalan yalnış dinlemiş; birçok eşkiya haydut masalları da kafasında iz edip kal mıştı. Bazan hayvanla, bazan da otomo- © bil ile geçtiği yollarda, birçok yol arka- daşları da ona, körkunç vak'alar, hatıralar o anlalımışlardı. Genç müfettiş, yüreği helecan içinde, korkulu bir emni- yetle (o dolaşıyordu. Öna bu emniyeti veren de geçtiği yerlerde biğbir Yaktanı :n olmayışı, ve soruşturdukça da ükürler olsun Bey) artık o devir- ler gelip geçti, Cumuriyet olalıdan beri ne eşkiya, ne hursız, ne çete hiç, hiçbir şey gördüğümüz yok. Heybene altın dol- dür, gece gündüz yürü git; ne ilişen olur, ne de soran bulunur; diye verilen cevap- lardı. Genç müfettiş m güzelliğini görmekle gaz dağlarını görünce İsviçrenin kısa, bodur orman- larını, birer fundalık gibi telâkki etmiye başlamıştı. Kendi kendine söyleniyordu ; tuhaf, ne tuhafl,, memlekette böyle yerler var da yok. Buralar adeta ce büyük bir servet.. diyordu. Buraları geçtikçe halkı da “başka türlü. görmiye başlamıştı : «Ne ye doyamıyordu. boşalıyordu. Fakat müfeti tişin kafasında iz edip mi bir şey vard Bu dağlarda eşkiyalık eden, dağlarda gezip kasabaları ie bir adam bulup onunla konuşmak istiyordu. Küçük bir ka Bk olan .... a giderken şoförle ia dı, ona soruyordu: bu lie eşkiyalık çok olmuştur “degil m ip şöyle böyle bir iki dolaştığını üşitniştim en bu adamları hiç gördün mü? — eş r, Büyük Harp sonlarına doğru a kimsin SEL e , © vakite gi ilmezdik İşte o sıralarda azı adamlar ii Le başa klarile birle eştiler, silâhlı a aske onr uldü. artık eşkiyalık; ribekii ali 0 gibi maskara lıklar ER ortadan kalktı. — Buralarda, eskiden böyle dağlara mi çıkmış falan kimse var tanıyor musun ? — Vallahi bilmem amma, bu kasabada ve kasabanın e küçük bir bahçe- nin içinde kar oyalı bir köşk var; köşkün bahçe idle de bir tek mezar var- dır. Bu köşkte Demir dayı adında bir adam oturur. Bu adamın bütün işi gücü o mezarı beklemektir. Bir de: hikâyesi vardır. benim hatırımda yok. G sevdiği bir kızın mezarı imiş; ayı bu kız yüzünden dağa çıkmış, ancak eşkiyalık ettiğini ne gören olmuş, ne de söyleyen vardır. Çok kimse ile de görüş- mez imiş Sen, beni doğru o adama mişalir edemez misin? — Ederim, doğrulup kapısına gittiği- miz bir Türk, düşmanı da olsa.. eli kanda Amma iyice aliba © mezar bu Demir da bulunsa, gelen misafiri geri çevirmez. Demir dayıyı da bir tecrübe ederiz. Kasabaya daha pek çok yol vardı. Müfettiş güya Makine son hı- zıyle bozuk düz sına gittiği halde, kağnı ile yolculuk edi- ormuş gibi titizleniyor, birân önce ye- tişmek istiyordu. Sonunda kasabaya girdiler. Ve çarça- buk şehiri baştanbaşa geçerek, kara boyalı köşkün önünde durdular. Bahçenin yüksek taş duvarları, içerisini gizliyordu. OKü- çük bir tahta kapıyı çalan şoförün yanın- da duran müfettiş: «acaba kabul edecek- miP» diye heyecandan KLAN kesilmişti. apıyı saçları dağınık, kaşları çatık, elinde bir su tenekesi, kolları sivalı, dik Dİ esmer ve yanık tenli bir adam n yollarda parçalanırca- — Hayır ola, ne diyorsunuz ?... Şolör : — , Demir e bir gece- lik misafir in istiyor da.... deyip par- mağile müfetlişi göstermişti . * İhtiyar şaşaladı; bir yığın felâketin ali bu dinç adam şaşırmış gibi: Eh, buyursun! Tanrı misafirine ne denir. ki? (DEĞİLE Bununla beraber (o şaskınlığı geçme mişti. Misafirine yol gösterdikçe, başmı sallıyor, dudaklarını bükerek: — Hayırdır inşallah!.. hele dur bakalım, an kimse çalmazken, bizi deli diye İmazlarken bu ne demek? Hem dı SN genç bir misafir, kasaba beylerinin, ağalarının evleri dururken bizim mezarlı kulübeye... (Burada sesini tutamadı) Hem de bir kahpenin yattığı mezarlı kulübeye... Müfettiş, bu son sözleri işiterek başını çevirdi; ve (anlayamadığı bu sözlerin manasinı sorar gibi, Demir dayının yüzüne baktı Demir dayı, onun omuzuna elini ke yarak: — Hoş geldin Bay!.. başka kimsem Kusura bakmâ, evde obenden Hele sen şu iskemlede şu çiçeklerin suyunu bitireyim, hem işler hem de konuşuruz Müfettiş, bir iskemle çekip oturdu. Demir dayı da, kuvalarını doldurup çiçek lerini sulamaya devam etti. Fakat halinde öyle esrarlı bir şey var dı ki, dikkat etmemek mümkün değildi. Kuvalar dolup boşalıdıkça, çiçekler serim elyip sallandıkça, -adetâ gönlüne tap taz£ bir hayat doluyormuş gibi: ferahlıyor, nefes alıyordu Müfettiş, hiç ses çıkarmadan bu garip adamın bü merakını düşünüyor, şoförün verdiği yi rak bir elik bulmak istiyordu. En sonra sulama işi bitti. Alnının ter lerini kollariyle sildi ihtiyar; müfettişe yaklaştı.. karşısına, bir taşın üstüne oturs Tak : arım yamalak bilgilere dayan — Eh höş geldin delikanlı; kusun hakma; sen gezginci döktorlardan falan Gr münasebet; doktor değilim, fakat benim doktor olacağımı neden ak lina getirdin? — Hiç.. yani sözün gelimi, adım! biraz da deliye çıkmıştır da. Mülettiş, (o biraz çekim Da geldiğine pişman olur gibi bir tavi ise de; buraya kadar geldikten a bir şeyler öğrenmeden ayrılmayı dojrü b Rastgele ve ilk söz olarak: mezar kimindir Demir dayı!) Ne e güzel çiçekleri var. Demir dayının gözlerinde kıpkızıl bi alev ili Dudaklarında acı bir jgef ginlik belirdi; ve yanan bir sesle: 5 — Ha; Bayım; sen de mi bunu me rak ettin? Bu mezar mı? Bu mezar bi