SR 21. s os — — — ÖZ BİL SAYFASI | TAN Hangisi Güzel Hangisi Doğru? Atalarımız böyle yazarlardı: Niki mahrusenin iel enatıkında nev benev nümayan olan gp Dafia cümlemizi karirülaynr ib- 1€ edegelmektedir.-, Biz böyle yazıyoruz : 2 ye, Urdumuzun her yannda yeniden Tipiye kendini gösteren bayındırlık üni hepimizin gözlerini sevinç ışığı wyor.,, a rn memaliki mahrume di- andığı öz yurt, o çağlarda sıra s€ i dağların rai Dair bir w Ortası ülkesinden başka bir şey kbildi. Bütün “asar nafia, mik tahta köprü ile, katırların gös $*Stiği beş on yolun içindeydi. Ss i rasiyle pılan ç Hn kilometrelik demiryoluna bile kendimizindir. diyemiyorduk. Bugün » tek çivi çakılmamış olarak ele #eçirdiğimiz bem yer yer, bözet- Meğe, yer yer eksiklerini bulup ta- zi ağa çalışıyoruz. Bayındırlık Yeri ana programımızın başındadır. ağ mumundan başka ışık görmiyen Yerleri elektriğe kavuşturduk. Patika- an başka geçidi olmıyan köyleri, bi- Yöirlerine telefon teliyle bağladık. fp Ji para ve yerli emekle iriliufaklı abrikalar kurduk daha da kuracağız. i sözü uzatmaksızm sorayım: — Biri Osmanlı öteki Türk dili ile Yazılan yukardaki yazılardan hangisi kap güzel ve hele hangisi daha doğ. Ye na Gi Salâhaddin Güngör Hergün 5 söz ALTINCI LİSTE 1 — Tadil etmek — 1, Değişmek, 2. Azaltmak. Tadil — Değişe Örnekler; Kanunları ancak Kamutay de- giştirebilir. Son Parti progra- Ne Unan Hakiniraar ? —Takdir etmek —'Döğerleimek. Örnekler; Halk, kendisi için çâlışanları ergeç değerler. Bu iş işin çektiğiniz. sıkıntıyı değerlemiyor değilim İ — Merhale — Yüğrüm | 8 — Safha — Evre 5 — Tekâmül — Evrim Tekâmül etmek — Evrinmek Örnekler: Dil işi büyük hareketin yeni bir yüğrümüdür. | Şimdi biz inkişafı ietimmdinin €n nazik safhasında bulunuyo- Tüz. — Şimdi biz ekonomi ge- lişimin en mazik evresinde bu- lunuyoruz, Biz inkilâpçıyız, | tekâmülcü değiliz — Biz devrimciyiz, ev- Bün, yeni hatvelerle, tekâmül #tmektedir — Kültür kurum- larımız, hergün, yeni adımlar» (KLAVUZ © €vrinmektedir. TANIN ROMANI:2. R | iÇiN DERSLER — yz Devletler arasında en esaslı dost- İuklar, yalnız syasa asığları dej belki daha farla ekonomik değişler üstüne kurulur. ” Türk köyü ekonomide değiş haya- dna girmedikçe ilkelikten çıkamaz. V ve £ harfleri arasında sık sık de- Hişki olur. ir Kanunlarda yalnız Kamutay değiş- keler yapabilir. Bahar havası ameli Değişken huylu bir adam Bu misallerde geçen yeni kelime- ler: ©“ Tikelik — İptidailik İlke — İptidei —10— ihtiyar — 1 « isten, 2 - irde, 3 - katlanma 3 ilk Yaz Ve Ty | Çağ selamımı) m ÇESİ) Kö.) İhtiyari — Tstenel Gayriihtiyari — İradesizce, İste — Bilibtiyar — Dileğiyle, isteğiyle. Askerlik ödevi istene bırakılmış de- ğildir. Ben bu zorluklara senin için kat landım — Ben bu müşkülât senin için ihtiyar ettim. Onu görünce gevirdimz. İstenel duraklar — İhtiyari mev- kiler, Bu iş isteğiyle girdi. Bunu yapmamak elimde ve ira demde değildi. istemeksizin başımı Bina — 1 « yapı, 2 - kurağ Merkez bankası Ankaranın en gü- zel kurağlarından biridir. Yapı sözünün yanma bir de kurağ kelimesi ilâve edilmek iyi olmuştur Çünkü yapı bizde inşaat anlamma da gelir: “Demiryolu yapılar yönetgesi — Demiryolu inşaat idaresi, Netice — Sonuç, son Binnetice — Sonucun, sonunda Sonucun şu hükmü verebiliriz — Binnetice şu hükmü verebiliriz. Girişimlerinden ir sonu gelmedi — Te hiçbiri netice vermedi, biçbirinin neticesi çıkmadı. Bu kadar saypadan sonra, hiçbir sonuç almamak açıklı bir şeydir. Bu misallerde geçen yeni kelime- ler: Saypa — Masraf Saypamak — Masraf etmek Serfetmek — Harcamak * Birsam — Varsan Sinirleri o kadar sarsıldı ki, simdi, gündüzü gecesi varsanılar içinde ge- şiyor. 4 Ebad — Tram Ismarladığınız masanm ramı nak- kında bana bir fikir verebilir misiniz? ... Oylum — Hacim, cirm. Sıygı — Hacmi istiabi Ateş oylumunca yer yakar. Bu geminin sıygısı bu kadar yüke elverişli değildir. YOSMA! A suçum mu?.. salona, koridora, oda” balığa göz gezdirdi. © Yumuşak bir bakışla “zlerini okşadı: e daha kızım! bakışlarından kat- yarı yüzeyin Etem İzzet BENİCE — Pel tekiler yine konuşuyorlardı: Sa iyisi bütün bakım evlerini devlet, şarbaylık malı yapmalı. — Nasıl? iş — Basbayai Elan ea ari için bedava olmalı. berker en aerr şey değil ki iki gözüm. Doktor: bir bir id- rar çözesi, bir kan bakısı deyip iki düzem de ilâç yazdı mı işte barem- den bir aylık: tutarı. Bu wssye kar anır, can mı?. ven değ öğr, Ben ve karım bu kış inan olsun bir ev parası yatır- dık hekime, ilâca. Genç kadın yine bacağını bacağı nan üstünden sarkıtmış, sinirli sinir- Ji sallıyordu. Yine parmakları bi- ribirine kenetleyip. açıyor, arada bir uzun uzun düşünüyordu. Sa- Tondan koridora çıkan iki delikanlı erkek ona baka baka söylendiler: .. İlk yaz gelirken, birçok bahçe duvarlarında sarmaşık ve güller to- murcuklanır. Salkımlar renk ve koku sergisi açarlar. Bahçesi böyle duvarlı olan evlerin: Biz, yaşamaktan bezgin değiliz. Biz, yaşamağı seviyoruz di- yen bir söyleyişi vardır sanki.. Oysa ki; ilk yaz her evin bahçesine çiçek, duvarlarına koku ve renk olarak gel- mez.. İşte Erge'nin evi ve duvarları Evi; teneke kaplı, bir tek odalı ve bir tek camlı. Duvarları yarı yıkık, iır- ganlar, yapışkan otlarile serilr.. An- tak, ısrrganisr da, yapışkan otlar da, ilk yazda yemyeşil olurlar. Yıkık du- varların kötü görünüşünü, ışıklı bo- yalarile örterler, Kokuları yoktur, buna karşılık esen yel, salkımların kokularile doludur... Bunların topu bir yanda dursun, tek tazecik bir yü- reği, birilmiş On sekiz yaşı vardı... Gece aym yeryürünü ışığa boğduğu gecelerden biri. Erge teneke kaplı evinin, teneke kaplı kapısmı açarak, duvarı ısırganlı, yapışkar otlu bahçe- sine çıktı. Kocamış ninesi uyuyordu içerde. O, yüreğile, etile, kanile, göz- İlerile uyanıktı. Tlk yaz. Cesi nasıl Nur Yorgan a Ay ışığı tenekelere vurmuş, onları ardı görünür gök boyalı billârlar gi- bi pırıldatıyor, esin akasya kokuları- pa sarmarak, ısırganların. yapışkan otların içinde oynaşıyor... Gökte, ay ışığı yıldızları eritmiş denize. Eriyen yıldızların boyalarile sinmiş. Erge akasya kokulu esini içine çekti, Ge- cenin susuşunu dinledi. Bir çıt yoktu Yüreği, bütlin bu susan gecenin, tek söyleyişi gibiydi. Çarpıyor, sesli, ses- Mi çarpıyordu göğsünde. Niye vuru- yordu sanki.. ik yaz, on sekiz yaş, Ay ışığı, #kasya kokuları, topu bir ölarak, küçücük teneke kaplı evin, te- A İŞ Sağlam yapılı bir adam, Bu buhran, eskileri gibi, geçici de- gül, fakat kuram buhranıdır, . Tecahül etmek — Bilmezlikten gelmek, bilmezlenmek, bilmez görün mek, Bilirsin ama, bilmezleniyorsun! Bu işi sen yaptın. Şimdi niçin bil mezlikten geliyorsun? Daha iyi anlamak için, arasıra an- lamazlıktan gelmek de lâzımdır. serpilen pembelikler arasında par. layan kara, iri, katmerli ve gölgeli gözlere bayılırım. — Boyu bosu da yerinde. Bacak- larının güzelliğine, göğsünün del gopluğuna, gövdesindeki çizgilere a — Bacağmı sallayışında bile in- san gözlerini büyüliyen, parmakla. rını biribirine geçirişinde bile ba. kışları doyuran bir özellik var, Monşe sıkılmasam kadının yanma gider; size âşık oldum. de, rim, — Benden de al o kadar, dediğin de, böyle bir balaşta yö lâ gözü kavrayıvermelidir. Ben sevda ona, sevdalı böylesine deri, Va Ama böyle birden çel bağ. yan sok tehlükeli yorlar. Hiç tutulmağa gelmez. bi — Canım şimdi sen bilgiçliği bi- rak ta o gözlere, o gövdeye, o boy bosa, o oturuşa bak. Neyine lâzm aşkın felsefesi, tehlükesi senin!, — Zaten sana anlatsam da anla- mazsm. Tehlükesiz kadın, fırtına, sız aşk, mermerden bir kadınla öpüşmeğe benzer, — Artık benzet dur; İl ceye, güneşsiz güne, me göte Duvarlar.. neke kaplı kapist önündeki taze kızın yüreğine akış olarak doluyordu. Ve yürek bunun için Yuruyordu.. Erge Kıpırdamıyor, yarın çamaşıra gidece- Bini, elli kuruşa karşıl:k bütün günü- nü vereceğini düyünmüyordu. bile. Kulakları büyük bir umguyla. denizin sonsuz susuşundan sesler bekliyordu. O sesler, her ilk yazda başlıyarak, geceleri denizi uyutmayan takalardı. Küçük mavunaların içine yerleşen ka- ra suratlı motorcuklar nasıl ki, du- varlara salkımlar, sarmaşık güller, ilk yazi getirirse; denize de ilk yazı o motorcuklar getirirdi. Ta, uzaklar. dan yakmlardaymış gibi kayarak ge- len sesleri belki; duvarı salkımlı, gül- Tü, yaseminli bahçelerin kızları bek - lemez. Ancak yıkık taşlı, ısırganir, yapışkan otlu teneke evlerin, ak yü- rekli kızları aylı gecelerde uyumaz, beklerler.. Erge'nin kulakları en 80- nunda özleyişine kavuştu.. O, kendi takalarının sesini tanırdı. Gözlerini yumdu. Kapalı gözlerinde, aydınlık Mn e torun resmi göründü. İçinde, bir dağ parçası gibi yavuklumu, bir denizci türküsü söylüyordu. Erge gözlerini açınca, gök ışıkl: yeryüzünü dönüyor gördü. Denizden gelen gemici türkü- Ieri, taka besleri bu dönüşün tempo- #unu tutuyordu sanki. Yüreği du- daklarında çarpıyor, gözlerinde ışıklı yeryüzü dönüyordu. Kapının perva- zına tütunarak içeri girdi. Cahid Uçuk aralar İstenografi Yoklam. kazananlar Yüksek İktisat ve Ticaret okula» sında geçen perşembe günü yapılan istenoğrafi yoklamasının sonu alın- mıştır, Yoklamaya giren 32 kişiden 19 u becerik kâğıdı almaya hak kazanmış, 7 kişi bitirme yoklamasmna kalmış ve € kişi de becerik kâğıdı alamamıştır. Kazananların 16 sr ticaret've üçü Ga- latasaray okulasındadır. Birinciliği ticaretten Mukaddes, i- kinciliği ticaretten Naime, öçüncülü. ğü de gene ticaretten Celâl kazan- muşlardır. rında kadına, Namık İsmai 1981 yılında da yine hep sen işin öyle ap ak bir ten üzerine | şiirinde, felsefesindesin. Yahu bil- gi aşkı anlatmakta, sanaymakta değil, bir bakışta kadını koluna ta- kıp götürebilmektedir. — Sen işin yoksa öt! Bu iki senlibenli arkadaş, gözleri genç kadının gözünde konuşurlar» ken hastabakıcı geldi, haber verdi: — Bayan, sıra sizin. Genç kadınm gölgeli gözlerinin ilani Derin, rahat bir soluk aldı: — Teşekkür ederim. Ve,, yürüdü. e or Genç kadın bakım odasına girdi. Doktor yazı masasının yanında ayakta duruyordu. — Buyrunuz.. Dedi, hastasını gösterdi. Saçlarma kır düşmüş, geniş omuzlu, uzunca boylu, kırpık bi- yıklı, ince duruşlu, tane tane konu- şan, ağır yapılı bir doktor. Söyleyi- inde yüksek bir otoritenin dile ge- İuruşunda güven veren bir di- kiliş var, karşıladı. Yer EE RR BULMACA | — ema mi “TAN” eğlenceli bir oyun ha- zırladı. Bu oyunlar öz türkçe kelimeler veriyor. Bu bulmaca ile okurla- rımız hem eğlenceli vakit geçi- Bu oyunla Öz türkçe kelimeler ler öğrenecekler. Bulmacamızı doğru çözenler de armağanları" mızı kazanacaklardır. Bulmacalarımızla ouğraşınız. Ve bize yollayınız. Yedi gün ar- ka arkaya bulmacalarımızın doğ rusunu başarabilenlerden: 1 inciye gümüş saat 2 inciye Maroken bir cüzdan 3 üncüye iyi markalı bir sti- lo (Mürekkepli kalem) 4 üncüye “Tan,,m bir senelik abonesi, (5) inciden (10) uncuya ka- dar altı aylık abone, 10 uncudan 25 inciye kadar küçük fakat güzel şeyler verece- ğiz, Bulmacaların karşılıklarmı : “İstanbulda “Tan,, bulmaca ser visine,, gönderiniz. 12345678 91011 So'dan sağa 1 — Merbut (6). 2 — Nota (2), Endişe (4) 3 — Eser (2), dar değil (3) 4 — İstifham (2), uzak. ve bir. gumus $ — Büyük anne (4), yama (2). 6 — Bir ölçü (4), Nota (2) 7 — Akdenizde bir memleket (6), 8 — Cezsirde bir şehir (3) Bir vilâyetimiz (5) 9 — Kırmızı (2). İstifham (3), Erkek (2). 10 — Yet (2) İstihkam (2)” 11 — Genişlik (2), Bir ölçü (4) Yukardan aşağıya 1—K » 2 — Trabzonlu (3). Lambada bu- Tanur (5). 3 — Lakırdı ((3) 4 — Umumi (5) in içindeki (4) İcar su (5). Â — Tir (2). Valide (3). Genişlik 10 — Lisan (3). İstifham (2). 11 — Yama (2.) Siyah (4) bir defter var, Bir sayfa açtı. Ge kadına sordu: i 2 — Adınız?, Genç kadın sandalyenin bir ke- marma büzülmüş gibi idi Hekim önüne ilk çıkan bir genç kız tutuk- Juğumun anıdlaşan deyimi gibi idi, Sanki, ap ak teninin üzerine serpilen pembelikler yüzünden çe. ta damarları alev- dir gözlerindeki büyü. leyici parlaklık sönmüştü. Ellerini uğuşturuyordu. Başı önüne düş- müştü, Doktor bir daha sordu: — Adınız? Genç kadının yüzünde hafif bir pembelik dalgalandı, gözlerini kal- dırdı, süzgün, içli, tatlı bir uzatışla doktorun bakışlarını okşadı. Sonra kulağı birden dolduran özenli bir Dedi, Doktor not alıyordu. Yine sordu: — Evli misiniz?.. Genç kadın kıplarmızı oldu. Du- ru beyaz kadınların hamamdan çı- kışlarındaki boncuk boncuk kızılı. ğın kırmızısı, Ve.. başımı tekrar önüne eğdi. Omuzlarını gerdi büz- dü, Dudakları kıvrılı kaldı! Doktor kendi kendine düşündü: — Ne kadar da utangaç şey. Sanki hiç insan içine çı Genç bunun içindir ki: Konferans Ve Konferansçı Bizde neden halk konferanslardan hoşlarimaz ve neden, çoğun, konfe - ranş salonları boştur? Konferans modern eğitim ve kültür araçları arasında yer aldığı ve bu ba- kımdan memleketimizde de yayılması na çalışmak gerektiği için bu soru ü- zerinde biraz duralım. Hakikatta, konferans, kendi yazma nı tarafından dinleyicilere okunan bir uzunca betkeden başka bir şey deği dir. Halbuki betke okumakla, konfe - rans dinlemek arasında, katlanılacak yük bakımından çok ayrım vardır. Ya zıyı, el yordammızda bulunan bir ga zete veya dergiyi alıp, yerinizden kı- muıldamadan, rahatça cigaranızı içerek ve yahınızdakilerle konuşarak, sikıl- dıkça durup dinlenerek okuyabilirsi » niz. Halbuki ayni yazıyı konferans şeklinde dinlemek için, konleransçi » nın ayağına kadar gitmeniz, onun kar sısında, sözlerini bitirinceye kadar hiç konuşmadan ve kımıldamadan oturma niz, canınız sıkılsa bile, nezaket ge » rekliği sonuna kadar sabretmeniz lâ. #ımdır. Görülüyor ki, konleransı din İemek, okumaktan çok daha sikici ve yorucu bir iştir. Ayni konuyu yazı şeklinde, ve yukarıda saydığımız sı « kınlara katlanmadan okumak imkânı varken halkı kendisine çekmesi için konferansın ayrı bir alım taşıması ge- rekir. Ve bu alım gerçekten vardır; bu da konferansçmın şahsile uyandıre dığı meraktır. Ünü ber yana eyilmiş retmek bile insanda ilgi uyandırır, bir adamı sadece uzaktan görüp sey- Halbuki böyle tanmmış ve angm bir adamın karşısında bir saat oturmak, onun fikirlerini, yazı gibi donmuş de» gil, söz gibi canlı bir araçla, kendi ağ- zından dinlemek, hele bu adam iyi söz söylemek sanatını bilen birisi olunca, hakikiğ bir zevktir. İşte bu sebeptendir ki, büyük ve ün lü adamların verdiği konferanslar din leyici toplamakta güçlüğe uğramaz ve yine bu sebeptendir ki, adr ilk defa işidilen bir adama konferans verdir « mek yersiz bir harekettir . Gerçi, tanmmak ve ün ölçüsü, çeve nine göre değişir. Küçük bir şehirde bir şarlık hekimi, bir bükümen her » kesce tanılan, hareketleri merak ve ilgi uyandıran birer şahsiyettir. Hal- buki büyük bir şehir, meselâ İstanbul için hattâ ber hangi bir yazman veya her hangi bir üniversite öğretmeni bi le büyüle bir merak konusu olamaz. Şu halde halk: konferanslara ısın « dırmak ve konferansın kredisini düşür memek istiyorsak dikkat edeceğimiz bir nokta vardır: Konferanıçıyı seçer ken büyük bir özen göstermek, Her- kesçe tanılmış, ayni zamanda İyi aytaç olanları sik sek bu ödeve çağırmak hem balkın faydası ve hem de onlara söz söylemek sanatında ilerlemek fır- atını vereceğinden önemlidir. Konfe rans salonlarımızm dolması için. her şeyden önce, kürsüleri pararit salgi- nmdan kurtarmaya çalışmalıyız. Yi Nabi NAYIR — Kızım, doktordan utanılmaz. Haydi sorduklarıma karşılık ver de bakımı yapayım. z Dedi, tekrar ettiz — Evli misiniz?. — Genç kadın ötriyen bir sesle, ba- ını kaldırmadan: / — Hayır.. X Cevabını verdi ve.. konuşmağa başladılar: 5 5 aşmdasmız ?. Yali yömiyi bitirdim. — Demek yirmi bir içindesiniz?. | — Evet. — Nişanlı mısınız?. Doktorun bu sorguları bitinciye kadar ergen kızın başı önünden kalkmadı; rengindeki kızartı çit medi, dudakları: LArkası var) *#* Bu yazıdaki yeni kelimeler: Bakımevi — muayenehane, Şar. baylık — Belediye, Çöze — tahlil, Bakı — muayene, özellik — hususi- yet, Sanaymak — tahayyül etmek, anıtlaşan — Abideleşen, Deyimi — ifadesi, özen — dikkat, utangaç — mahçup.