11 Eylül 1941 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 3

11 Eylül 1941 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 3
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

SER VETİIFUNUN Sahibi ve mileasisi A. İhsan Tokgöz Neşriyat Müdürü : H. Fahri Ozansoy Fiyatı 15 Krş. UYANIŞ SİYASİ — EDEBİ — İLMİ —SOSYAL— HAFTALIK GAZETE o Kuruluşa 1891 ya 51 — car 90) No. 2351 Telgraf : Servetifünun İstarbal Toleton: 21013 1 Eyl 194) Perşembe MAFT A HA S B I HAL İ Dünya muharebesini tahlil — Muharebeyi doğuran ruhi ve menfaat sebebleri — Bir kaç karış yeri ekmeğe uğraşırken bir kaç bin karışı yakmak — Değirmen- dereden deniz yoliyle Istanbula gelirken kırların denizin memleketin süküneti, (Kim aldanıyor) sorlevhası altın- da 2 Eylâl 941 tarihli Jurnal Dö Jonev'den lercilme ediyoruz : Jan Jak Ruso'nun bir sözü vardır. Dün akla yatmayan şeyler bazı vakit ertesi günün hakikatleri olur. Vakıa akla yatmayan şey demek umumi kanaate uymayan hareket demektir. Bugün cereyan eden vak'alarda öyle bir manzara ver ki umumun kanaatine uyma- yan şeylere muhalif olan « Para- doks >» hareketler aklı selime de mubhelif oluyor. Bunları dimağ ka- bul etmiyor. Hulâen insanlık his- siyatının en sade köşelerinde bile yer verilmiyor. Fakat ne yazık ki bütün bu uygunsuzluklara rağmen bu türlü paradoks hareketler gü- nün hakikatleri oluyor. Neler gö- rüyoruz. Birçok birbirine zid ha- reketler ve divanelikler ve ihanet- ler. Güya bütün bunlar gelecek şamanlarda sulhu, rahatı, huzuru ve fazileti temin için yapılıyor... Memleketlerin hemen hepsinde muharebe yangın ve yıkımlarının çıkması ve bu yüzden envaı karı- şıklık, sefaletler ve cinayetler ikâı istikbalin rahatı namına oluyor- muş. Birbirlerine candan düşmau olanlar kemşularını ezmek için birbirlerinin kucağına atılarak sar- maş dolaş oluyorlar. Dostluklar çö- zülüyor, dostlar birbirlerine düç- man gözile bakar olüyor. Bir ta- rafta bir kitle halkın yiyecekleri yok ediliyor. Diğer tarafta yine o kitli halka yardım için ianeler &- kıymetini bilelim çılıyor. Hastahanelere ilâçlar ve hasta bakıcılar gönderiliyor ve ayni zamanda bu insanlık müesge- selerine bombalar yağdırılıyor... Bir takım adalar birkaç karış yeri daha ekeyim de yiyecek yetiş” tlreyim, çocuklarım aç kalmasın diye uğraşıyor; öbür tarafta başka bir gürüh kuvvet binlerce hektar topraklar üzerinde yetişmiş mah- gulleri yakıyor, yok ediyor. Bir hastahanede yüz kişinin hayatını kurtarmak için doktorlar son de- rece emekler sarfediyor, öbür ta- rafta kimyahaneler içinde âlimler yeni icatlarla yüz binlerce adamı öldürecek tahrip vasıtası bhazırlı- yor. İnsanlık dünya kuruldu ku- rulalı bugün olduğu kadur çalışıb yorulmamıştır, terleyip kan kus- mamıştır ve neticede kendinin helâk olduğunu görüyor ve malh- rumiyetlerden kurtulamıyor. La- roştukolt vaktile farkında olma- dan kendini aldatmak ne kadar kolay ise belli etmeden başkalarını aldatmak ta o kadar zordur demiştir. Bütün bu içinden çıkılmaz girdap- ların bir tek kurtuluş yolu vardır, oda ahlâkı ve vicdanı tanzim. Ne kadar yazık ki gelecek n&- sillerin evlâdlarına tarih dersi ve- renler bu zamanı çok tenkid ede- cektir. “> Dünya faciasını felsefi ve tarihi görüşle tahlil eden bu satırları Değirmendere iskelesinden kalkan Mersin vapurunun güvertesinde İy- Iâl güneşinin tatlı ışıklarile 1s1ın&- rak ve karşımdaki zümrüd dağla- rin sonbahara malısus muhtelif renklerini geyrederek okudum. Kar- şımdaki üzüm bağları kestane ve fındık bahçelerinde derin bir sü- kün ver, Yamaçların kenarlarını dolaşarak yeni açılan İzmit Kara- mürsel şosesinde Türk evlâdları çalışıyor. Bu şose bu kış olmazsa bile her halde gelecek yaz İzmiti Karamürsele Yalovaya ve Bursaya bağlıyasaktır. Tabiatın yarattığı en güzel dağlar, dereler ve denizler burada toplanmıştır. İçinde bulun- duğumuz Mersin vapuru denizin parlak suları üstünde akıp gidiyor. Ne mutlu bize ki dünyanın ate- şinden fecaatinden birbirini alda- tan boğan ve ezen muhitlerden uzaktayız. Yazımı bitirmeden size bir tatlı fıkra daha söyliyeyim: Vapura binerken Değirmenderede- ki evin kümesinden altı tane taze yumurta almıştım, onlar yanım- daydı. Elimdeki gazetede dahi şu satırları okudum: Eylül birinden itibaren İgviçre- de ber aileye haftada bir yumurta verilecektir, Nasreddin hocanın hikâyesi ak- lıma geldi. Eve getirdiği peyniri şişeye koymuş. Çocuklar; şişeyi dı- şından yalayın da peynir çabuk bitmesin demiş. Yumurta hikâyesi de hocanın peynirine bensiyor. Bir aileye haftada bir yumrta tahsisi Nasreddin hocanın hikây etle! an- dırıyor. Ahmed İhsan TÜKGÖZ İ iü

Bu sayıdan diğer sayfalar: