S o n (GC Ee ca EMMANUEL BOVE'DEN: HALIiD FAHRIi OZANSOY b — 39 — Matemli âileye gelince, tetkiki eğlenceli idi. Kuv- vet ve nizamın makumı ad olunan bu mahalde bu Aile adedi temsil ediyordu. Mamafih bu ittirataızlığı farketmekle beraber, kendilerini, garip bir duygu ile daha zayif hisediyorlardı. Burada yalnız bir sı- ranın üstünde uyuyan iki zabıta memuru ile dört &zadan mürekkep olan bu âile vardı. Bu vaziyetten çıkan müvszenesizliği bunların vaziyetleri ifşa etme- de idi. Yüksek sesle konuşuyorlar, kendilerine bir ehemmiyet veriyorlardı. Fakat kapı açılıp ta içeri- ye ceketinni düğmeleri çözülmüş ve yarı uykuda bir polis girdiği zaman derhal susuyorlardı. Ancak yarım saat bekledikten sonradır ki, Hall hamalı ile Arnoldu komiserin odasına soktular. Bu elli yaşlarında, fakat genç görünmeğe çalışan bir adamdı. Başlıca meşguliyetinin, mesleğini &ırf bir heves için yaptığı hissini vermek olduğu pek belli idi. Polisler ona, memurların nazarlarında gö- rülmesi mutat olan hürmetten büsbütün başka bir hürmetle bakıyorlardı. İçlerinden biri ona bir yas- tık götürdü. Bir diğeri sıgara tablasını boşalttı. Bir başkası da yazıhanenin üstüne gümüş bir kadehle bir surahi su koydu; sonra çekilmezden evvel, şüp- hesiz çok zaman önce ve bir defaya mahsus olarak komlserin anlattığı tarzda pençereyi yarı açtı. Şevkle bir sıgara yakup ilk nefesini çeker çek- mez uzun uzun markasına baktıktan sonra, komiser ağzını açtı ve birkaç dakika dumanın kendiliğinden dağılmasını bekledi. Soora, bir fikir edinmek için dinlemeğe muhtaç olmayan yüksek mahlüklardan biri olan bu adam, derin bir dikkatle iki adamı te- maşa etti. Mamafih bu tetkik, hiç bir suretle böyle bir zekâya şahadet etmiyordu. Mülâyemetle ; — Mes'ele nedir f Diye sordu. Basit zekâlı bir adam olan hall hammalı, böyle veziyetlerde daima ilk olarak konuşmak lâzım geldi- ğini sanıyordu. Daha Arnold ilk kelimeyi söyles meğe vakit bulmadan, kendisi, küğük kahvehane sahnesini anlattı. Bilhassa herhangi namuslu bir adamın kendisi gibi hareket edeceğinde, çünkü de- likanlının bu kadar cömertlikle masanın üstüne fır. lattığı paranıu çalınmiş para olduğunda ısrar etti, Komlser, ona, bu paravı müsadere ermek için bn şüphenin kâfi bir sebep etmediği ve © zaman bir polis gağırsaydı bunuu daha muvafık olacağını işaret etti. Hall hammalı : — Bu benim kat'i kararımdı. Dedi. — Meamefih, sizin yaptığınız gibi bu hareketi uzun müddet sürüncemede bırakmakla, bu parayı daha şiyade kendinize mal etmek istemişsiniz gibi geliyor. Hall hamalı buna benzer bir makgadın asla aklına bile gelmediğine yemin etti. Arnold o âna kadar dudaklarını birbirinden ayırmamış Komiser- de kendi hakkında bir nevi gempati hisetmişti ve tamamile onun &dalet fikrine teslimiyetle bu semp tiye daha fazla lâyık olmağı mahirane bir hareket bulmuştu. Komiser : — Bu parayı bana verir misiniz Dedi. Bir lâhza tereddütten sonra, hall hamalı, söyle- ne söylene itaat etti. Komiser, banknotları ele ge- çirir geçirmeğ, bu defa Arnold'a hita pederek ayni notla devam etti: — Yalnız size iada etmem pek tabildir. Mamafih anlarsınız ki, bu paranın nereden geldiğini size sor- maklığım da ayni suretle pek tabiidir. — Devamı var — keder İhtiyar kadını terk ettim. Bizi bahçeye kadar geçirmek için gayretler sarf etti, Yeğeni, sevimli genç bizi şe- hirde dolaştırdı. Eski bir kule vardı, ona “Tour aux Puces, Şarlken zamanından kalmış. Kulenin resmini çizdim. Bombardıman tahribatını mettim. içinde TeB- M. François bizi belediye da- iresine götürdü. Babamın portresi bulunan salo- nun, dört duvarını çizdim. Yanda bir halk bahçesi vardı. Resmi yaparken dışardan ço- cukların Marseyez'i söylediklerini işitiyordum. François'a : — Bu, fena Prusyalı yapacak onları dedim, Sokaklarda beni selâmlıyorlar, bana bakıyorlardı. Gözlerim yaş- larla dolu, geçenlere şöyle diyor. dum: — Sâkin olunuz. Sizi kurtara- cağız. Ya siz düşmandan kurtulacak- mnız. Ya da Fransa, Fransa ol- makdan çıkacak... Oktay AKBAL 201— — 4anServetifün 435 : ba RM