© Çink havaya üflediği sigarasının du - anlarını gözlerile takib ederek, bir taş "bebek gibi boyalı sevgilisini dürttü. Ö - “nündeki kadehi bir yudumda yuvarla » İdıktan sonra hafifçe öksürdü. Konferansı Da devam etti: 1. — Yavrum, insan oğlunu tâ ciğerinden “okumak için benim gibi beş sene kodes- te yatmalısın. Orası, başka bir âlemdir. Di Mesen de, dilemesen de, binbir türlü in- şanla haşrü neşir olacaksın. Muhabbet # kaynatacaksın. Ancak o zaman herifçi Çoğluile bağdaşabilirsin.. işte orada iken #Pinki isminde bir delikanlı ile ahbab ol- duk. Mübarek zampara mi zampara. ka- #dın olsun da ne olursa olsun. Can vere- "cek. muhtelif yerlerden kalk gidelim et- tiği birçok incik boncuklar yüzünden, Syani senin anlıyacağım mücevherler yü- zünden, kodesi boylamış, az buz şey de “Son Posta, nın Hikâyesi umazsunumazzmuu EVDEKİ PAZAR 1 Ii Çe İ777 İbrahim Hoyi a RE NA Eş > Tevmuz 5 N AİT Vekâletinden: Eksiltmeye konulan iş: 1 — M. Kemalpaşa deresinden Karacabey ovasının sulanması için yapılmcak inşaat keşif bedeli 335051 lira 87 kuruştur. 2 — Eksiltme 15/7/938 tarihine rastlıyan Cuma günü saat 15 de Nafıa Vekâ. leti Sular Umum Müdürlüğü su eksiltme komisyonu odasında kapalı zari usu- lile yapılacaktır. 3 — İstekliler eksiltme şartnamesi, mukavele projesi, Bayındırlık işleri genel şartnamesi fenni şartname ve projeleri 16 lira 75 kuruş mukabilinde Sular Umum Müdürlüğünden alabilirler, 4 — Eksiltmeye girebilmek için isteklilerin 17 152 lira 10 kuruşluk muvakkat teminat vermesi ve 100 000 liralık Nafıa su işlerini veya buna muadil nafış işle- rini taahhüd edip muvafiakiyetle bitirdiğine ve bu kabil nafıa işlerini başar. makta fenni kabiliyete dair Nafia Vekâletinden alınmış müteahhidlik vesi- kası ibraz etmesi, isteklilerin teklif mektublarnı ikinci maddede yazılı saatten bir saat evveline kadar Sular Umum Müdürlüğüne makbuz mukabilinde verme- leri lâzımdır. Postada olan gecikmeler kabul edilmez. (o <1962. o 43794 Çüevlet Demiryolları ve 1.manlirı işletmesi Umum idaresi ilânları | Muhammen bedeli 2672 lira 50 kuruş olan muhtelif mikdar ve eb'adlarda kır- mızı ve yeşil adi bina camı, duble süt beyaz cam ve tel örgülü cam 15.7.1903 Cuma günü saat 10,30 on buçukta Haydarpaşa gar binasi içindeki Satınalma ko- misyonu tarafından açık eksiltme ile satın alınacaktır. Bu işe girmek isteyenlerin kanunun tayin ettiği vesaik ve 200 İira 44 kuruşluk muvakkat teminatlarile birlikte eksiltme günü saatine kadar komisyona müra- “değil hani.. binlerce papel.. neyse müd- 'detini bitirdi, kanuna da uydurdu, çıktı. “Bendeniz, oralarda misafir iken voliyi ta- sarladım. Sen aklıma geldin. Hakkından belirsin, diye düşündüm. Deyzi dudağını büktü, sordu: ( — Yani, köprülük. işi bana mı düşe - « feek7, Pinkinin mücevherleri nereye sak - Tadığını mı bulacağım?.. © Çink, koltukları kabara kabara sev - » Çgilisini süzdü: i — Yavru, diye keyiflendi.. haltetmiş © İsana aklı kısa diyen. Sen, allâmesin be! * ; Çink meseleyi açtı. Pinki, bu hapisha- ne dostile pek anlaşmış onu sır yoldaşı ıipmış imiş, O kadar ki, içtikleri su ayri “ gitmez olmuş. Günün birinde de, etraftan fçaldığı mücevherleri gayet emin bir yer- i ide sakladığını, fakat nerede olduklarını i bir türlü söylememiş. İşte Deyzinin vazi- fesi burada başlıyormuş. İlk önce «aw (ile tanışacak, ne yapacak edecek, onu Ktongaya düşürerek, kendisine bağlıya - cak; kendisi ona âşık rolü oynıyacak, böylelikle mücevherlerin nerede olduk- ları arlaşılacakmış. Bir erkânıharb cid- "diyetile bunları söyliyen Çink: ; İ — Hattâ, avelle evlenmek bile lâzım fgelse aldırma, Maksad taşlara konmakta... i * © İlk buluşma, ustalıkla başarıldı. Çink bâllem etti, kallem etti, Pinkiyi bir lo - "kantaya götürdü. Daha ilk kadehleri to- Pratarmamışlardı ki, yanlarından süzü » “lerek geçen ve Jokantadakilerin bakış - larını üzerinde toplıyan bir sarışını gö- xen Çink, sanki şaşırmışcasına: | — Vay canına, bu piliçi ben tanıyorum. (Burada ne işi var?.. Çok alçak gönüllü - dür hasbam,. Pinki tanışmak ister misin?. dedi ve cevab beklemeden salonun ileri- | “sine doğru salınarak giden genç kadına F "seslendi. Takdim merasimi hiç te uzun £ (sürmedi. Deyzi, Pinkinin suratına ba - jKacak oldu. Az kalsın öğürecekti, Dünya- sakalet namına ne varsa, bu adamın «— Bu sabah çaldığım bütün mücevherleri sahiblerine geri verdim!» yüzünde toplanmıştı. Paradan da, puldan da vazgeçmişti. Uzun uzun Çinki süzdü, Çink kaşı gözile, dayan diye işmarladı. Belâlısından körkan Deyzi, gönülsüz gö- nülsüz Pinkiye gülümsedi. Yavaş yavaş| açılarak kahkahalar savurdu. Çinkin del Allahtan istediği buydu. Bir bahane bu- larak onlardan ayrıldığı zaman, birinci kısmın sonu da bitmişti. * Bu, kolay bir iş olmadı. Daha doğru - sunu İsterseniz biraz da can sıktı, Pin- ki hırsızlık olunca kartal kesilirdi ama, kadın meselesinde hiç te usta bir Don Juan, ne bileyim Kazanova çıkmadı. Deyzi, Pinkiyi tahrik etmek, cesaret - lendirmek için her çareye baş vurdu, Fa- kat olmadı. Pinki, eski zâman âşıkları gi- bi eflâtun! bir sevgi ile bunları karşıladı. Sevgilisini, sinemaya götürdü, ve önün elini tutmaktan ileri gitmedi. Arada s1 - rada da, kızara bozara ona dondurma 15- marladı. Deyzi, bıkmıştı. Böyle abdal, saloz bir herifle vaktini boşuna geçirmekte ne mö- na vardı?.. Aç gözlü Çink, sevgilisinin bu niyetini duyunca, gene şeytanet dolab- larını kurdu. Ağzından girdi, burnundan çıktı, — Hiç merak etme, yavru, dedi. Pin - kiyi bu sabah gördüm. Artık karar ver - miş, sana bugünlerde evlenme teklif e - decek. Eh. artık o zaman kekâ!.. Mücev- herlerin yerini bulduk mu, ver elini Pa - ris, Londra, Asya, Çin maçin... dedi. — İnşallah!.. * Çinkin dediği doğru çıktı. Aradan bir kaç gün daha geçti. Üç sinema ve iki dondurma ziyafeti faslından sonra, Pinki, Deyzinin elini tuttu ve kekeliye keke - liye: — Dinle, nazlım.. dedi. Sana bir şey söyliyeceğim. Sen dünyanın en güzel kı- zısın, hoşuma gidiyorsun. Ve sana teklif etsem ki... — Yani, yani benimle... — Evet canımın içi, benimle evsenir #nisin, karım olut musun?.. dedi. Deyzi, bir anne şefkatile koca bebeğini öptü. Bundan aşırı derecede helecanlanan Pin- ki, coştu: Seni mes'ud edeöeğim. Dünya- nın gıbta edeceği bir kadın yapacağım. Yalnız, yalnız vaktile başımdan bir ka- za geçti idi. Kodeste kalmıştım, dedi. — «Yalan söylüyorsun». sen mi hapse girdin? — Evet ben. vaktile, şeytana uymuş, bir kaç parça mücevher çalmıştım. Ve son çaldıklarımdan yüz bin dolarlık mü- cevheri bir yere sakladım. Sana da bunu itiraf etmek istedim. Deyzi, sevincinden neredeyse olduğu yerde zıp zıp sıçrıyacaktı, Kendisini muazzam bir İransatlantikte enginlere açılmış gördü. Dalga geçmenin sirası des ğildi. Hemen, toy âşığının boynuna sa * rıldı; ve: — Seni görünce, kanım kaynamıştı, İş- te ideal bir erkek, demiştim. Şimdi bek seninle ne mes'ud olacağız. Yuvamızi kendi ellerimle kuracak, düzelteceğim, artık, o sakladığın mücevherleti de yav - runa verirsin, elbette.. böylelikle her han- gi bir fena ihtimalden, çalınmak korku- su kalmaz. dedi, Pinki, kavuştuğu saadetin hazzile sı - rıta, sırta cevab verdi: — Fakat, Deyzi yavrum.. hikâyemin, sonunu getirmemiştim. Lekesiz hayatına, tertemiz, âdeta yeni doğmuş bir insan gibi karışabilmek için bu sabah bütün © çaldığım mücevherleri asıl sahiblerine geri verdim!!., Mark Hellinger YARINKİ NÜSHAMIZDA: Son mektub. İngilizceden çeviren: Neyyir caatları lâzımdır. Bu işe ald şartnameler Haydarpaşada gar binasındaki komisyon tarafından parasız olarak dağıtılmakladır. (4089) di, REFİK BAŞARAN'ın En son şarkılarını KOLUMBIYA Plâklarında (arayınız. İstanbul deniz ticareti müdürlüğünden: Amasra limanında mağruk Şahin ve Rize vapurlarının çıkarılarak limanın te. mizlenmesi kapalı zarf usulile eksiltme ye konmuştur.. İhâle 7 temmuz 948 Perşembe günü ymuvakkate olan 1253 lira 25 kuruşa aid saat 16 da taliblerinin yüzde 7,5 teminatı makbuz veyâ banka mektubile mezkür gün ve saatte Galata deniz ticareti müdürlüğünde komisyona Ve şartnameyi gör- mek is mlerin idare şubesine müracaatları ilân olunur. 43701» Baş, diş, nezle, grip romatizma, nevralji, kırıklık ve bütün ağrılarınızı derhal keser. İcabında günde 3 kaşe alınabilir. Adalar malmüdürlüğünden : 8.7.9388 Cuma günü saat 14 de satılacağı ilân olunan Heybelisda Cebel yeni Akçakoca sokağında 5 sayılı evin satışı nur. o (4187) ayni gün saat 11 de yapılacağı dân olu- Emniyet Sandığından: Kasa ve gişelerimiz aşağıda gösterilen saatlerde açılıp kapanacaktır. Adi günlerde saat 8,30 dan 12,30 a kadar. Cumartesi günleri saat 8,30 dan 1130 a kadar. (4158) P, T. T. Fabrikası Müdürlüğünden : Bir dökümcü ustası almacaktır. İsbatı İsteklilerin 15/Temmuz/938 tarihinde için mezkür tarihte bir istida ile Fabrika Müdürlüğüne müracaatları, ehliyet edene 200 kuruşa kadar gündelik saat 14 de yapılacak denemeye iştirak «4092, Son Posta sdehi tefrikam : 11 | e İ | ayben ini Teni kız teni gibi tatlı idi. İlk| Klasker esvabını giydiği gün vücudü l iyara olur, daha çocuktur, kumaş vücu- İ “dünü yakacak diye içim sızladı. Ana- “miz, babamiz kalmamıştı bizim... Ah İ Übenim kardeşim... Ondan başka bir (kimsem kalmamıştı benim... VE Şimdi gözlerinden yaşlar teker, te- | akıyor... Düzgün çizgili güzel yü- üstad bir fırçadan çıkmış bir ağlı - ip Meryem tasvirine benziyordu. Ba- (işının etrafını çevreleyen siyah çarşaf (fonun yüzünün matem ifadesinin bir li ülemmimi idi. LX — Ne serpildi sonradan o üniforma- (inin içinde.. ne büyüdü. Ne heybetli ol- İ ii. Sigara içilse odada öksürürdü. Ara- #da bir cepheden döndüğü zaman, onu | Kkucakladıkça en fcna cins tü- ün koktuğunu duyardım. Hattâ iki ğı sigaradan sarardı. Sakalları Pileşti, göğsü taş gibi, teni bakır gi- i oldu. Sonra... Sonra, bir gün daha beş gün olmadı: «Şehid düştü kar- ğ in!» dediler... Kardeşim, anlıyor BABA- | YAZAN: SUAD DERVİŞ ! başlamıştı. OĞUL Tusunuz?. Kardeşim benim... Anam yok, babam yok, başka kardeşim yok... Bir daha bana başka kardeş verecek, onun gibi bir başkasını verebilecekler yok bu dünyada... Koskoca aslan gibi #skerdi... Kimbilir canı çok yanmıştır değil mi?, Ben hâlâ beşiğinde sakladı - dım ve annem fazla öperse sevdiğim halde kıskandığım bebeğim öldü gibi fena oluyorum, göğsünden vuruldu, di- yorlar. Öleceğini anladı mı? Ne dersi- viz?,.. Hiç yaşamamıştı. Hiç gün gör“ memişti, İyi günü, gençlerin hakkı olan iyi günleri görmemişti kardeşim... Şimdi görecekti. Bu zaferden sonra görecekti iyi günleri, Hıçkırmağa başlamıştı. Ben de ağlı- yordum ve köşedeki ihtiyar kadın da bizim ağlaşlığımızı görünce ağlameğa Gene en evvel siyah çarşaflı kadın kendini topladı: — Oğlum bilmiyor dayısının şehid olduğunu, dedi. Onlar akran gibiydi- ler.. Beraber oynarlardı iki arkadaş gi- bi... Çarşafının pelerinile gözlerini sildi. göğsü hâlâ hiçkırıklarla inip kalkıyor” du: — Kocam yaralı imiş, dedi. Şimdi ne korkuyorum onu da kaybetmekten.. ya onu da kaybedersem. Ben ne olu - rum.,. nasıl yaşarım? Nasıl aklımı boz- mam, Nasıl, yavrumu büyütürüm? Bu ara çocuk yanımıza geldi: — Babam iyileşince muharebe de bilmiş, tamamile bitmiş olacak değil mi anne?.. Babam fabrikaya mühendis 0- lacak değil mi?.. — İnşallah çocuğum. — Şimdi ağır değilse alırız onu has- taneden bizim evde bakarız ona.. dayım da döner... Genç kadın gene hıçkırdı. Çocuk: — Ağlama anne! dedi. Bu kadar se- ne sabrettin, tam sonuna geldik şimdi ağlıyorsun. — Takatim tükendi yavrum. — Sen babamı çok ağır yaralı zanne- diyorsun, ondan ağlıyorsun.. ama be- nim içime doğdu. Anne ben bilirim, ba- bamın yarası çok hafiftir. Onu alaca- ğiz... Beraber Ankaraya götüreceğiz. Çocuğun mühendis demesi birden - bire içime garip bir endişe getirdi, — Babanız mühendis mi? dedim. — Şimdi tayyareci dedi. Ama eski- den mühendismiş. Tabii muharebe bi- tince gene mühendis olur. Birden annesinin çarşafının önünü açtı, Altın bir zincirin ucundaki bir madalyonu çekerek: — Bakınız.. bakınız". dedi. Madalyonun üstünde bir erkek resmi vardı, Sarışın bir adam olduğu belli idi. İnce bir burnu, ince dudakları, kal- kık kaşları, dalgın, dalgın bakan iri gözleri vardı... Daha fazla Anglosak- son tipinde idi. — Babanız mı? dedim. — Hayır dayım, dedi. İşte babam. Madalyonu birdenbire çevirdi. Ma - dalyonu çevirdiği zaman nasıl bayıl « madım, nasıl bağırmadım? Ben de bil- miyorum. Belki de sesim gırtlağımda düğümlendi besbelli. Bu resim... Tabii anladın Mürvet! Bu resim önun resmiydi. Onun, Neca- tinin resmi,.. Küçük erkek çocuğu an- nesinin göğsündeki madalyonun üs - tündeki resimleri öpüp duruyordu! — Babacığım.. babacığım. seni öyle göreceğim geldi ki. muharebe bitti. hiç ayrılmayız artık. babam. babam canım... Bilmiyorum Mürvet. neler hisset - tim, neler düşündüm o anda bir şey- cikler bilmiyorum: Kendimden geçkin bir halde idim. Çocuğa bakıyordum. Kadına bakıyordum, Bu kadının ve bu çocuğun mes'ud olmağa hakları vardı Benim onları bu saadetten mahrum et- meğe hakkım yoktu. Fakat inkâr edilmiyecek bir şey varsa o da, benim de bir saadeti haket- miş oluşumdu. Gençliğimin ateşli senelerini yalnız bir ideale vakfetmiş- tim, İşimizi başarmıştık. Şimdi, ben de kendi ufacık benliğimin saadet arzula- rını tatmin edebilirdim. imin bir tek hayali ol- muştu, Gençliğin hakkı olan kahkaha eğlence, raks, şarkıyı bilmiyordum. Ha- yatımı bir milletin hayatına bağlamış- tım. Korkulu, gizli, tehlikeli günler içinde kapkaranlık ve korkunç günler içinde bir güneş gibi kalbime doğan bu aşktan başka ışık görmemiştim. Ona yazmamış, bana yazmıştı. Beni ordu. Beni istetiyordu. O da beni istiyordu. Beni ona tercih ettiği muhakkaktı.. Bir el omuzuma vurdu ve bir ses: — Hareket ediyoruz; dedi. Başımı kaldırdım karşımda Lem'i vardı: — Ne o rahatsız mısınız? diye sor - du. — Evet rahatsızım, dedim. Gitmesek, bugün burada kalsak olur mu?.. Bura- da kalacak bir yer var mı? O, etrafına bakındı galiba. etrafına bakındı ve: — Kalabiliriz, dedi. (Arkası ver)