« Atatürk sade Muzaffer olur , 'Yazan: Muhittin Birgen * gey söylemedik, hiçbir ümid izhar etme- dik, fakat, netice hakkında da hiçbir za- ki olarak telâkki ediliyordu. Hergün bu eniri vakle aid haberler birbirini takib etti; hergün emri vakiin yarına kaldığı- nı gösteren hâdiseler karşısında kaldık. Her iki taraf ta, bu davada son haddine kadar israr ettiş her iki taraf ta silâhını elden bırakmazdan evvel, kendi lehinde koparmak isltediği son şart uğurunda ta- Hhini tecrübe etti. Türkiye istedi, Fransa vermekte tereddüd etti; nihayet, Türk efkârı dünkü gazetelerle yeni unlaşma- mın imza edilmiş olduğunu öğrendi ve bu defa, mesclenin balledilmiş bulunduğuna E * mücadele pahasına elde neticeyi Türk diplomasi- lebine kaydedilmiş tam Çok çetin bir edilmiş olan bu kanile istihsşl etmeğe kadir bir milletin, bu hakkı elde etmek için o derece ileri Bitmeğe mecbiir olmadığına, olmryaca- Bına Türkiye hükümeti kuvvetle kanidi. Bunun için telâş etmedi, acele etmedi, yalnız sebat etti. İ Görüyoruz ki'Türk hükümeti görüş tar- zında isabet etmiş, politikasında aldan- | mamıiştır. Bu, bize Iki türlü sevinç ver-| melidir: Bir kere Hatay davasını hâllet- miş olmak sevinci, sonra da Türkiye dip- lomasisinin Fransa müstemlekecilerinin bütün gayretlerne ve hattâ Milletler Cemiyetine rağmen, istediğini almaya kadir bulunduğunu görmek zevki! Montrö muzafferiyeti, Hatay davasının ilk günündenberi devam edegelen parça parça muzafferiyetler ve nihayet bu son zafer. Fransanın Türkiye ile anlaşması- na mâni olmuş bulunan bütün unsurlara şimdi teşekkür edelim; Eğer onların gay- retleri olmasaydı, dünya diplomasisi 1- çinde, bugün Türkiye lehine bu kadar ;İlhim bir zafer kaydedilmiş bulunmaz- Hayır, mübalâğa etmiyoruz. Hatayın ehemmiyetini, Fransa devletinin kudre- tini ve Fransız politikasının bütün sn'a- nelerini bilenler elde ettiğimiz neticenin ne kadar büyük kıymeti haiz bir muzaf- feriyet olduğunu kolaylıkla takdir eder- ler. Türk diplamasisinin, bugünkü inkı- lâb ile ne kadar ahenktar bir inkişaf yap- mış olduğunu bu hâdise bir kere daha gösterdi: Eskiden, Türkiye diplomasisi «Düveli Muazzama» — denilen — devletler karşısında herhangi bir şeyi istemeğe bi- le cesaret edemezdi. Bugün ise, en mü-| him şeyleri hem istiyor, hem de alıyor! | İnkılâbın kuvvetini ölçmek istiyenler bü hâdiseye dikkat etmelidirler. İ * Bu güzel muzafferiyet karşısında şunu da unutmıyalım: Zafer, bir taraftan bü- tün milletin muazzam enerjisinin ve dur- * muyan hamlelerinin bir neticesi ise onun kumandanı da bermutad Atatürktür! Milletinin kudretlerine inanan, onun kendi arkasından, her zaman, her dava- nın sonuna kadar bütün kütlesile yürü- yeceğinden emin olan Atatürk, BHatay iş- lerinin sulh içinde matlub neticeye var- dırilması için takibi icab eden yolu biz- Zât seçti ve bu yolda yürüyen kârvyanın kumandasını bizzat ele aldı. İstirahatin- 26 10 sene sonra Tekrar indifaa Başlıyan yanardağ Filipin adalarındaki volkanlı Mayon dağı on senelik bir sükünet halinden son- ra yeniden indifaa başlamıştır. ——— —— — biliyoruz ki en küçük teferrüsta kadar her şeyi gördü, tedkik etti, ölçtü ve tarttı. <Atatürk, sade muzaffer olur!> sözü bir hakikattir. Bu hakikatin, istis- nası dahâ olmıyan bir kaide ve bir düs- tur kuvvetile bir kere daha tecelli ettiği- ni gördük. Bu, bize ferah, neş'e ve heye- can verir. Bunun için, bu parlâk muzaf- feriyetin neş'e ve heyecan gününde onun adını agnmmamız ve yüksek huzurunda sev- gi ile, hürmetle ve şevk ile başımızı aç- mamız lâzımdır. * İki kelimede anlağmanın Fransa ile p- lan münasebelterimiz bakımından mahi- yeti hakkında söyliyelim. Uzun müddet çekiştikten sonra Fransa ile aramızda karşılıklı bir dastlak yapmaya karar vere miş olmamız elbet iyi bir şeydir. Sulh, dünyada birbirlerile dost olan milletle- rin çoğalmaları nisbetinde emin bir ga- ranti sahibidir. Hakikatte, Türkiyenin Fransa ile dostluk yapmasına müni hiç bir ciddi sebeb yoktur. Fakat, bu dostluk samimi olmayı ve bizim tarafımızdan ba- kıldığı zaman Türkiyenin hayati ve tari- hi menfaatlerile tam bir dtilif balinde bulunan bir takım filf ve hakikt şartlar üzerine kurulmalıdar. Bu şartlar uygun tada Fransa ile dostluk yapmıya ve bu maksadla da Hatay meselesinin hd gün- lerinde yazdıklarımızın hepsi üzerinden sünger geçirmeğe hüazırız. Muhittin Birgen İSTER riyor. leri vakit: İSTER Tabiat insanı hayala masum olarak atar, çocukken ızlırab duyduğumuz zaman ağlar, sevindiğimiz zaman güleriz, fakat aradan geçen seneler yüzümüze bir maske takar, kederli za- manımızda güler, neş'eli zamanımızda ise ağlarız. İNAN, Gazetelerin birinde şöyle bir fıkra okuduk: — Yüzellilikler hakkındaki af kanunu bunların memleke- te girmelerini ve burada yaşamalarını bazı kayıd ve sartlara tâbi tutuyor; aralarında on beş senelik ibretle dolu bir ta- rihten hâlâ ders almamış bulunanlar varsa kendilerini ica-. bında gene budud harici etmek salâhiyetini hükümete vo- Af kanununa ilâve edilen bu kayıd ve şartlar şübhesiz çok yerindedir. Fakat kanunun istihdaf ettiği maksadın husulü- nü kolaylaştırmak için bu adamlar hudud kapılarına geldik- — Memieckete girdikten sanra siyaset ile meşgul olacak Hergün bir fıkra Yumuı:t—ı_ alix gibi bir muharrir bir gün vapurda yanın da aturanın gazereden kendi roman: gu okuduğunu görmüştü. Muharrir duramadı, sordu: — Çok güzel! — Muharriri benimi — Ya siz misiniz, müşerref oldum. İsminiz.. sının altında yazılı. — Onu hiç merak etmemiştim, Muharrir şaşırmıştı: — WVallahi bana garib geldi, İsisanı okuduğu bir romanın muharyririmin adını bilmek istemez mi? — Niçin istesin, siz hiç yumurta al- j : İ İ | ; : : İ i î : : ğ İ | | A Bir insanın mahiyeti hakkında hükiüm vermek için görü- müşüne bakmak küfi değildir. Asil ruhunun deririliğini gör- “mek Jâzımdır. En korkünç adamlar da içlerinin, dişlarının bir olduğunu söyliyenler arasında bulunur. SAAAAAANAA A Gazetelere tefrika de roman yazan : — Bu tomanı nasıl buluyorsunuz? — RomamPu okuyorsunuz, nosıl is-$ t©ümi bilmezsiniz. Romanın serlevha- $ madınız mı; bir yumurta alıyken, o i yumurtayı hangi tavuğun yumurtla- | muş olduğunu bilmek ister misiniz? - İ| Nrelenmaaküelireki ği ni? Altı aylık çocuk Canbazlık Öğrenlyor Babası gibi gürbüz ve kuvvetli olan ço- cuk ta, daha gimdiden iki kişi tarafından tutulan bir bastonda gördüğünüz hüneri 'apmaktadır. .« Dünyanın en kısa boylu adamı 80 yaşında öldü Dünyanın en küçük adamı olan A - sım ismindeki Yugoslavyalı cüce Kalp köyünde ölmüştür. Bu cücenin boyu 99 “ santimdir, fakat buna mukabil yaşı 80 i |' bulmuştur. Daha evvel kendisinden iki santim yüksek olan kardeşi 60 yaşında olarak ölmüştü. İkisinin de ablası, fa- kat daha kısası olan kadın da Bl yaşın- da hayata gözlerini kapamıştır. İngiltere kralı Pariste Fransızca nutuk söyliyecek İngilterede uzun müddet müzâkere Londra ile Lartlehampton arasında işle-| mevzuu olan bir mesele vardır: Kral ve mekte olan elektrik trenlerinde yeni bir | kraliçenin Parisf Tesmt ziyaretlerinde bir dostluğun mümkün olduğu her nok-| (Bar-Wagon) ihdas edilmişlir. 16 yolu- | Majeste kral nutkunu ingilizce mi, yoksa cuya servis yapabilecek bu bar vagonu, fransızca mı söyliyecektir? Nihayet, kra- büyük rağbet kazanmaktadır. Wagon-restorantların — modası geçmiş sayılmaktadır. İSTER İNAN, musınız? Ve geçinmek için nasıl bir san'at ve medlek tuta- caksınız? tarzında bir sual sormak ve alınscak cevabları l yazıları ile imzalatıp muhafaza etmekte fayda vardır. Niba- yet vatan hainlerinden geçmişe aid sual sorulmaya hacet ol- masa bile bundan sonra nc yapmak istediklerini daha İlk günde tesbit etmek umum! emniyetin mürakabesini üzerle- Tine almış olanlara bir hak olduğu kadar bir vazifedir.» Bu satırları yazan meslekdaş âkil, kâmil, çok düşünmeden söylemez bir zattır. Buna rağmen bu defa meydana attığı tekliften ameli bir netice çıkacağına, hele her kalada gizli olan düşünceyi dudaklardan çıkarmanın imkânı bulunaca- Bina biz inanmadık, fakat ey okuyucu sen: İSTER İNANMA! lin ber iki resmi nulkunu İzansızca ve- Teceği anlaşılmıştır. Kral ilk nutkunu 19 artık (temmuzda, ikincisini de 20 temmuzda söyliyecektir, İNANMA! Sözün Kısası İstidad falı xK İ Dün öğrendim: Bundan sonra liseyi bitiren talebe pedagoji enstitüsüne gidecekler; ora - da onların hangi mesleğe kabiliyetleri olduğu anlaşılacak.. Kimine; — Sen Tıb Fakültesine gir! Kimine: — BSen dişci Mektebine giri Diyeceklermiş. Doğrusu bu işi beğendim. Hattâ ak- hma şöyle bir fikir geldi. Kendi ken « dime: — Bu işi ben de yaparım! Dedim. Bu o kadar güç olmazdı, Bir yer kiralardım. Gazetelere ilân verir « dim: «Çocuklarınızın ne olmaya istidad « ları yardır? Öğrenmek isterseniz.. fi « lân müesseseye müracaat ediniz.» Hem ben daha ileriye gider, —yent: yürümeye, konuşmaya — başlamış ço » cuklar hakkında da söz söyliyebilir » dim. Meselâ dört yaşında bir çocuk getir- diler değil mi? Çocuğa Gözü bavada mı: — Buü çocuk şoför olacak! Derdim. Eğer çocuk ikide bir saçma sapan sözler söylüyorsa: — Edebiyat —derslerine “ ehemmiyet verin, şair olur. Hükmünü verirdim. Eğer çocuk sus, dedikleri halde sus- , güzel konuş dedikleri halde hiç — Bu çocuk bir radyo merkezi idare edebilir. Der işin içinden çıkardım. Çocuğun yaptıklarına dikkat eder - dim. Masamın üzerinden bir kâğıd a - lır, kâğıdı eğri büğrü hiç bir şeye ben- zemez bir şekle soktuktan sonra, tek - rar masaya koyup: — Bak ev oldu! — Oğlunuzun istidadı belli.. Bir mi- mar olacak, Ve mimaride inkılâb yapa- caktır. Der, ve ebeveyni evvelden tebrik e- derdim. d Benim bu fikrime belki gülersiniz.. Şimdi ben de gülüyorum, Ama yalnız kendi fikrime değil, biraz da pedagoji enstitüsüne istidad falı bakdırmaya gi- deceklere gülüyorum. *kk Boğulma vak'alarına karşı tedbir alınıyor Halkın plâjlâra rağbeti gittikçe art- maktadır. Pazar günü Plorya plâjlarında yetmiş bin bilet . Bu yekün şimdiye kadar ilk defa vakidir. Banyo mevsiminin hararetli bir safha- ya girmesi üzerine denizde boğulanlarım da sayısı artmağa başlamıştır. Emniyet Müdürlüğü boğulma hüdiselerini — önle- mek için esaslı surette faaliyete geçmişe — tir. Açıkta denize girenler yakalanmak- ta, plâj ve bavyolarda yüzenlerin denize açılmamaları temin olunmaktadır. GüneünesAöüLErAAEEERASENSELERAEEALERE A SASAEreRA N EEREELAN. TAKViM