Son Posta' nın zabıta hikâyesi Meçhul odadaki ölü A _Ruı:aîd, gece yarısı, arkadaşının dü- gününden dönüyordu. Bulut gibi sar- hoştu. Apartımanın ikinci katındaki dalresine çıktı. Kapısını açtı. Anahtar muı kolayca uydu, yoksa kapı açık miy- dı, pek farkında değildi. İçerisi aydın- lıktı. Dağru oturma odasına gitti, Başı j Gönüyordu. Kendini bir koltuğa attı. Burada da elektrik yanıyordu. S.rhoş lük a a birdenbire farkına Yanan v ydı. Halbuki kendi resinde sarı abajır namına bir şey yoök- tu. Ya perdeler... Onlar da başka... Bü- min üstünde de ufacık bir tablo a: meyişi pek tabii idi. Çünkü başı çok dumanlıydı. Hem de apartımanın bü- tün daireleri birbiri gibi döşeliydi. Londranım sayılı zenginlerinden olan 1 sahibi bütün apartımanlarını baş- şağı hemen hemen ayni şekilde P mobilyasile kiralamakta i bir düşünce aldı. den kimin odasına girmişti? İkinci kattaki dor: a.ı ınln bırmde kr-rdı, 4 du. Birinde nişanlısı X(_s birinde tanımadı öbüründe de n sah le oturüye L An genç bir gazete ibi Sir Ar- Onu burada ya saygısız detler ü. Telâşla dışarı çıkmak is- terken kapının dibindeki kanapede o- turan yaşlı bir adamla burun buruna geldi. Üstü başı tertemiz, gözleri göz- lüklü, başı öne eğik, yaşlı bir adam. ında da yemyeşil bir empermeabi. anlı ondan af istedi, cevab âlama- af, yaşlı adam empermocablini ters giymişti. Ters olduğu astarın çiy yeşil renginden besbelliy: ğ Mıldamıyordu, çünkü: Ölmü e Ronald'la bir dairede oturan arka- daşı Evans, apartıman sahibi Sir Ar- mingdal'in en gözde memuruydu. Ge- celeri işinden geç vakit dönerdi, Saat bire doğru asansörden çıkınca ikinci kat korzidorunu kapkaranlık buldu. E- le! ği açar açmaz da bir küfür savur- Çünkü zavallı Ronald oracıktaki ilmış, fena fena soluyor- 1p başucunda (Evans) 1 — Of başım l:aşv'n Empermeabii- demek oldu, Sonra, i. Başından ge' Bilir miy ııın' Amerikalıy: yordu. Emper y a giymişti. Beni her halde başıma ıp bayıltmış, sonra da koridora sü- k vardı. Bu ara on- | darın masına uyanan Mis Ani ile Sir Armingdal'da kapılarında gö - İngilizceden — çeviren |ründüler. Apartıman sahibi hiddetin- ]dcn korkunç bir hal almıştı. — No *Yar, ne oluyor Evans? — Efendim, Ronald apartımanda bir ölü görmüş. Hangi dalrede gördüğünü | & bilmiyor. — Nasıl bilmezmiş? Mis Anita belli etmiyor denbire F—r,er—'m.ın'nışh Üstüste: — Canım telâş etmeyiniz. Bakın ba- şı yaralı. Hem de sarhoş, diyordu. Sarhoş de, n, Aklım b üm yeri karış karış taril mingdal: — Pekâlâ Mösyö Ronald, dedi, bü- fenin üstünde gördüğünüzü söylediği- niz tabloyu tarif eder misiniz? — Ufak bir resimdi. Kolundaki de- mete bakan küçük bir kızın resmi... Grimsi kahverengi böyasız bir resim. — Bu oda benim değli. Mis de ken- disinin olmadığını söylüyor. Şu halde bu katta geriye bir gazetı Sir Armingdal çalmada den açıldı. Ve genç 1uzc'ccıw yecan içinde göründü: - Al'fuıusm.ı, konuşulanları & |dum. Bahsedilen oda benimki d |Benim odamda tablo namına İyoktur. Sir Armingda g pek çok vardır, dedi, hattâ bir tanesi bu Meşhur bir rı ey tablom | yadır. Ben bu tablonun ne benzeri ol- duğuna, ne de apartımanda hnkıkuen* bir ölü bulunduğuna ihtimal vermiyo- rum. Delikanlı rüya görmüş olacak. Daha sözünü bitirmemişti. Asan: durdüu. İçinden çıkan gece bekcisi telâş la; — Sir, dedi, asansörde bir ölü var. Meçhul ölü yüzükoyun yatıyordu. parmaklıkların arasından vuran ışıkta gri fötr şapkasile empermeablinin bir kısmı görünüyordu. Fakat artık emper- y | Evans muayene için üstüne eğildi. Kapıcı: — Aman dikkat ediniz mi var, bulaşırsınız... dedi. 'H'ım ncrvde ö; kan at ölüde hıçak yara—ı flan qumnr'ı—ıvnr- du. Gazeteci de eğilip baktı: — A.,.. Ben bunu tanıyorum. Ameri- | |kalı milyarder «Dans... Daha iki gün evvel kendisile m at yapmıştım. Hem siz de onu tanırsınız Sir Arming- dal! İngiltereye sizinle mukavele yap- mak için gelmişti. Her halde aparlıma- na da bu maksadla gelmiş olmalı. Sir, sinirlendi: Olabilir. Fakat ben kendisile şim- diye kadar hiç tanışmadım, (Sonra he- rdu ama bir-|ba dur. Fakat yağlı b * İ l değildi. Ölü bu sefer doğru İ Nepygyir Asan sörün içinde boytu boyuna bir adam uzanmıştı men kapıcıya döndü) Cesedi nasıl bul- dun? — Asansör aşağıya indi. Baktım çi de boylu boyuna biri uzanmış. Olduğu buraya çıkardım. Her halde yukarı tlardan birinden koymuş olacaklar. nsör otoamatik olduğu için düğmeye & yollayrvermişlerdir. A- an olsa mutlaka ben görür- mın saat on bire doğru sapasağlam nsöre bindiğini gördüm. Fakat bana sormadığı için kimin dalı l bir oda arıyoruz. Sen her dairo- ye g'rıp çıkarsın. Söyle bakalım kimin odası bu? Bekı Sır Armıngdıl'm tarifini uzun uzun ( — Bmh udı.ı burada bıni verdi. e Sabahin üçünde apartımana kte jki polis, bir de s i. Bütün gece yapı yoktur efen- ha- hur bır polis hafiyesi eline .al- 1. Daha onlar gelmeden Mis Anita|çük hir livaydı. O küçük liva muta -| İsarrıfının da, muavine muhtac olma- | İdığ p kuşanmış, nedense her zal . (dan fazla boyanıp, nişanlısının yanına koşmuştu: jleceğ Â darağacı altında biten memuriyet hayatı: 27 Ondan sonra İzmirde, ve gene Ab- durrahman paşa ile birlikte Vali mu - avin; olarak gittiğim Edirnede, çoğa - lan vazifelerim, beni lisana çalışmak imkânından mahrum bıraktı. — Fakat, buna rağmen, başladığım bu işi, büs - bütün birakmadım. Ve imkân nisbe - tinde çabalıyarak, Kastamonudaki de - recemden biraz daha — yükselebildim. İki sene sonra da Dedeağaç mutasar - rıflığına tayin olundum. — Tesadüfün lütfüne bakın ki, oraya tayin olunu - şumdan birkaç ay sonra yanıma, Kala- isaki adında ihtiyar bir rum gönderdi- ler. Mutasarrıf muavinliğine tayin o - lunan bu zat, benim için, aranılıp bu - lunmıyacak bir fırsattı: Çünkü fevka - lâde malümat sahibiydi. Üstelik de, İ- talyancayı, Lâtinceyi, Fransızcayı, ken di ana dili gibi biliyor, anlıyor, söylü- yordu. Ayni zamanda, bu lisanlarda yazıl- mış —türkçeden maada hepsinde— bir çok şiirleri ezber biliyordu. Yani, ke - limenin tam mânasile bir hazine, can- h bir hazinel eş'ardı. Kastamonudayken, esbak İzmir mek tubeusu Ahmed Rıf:n Beyle yaptığı - az bir y ma ve hesab neticesinde, ört bine yakın Fransızca kelime öğ- |* mi anlamı: şik. Vâkığ altı sene ç dört bin kelime ezberlemek, mü bim bir keyfiyet değildi. Fakat ben, o sıralarda karşılaştığım imkânsızlıkları nazarı itibara —alarak, — bu neticeden memnun oluyordüm. İzmirdeyken, Uşaki zade Halid Zi- ya bey bana, üç bin kelimeyle Fra canın mükemime! surette konuşulabi - mi söylemiş, hattâ: — Bu kadar kelimeyle, insari bile geçinebilir! demişti Bu benim sevincimi ve ce: retimi büsbütün * arttırmıştı. —F" Fransızca yazı yazmak şöyle durs: ben üç kelimeyi yanfana getirip d ru dürüst bir cümle bile söyliyemiyor- dum. Hattâ, ezber bildiğim kelimeleri, doğruca ve kolaylıkla telâffuz bile e- demiyordum. Hele başkalarının söyle- diklerimi, hiç anlıyamıyordum. Çün- kü dalma içimden okuduğum için, ke- limeleri ydinız gözlerim — tanıyordu. edib an tahki-|Kulaklarım yabancı kalıyor, dilim dön- müyordu. Mutasarrıfı olduğum Dedeağaç, kü- muhakkaktı. Fakat Kalaisaki, * riciye nazırı Said paşanın oğlu Şerif — Çabuk Ronald, kimse gelmeden | paşayla uzun müddet Fransızca ders SÖ Delikanlının cevab — vermesine v kalmadan ötekiler gelmişlerdi. Hafiye sorguya ev sahibinden başla- di — Affınızı dilerim Sir.. —Amer ânle görüşmek üzere Sen mi öldürdün, diye sormuştu. | rdiği için, bu memuriyetle çırak e- t|dilmi Yani, Dedeağaç mutasarrıf muavin- liği, Kalaisakiye, bu emeğinin mukabi- Hi olarak, bir hediye gibi verilmişti. Bu- kilde istifade etmeyi düşündüm. Fran- geldiği anlaşıldı. Birlikte tu-İg.zcaya nasıl çalıştığımı kendisine an- z işin mahiyetini anlatır mı Armingdal itiraz etti: — Benim için gelmedi. Belki başka işleri arasında beni de görecekti. Satı- ık hisselerimden birine talibdi. Pekölâ... Şu büfenizin üstündeki tablonun ayni büyüklükte bir kopyesi geçenlerde bir mecmuada çıktı değil al daha: Apartımanınızdaki dairelerden hangisinin anahtarı öbürü- İnü açar.. hangi dairelerin arka kapısı ŞA H>çbır anahtar başka daireyi aç« maz. Her dairenin yangın zuhurunda | kaçmak için mahzene inen birer ihiiyat kapısı vardır. Hafiye bu sefer gazeteciye döndü: — Evli misiniz? Hayır efendim, — Evinizde hizmetciniz veya başka bir kimseniz var mı? Gazeteci sinirlendi: Kimsem yok ama bundan siza ne? lBeni gazetecilerin diline mi düşürecek- siniz? (Devamı 15 inci sayfada) ttım. Beni gramerden imtihan etti: İngilterede horoz Dövüşü memnuiyete Rağmen çok revaçta İngilterede horoz dövüştürmek yaşak- tır. Polis görürse horozları müsadere e- der, dövüştürenleri de mahkemeye yol- lar, suçluya verilen ceza oldukça ağırdır. Bununla beraber bilhassa İngiliz köyle- rinde horoz dövüştürme merakı giltikçe artmakla, dövüşler etrafında bahisler bile yapılmaktadır. nu anlayınca, ondan ben de ayni şe-î:'e'.le çalışarak, Fransızcamı müşterek |1 üveereenancece seranamnEEEEENEAcELA *A eAAESAMEERAAEAACALANEEELEEENESERAREACAARCA AD Devlet kapısında elli yıl Yazan: Eski Dahiliye Nazırı ve eski meb'us Ebubekir Hâzım İzmirde iken bir gün Uşakizade Halid Ziya Bey bana dedi ki: “ Üç bin kelime ile Fransızcayı mükemmel öğrenir, hattâ edib diye gecmebıhrsınu.l Muharrır Kastamonu mektubi mümeyy ve vilâyet gazete muharriri iken — Sizin, dedi, benden ders almıya kat'iyen ihtiyacınız yok!. bol kelime bilen insan, l—'raı. zca ders almaz, olsa olsa ders verir. Fakat sizin, büyük bir egsiğiniz var: Pratik... Bu çin, y labilecek bir tek şey var: Bol, bol, ve yüksek sesle okumak!, Dilinizi telâffuz, ve Fransızcanın ahenğine için, bundan başka çare yok. Bund sizinle mümkün mertebe Fran- onuşuruz. Bunun da çok fayda- göreceğiniz muhakkaktır. Bu mı'erı söyliyen Kalaisaki, ezber erden bir kaçını bir nda yazıp bana vardı: Ben bu man- ri, bir defa yazıp iki uç defa kulal öylemek istediğim sözleri en, cümlelerin tertibini altüst ediyordum. Hiç bir şey yazmak rübesine girişmedim, Tam bir buçuk sene, bu suretle çalıştım. Yani yalnız okudum, ve ezberlediklerimi mütema- ksek sesle tekrarladım. Xaı- dum, çünkü zea bir şeyler aklımdan bile geçirmiyor, tah- rir ekzersizlerini beyhude zahmet sa- yıyordum. Kalaisaki ile Fransızca konuşmak kararını da tatbik edemedim: Ne zaman söze başladımsa, utancla yüzüm kızar- dı. İlk cümleyi daima altüst ederek söylediğim için, sözlerimin alt tarafı- nı Türkce getiriyordum. Ezeli sıkılğan- lığım, burada da yakama sarılmış, ilerlememi £ Fakat bu üşkü . Ve bu su- oldukça ilerletlim!. HATIRALARIM —ll— 'Türkce şiiri terkedişimden 25 sene sonra, niçin Fransızca şiir yazmıya kalkıştım? - «Küçük Paşa» adlı roma- nım - Okkası altı kuruştan satılmak ü- zere kitab yazılır mı? Ağır ve uzun memuriyet yorgunluk- lırmdın sonra «Yeşilköy»de dinlenir- ken «Küçük Paşa>» adlı romanı- sırf ictimar yaklaşan meb'uslarımıza okut- mak gayesile acele ederek- y K Meşrutiyetten evvel, uzun fasılalar- la vakit buldukça karaladığım küçük hikâyeleri (Eski şeyler) ismile bastır- mıştım. Bu «Küçük Paşa» romanını da utiyetten sonra — yazıldığı çi şeyler)e ilk cild olmak uıore bıur:im «Esi yelerden ibaret! Osmanlı im); nara'orl a Irak ve Rumeli gördüğüm feci lev kitabın sayfalarına tım. (Arkası var)