O FROFES #MATÖR & ÖLDÜ rimizin en dikenlizi bu profesyonelli!: h futbolde etmek, a- Eışlak, asıl pi lış telükki: asıllarında List-sini sürer, fakat bir iki denilebilir ki, Çe- ve Slav. Hun- garya ve Uypest, Viyanada Ra- pit, Admira, Avusturya ve Fran daki bütün kulüpler, hep ama- kulüolerdir. Yani bunlar, lerdir. Bu ku- r, profesyo- nel oyuncuları içletmeğe kal'- marş ve şu kadar sermayeli bir anonim sirket gibi, profesyonel takımların getirdikleri kârı ralarında taksim eden hissed. lar, meclisi idare azaları değil- dirler. Bunlar, bir taraftan halis amatör vasıflarını ve şartlarını her şeyin üstünde tumym,"' Ü bür taraftan idare ettikleri ku- lüpler: namına bir profesyonel rmı besliyorlar. in? vet basit: ON Hin rmek, sporu genç. Si e ÇÜ Üi ıtbolü ulusal bir mem- Teket isi halinde başka uluslara tanıtmak için en müessir çareler den biri budur da enum *l , Vaziyet şudur: Kâr getiren v d - YONELLİ RMÜ, .(i K YAŞATIRMI? adığı için, svor kulüpleri- imse para vermez. Bunlar k, kendilerini seven şu ve- bu teşekküllerin ve azaları- yardımları ile masraflarını olduğu kadar koruma- ırlar, Fakat yalnız o ka- n kendisi- ne varidat getiren futbol takımı yanında, denizçilik gibi, eskrim gibi, tenis gibi, atletizim gibi para getirmiyen, masraf eden, bezlenmeszi, ilerilemesi lâzım gelen, yani futbol takımının ge- tirdiği varidatı yiyerek geçinen barka sporları yapmak vazilesi vardır. Bu sporlar parasız ya- pılmıyan, belki en pahalı spor- lardır. Şimdi, spor kulüplerinin bu sporları vanabilmeleri için yegâne kaynak, fut- bol telermları olduğuna göre, futbol kalabalığı, kalabalık pa- rayı ve para da en sonunda ama- sporu doğuruyor, yaşatıyor demektir. Fenerbahçe birinci takımının senelerce ve senelerce Taksim sahasındaki maçlardan aldığı on binlerce lira iledir ki, bu ku- lübün sahası, tenis yerleri, ka- yıkhaneleri ve diğer ihtiyaçları giderilmiş ve kulüp her şeyden evvel futbol takımının kazan- dığı para ile yaşamıştır. Galatasaray için de böyledir, Besiktaş icin de böyledir, her kulüp icin böyledir. Açıkçası şu- dur ki, futbol talıımları kalaba- hö1 toplayamasalar, para gel- mez. para gelmeyince spor ya- pıl: , bütün kendisine gelecek genelere kaprlarını ardına ka- dar açık tutup çalışma vesaiti vermesi lâzım gelen spor kulüp- lerinin mânası ve malksadı kal- maz. işte bu sebepledir ki, Av- rupanın bütün bi kulüpleri, on binlerce amatörün yetişebil- ne kâfi vasıtaları ve im- arını bulabilmek için, fut- am'arını kullanmaktan, m futbol tatırmlarına olan ra”betini istismardan başka ça- re bulamamıslardır. Yoksa Av- rupadaki kulüplerin başlarında bulunanlar profesyonalizmi ken di ceplerini doldurmağa yarar bir nevi ticaret diye almamış- lardır. Bu izahatla demek oluyor ki, | futbol maçlarının halkça se- vilmesi, büyük yığınları alâka- dar edebilecek heyecan verme kabiliyeti, büyük macları yap- 1 zaruri kılmıs, büyük karşı- lasmalar için oyuncuları daima anform tutmak Jlâüzim gelmiş, onform tutmak için çalıstırmak icap etmis, oyuncuyu, çalıştıra- bilmek icin de onun çalışmaya verdiği vaktini tediye çaresi gibi gayet doğru bir yol tutulmuş- En cok amatör sporcu ye- ren kulüpler, ayni zemanda futbol takımları en kuvvetli e- lan kulüpler değil midir? İşte futbol talırmı kuvvetli olan ku- YTiplerin bali, içte olmryanların heli, mukayese olunabilir. Demek istiyoruz ki, başta İn- giltere olmak Üzere Almanya- da, Fransada, İtalyada, Avus- turyada, Macaristanda, Yugos- lavyada, Romanyada, İtalyada, her yerde olduğu gibi, bazı a- matör kulüplerin, yalnız futbol takımlarını — profesyonelleştir- miş olmaları, spor kulüplerini canbazhanelere çevirmek mak- sadından değil, amatör sporu geniş ölçüde yaymak, milyon- lar arasına yaymak icin en k- sa şen doğru yolun bu olmasın- den doğmuş cereyandır. Nasıl ki, o profesyonel ta - karmların başlarındaki idareci a- damlar, o takımların başlarında yalnız spor zevklerini tatmin i- çin kalan parmakla gösterile- cek kadar halis amatör, amatör- den de yukarı, bütün mânasile idealist tanınmış insanlardır. Yoksa, böyle olmasa da profes- yönelliği kabul etmek haysiye- ti, şerefi kıracak bir vaziyet ol- saydı, şampiyona finallerinde bir profesyonel takım kaptanı- nın elini. bir İngiliz veliahdı sı- kar mıydı? Amatör bir. kulübün bir çok amatör futbolcüleri arasından büyük istidat halinde göze çar- pan beş on tanesini secerek on- ları profesyonel sayması ile, ya- elâdenin fevkine çıkmak yetlerine açılma imkânmı ile o kulübün heyeti u- yesi ve şahsiyeti mânevi - yesi, niçin futbolden para kaza. nan şerefsiz bir şirket sanılsın? Eğer böyle olsaydı, amatör fe- derasyonların profesyonalizmi kontrol etmelerine müsade olu- nur muydu? Futbol öyle bir oyundur ki, lâf değil, mütemadi antreneman ister. Amatör oyuncunun ise mütemadi antrenemana, isi ve ücü mânidir, On binlerce genç içinden bilhassa futbolcü olarak istidatları göze çarpmış beş on genç profesyonel olarak ayrılır | ve bunlar muntazam antreman- la ve dünyaca kabul edilmiş mu kavelelerle kulüplere bağlanır ve kulüplerin böyle -bir vaziyeti yaratmada vaziyeti müsait olan kulüplerin- on binlerce amatör yanında on beş tane de profes- yönel oyuncusu olursa, temin e- derim ki, asla kıyamet kopmaz. Ne o profesyonellerin, ne de o amatörlerin, nede kulüplerin şerefine, hiç bir nakise ârız ol- maz, Bilâkis, böyle iyi yetişti rilmiş bir takımım her ecnebi ta- kımımı yenmesi, milli şerefi art- tırır, göğsümüzü kabartır, ama- tör gencliğe sporu sevdirir, memlekette sporu yaydırır. Profesyonalizmi bu şekilde mütalea etmek lâzımdır. Yok- sa “Aman, gençlik para için spor yapmasın!,, meselesi esa- sen futbolde mevzuu bahis ola- maz. Hulâsa, futbolde profesya- nalizmin ne olduğunu tamamen kavramadıkça, istediğimiz ka- dar iyi niyet sahibi olalım, biz- de spor, bugünkünden bir adım bile ileri atmaz ve her şey lâf- ta, kararda, müzakerede, kâğıt- ta kalır, kalmağa mahkümdu ve yalnız kendi kendimizi alda tırız. Nihayet şu da söylenebi lir ki, bugün bir orta hakemine şu kadar para, bir yan hakemi- ne bu kadar para, filân yerden filân yere gitti diye şu veya bu zata spor namına bu kadar har- cırah veriyoruz, onlar profesyo- nel olmıyorlar, şereflerini kay- betmiyorlar da niçin, bir kulüp, yaşayabilmek ve amatörlerine spor yaptırabilmek için on on beş kiş profesyonel şeraite tâbi tutarsa, Şşerefsiz oluyor? Böyle saçma bir iddianın ayak- ta duracak hali yoktur ama, ne yaparsın ki asıl meşele o değil. asıl mesele, “bizde profesyona- lizmin masraftna tahammül c- debilecek bir kulüp var mıdır?,., | meselesidir. Asıl eksiklik ora- dadır ki, bugünkü şerait dahilin de hiç bir kulüp böyle bir teşeb- büse kalkamaz, bu mühim işi başaramaz, çünkü on on beş o- yunculuk bir profesyonel takım yapabi!lmek icin hem oyuncu, hem maddi imkân bulamaz. Yani ceffelkalem “istemeyi: dediğimiz şeyi maalesef istesek te yapabilecek vaziyette deği- liz, Demek istiyorum ki, biz pro- fesyonalizmin ne olduğunun far kında değiliz. Yoksa farkın - da olsak, “Keşki, ah, ne olur, kâşki yapabilsek, profes - yonel bir. takım yapabilsek..., diye dört döneceğiz. A, N. K. yük seyirci top « n biri serbest gü- reş ile serbest güreşin daha az- Fıncası olan pankrasdır. Ser best güreşin beşi Amerikadır. Serbest güreğ, bizde yağsız o- larak yavılan “kara kucak,, is - mindeki gürese pek benzediği i- çin bir vakitler Kara Ahmet Av ruruda, koca Yusuf Amerikada bütün dünya güreşcilerini yer- Cen yere vuracak bir kabiliyet Pöstermislerdi. Bu, tığ gibi peh livaalarımız — organiz. örlerin, çık, her kilodan boy yıkarak Türk ğı hakkında bütün dünyada umumi bir hayret ve tazdir uvandırmıslardı. Kara Ahmetten, koca Yusuf- onra seı. >8t süreş işi gev- , daha doğrusu Ameri münhasır kaldı. Çünkü milletlercen va ivi gü Son senelerde serbezt püreş içi yine alevlendi.. Buna da se- bep, Jef Dikson iszminde Ame - rikalı açık göz bir organizatö - rün Avrupaya gelerek Pariste is tutması oldu. ğı - avılabilir. Orada muvaffa- t gösterenler yavaş yavaş ve birer birer Amerikaya Peç - mektedirler. Bu arada göze çarpan ve ve- niden bir Kara Ahmet ve koca Yusuf devri açılması ümidini ve- ren bir Türk pelilivanı da var- dır: Dinarlı Mehmet. * Dinarlı Mehmet, şimdi Ame- rikada epey bir şöhret temini - ne muvaffak olmuştur. Hattâ Amerikanın güreş meraklıları arasında, iyi ve tenmiz giyinen, yakışıklı ve sevimli bu Türk peh livanmım hararetli taralatrı bir i çok kimseler de vardır. Amerikada bu şöhreti merha le merhase yapan Dinarlı niha- yet bundan bir kaç ay evvel, Yunanlı Cim Londosla karşı kar şıya geldi, Çok dürüst güreşen ve bu dürüstlüğile seyircılerin bir çoğunda büyük bir sevgi u - yandıran Dinarlı, hilenin her türlüsüne sapan Cim Londosa, taraftar bir hakemin Yunanlıya yardımile de mağlup oldu. Fakat iş bununla bitmiş değil dir, Amerikadan getlen haberle- re göre Dinarlı Mehmedin Yu - nanlı ile, daha dürüst bir hakem idaresinde ikinci bir maç yapaca ğt anlaşılmaktadır. c Dinartı Mehmetle Cim Lon « dosdani”bahseden bir. Amerika mecmuası diyor ki * Eskiden güreşçiler, gayretle- rini sükünetle gösterirler; hiç ses çıkarmadan gür“-irlerdi. Halbuki şimdi bu spora sanat Karıstı. İdı. Bu £ da Yunan adalarından #çlen Cim Londos getirdi. Çok kuvvetli bir tiyat- ro arcısti gibi — sürü yıoma szlar ve ıztırap çektiğini gös- teren kaş'göz oynatmalarile Yu- 3: li türesçi bu eski spora yeni bir çeşni verli. Seyircilerin bir çoğu güreş seyretmeğe değil, çehre oyunlarında büyük bir fala . “sı en bir artisti gör« meğe gidiyorler, Fakat halk yavaş yavaş bun - dan bıkmaktadır. Londos nasıl bu güreşe bir tiyatro — rtistliği tokmussa simdi de Dinsrlı Meh met. bir dürüstlük, sevimlilik getirmek üzeredir.