dn mem e ll ni terkederken dübbüekber zayıf lir pırıltı ile yanıyorda, Çocuk, Dumitru amcanın âra- basını bir cenaze alayının arkasın- dan gider gibi takip etti. Ve bu ümlitsizliği içinde, yirmi adımdan sonra, otlar üzerine seril- itiş olan hayvana dönerek onun ebe- di olarak kapamış olan gözlerini de- licesine öptü ve bimbir defa okşa dığı çenesini gözyaşlarıyle ıslattı. Ve sonra «geri - geri» yürüyerek kendi ile «insanın en &sil fethi» arasında meşafenin gitgide büyüdü- günü fecaat sahası yok oluncıya kadar seyretti. Cenaze alayı şimdi diken, güven ve çalılık dolu ormandan geçiyordu. Sabahın karanlığında kurbağa, bülbül ve isketelerin sesi uyuyaka» lıyordu. Fakat henüz onlar ahengi tamamlamadan saka, ispinoz ve ke naryalar yarıda kalan konsere de- vam ederek sabahın taze ve temiz havasında Allaha gönderdikleri du- aları ve hoş gevezeliklerile etrarafı garkediyorlardı. Semada ve yerde, hayat tabii geyrine giriyor samimi şarkılar yük- gelip insanı saadete çağırıyordu. İhtiyar Dumitru'nun yolu, ağa- beyisi zengin Angel'in meyhanesi önünden geçiyordu. Yorgunluğunu gidermek için bir bardak içmek üze- re buraya ugradığında Angel çoktan kalkmış işine bakıyordu. Yeni traş olmuş, saç ve sakalını taramış, kol- larını sıvamış bir öte : bir beri ko- şarak içkilerini hazırlıyordu, Dumi- ru dükkâna bir otomat gibi girdi. Miyop Angel kardeşini bir şarkı mırıldanarak karşıladı, fakat onun yüzünü toprak renginde ve elbise- lerini kanlı görünce ürkerek geri çekildi: — Ne yaptın, betbaht? Adrian ağlıyarak meyhanecinin kucağına atıldı: — Atı... öldürdü... dayı... Sıranın üzerinde oturan köylü tasdik etti: — Evet, atı öldürdüm... Angel çocuğu okşadı ve kanaat getirmek için dışarı fırladı: arabada sağdaki kayışı boş ve başını keder- le iğmiş tek atı gördü. Ağır adımlarla, solgun, tek keli» me öylede döndü, erik rakısı koyarak kürdeşiylü beraber içti..... Bu ona İsiitiin geçenleri kısaca anlattı ve: — İşte... dedi, Benim kaderim böyle... Hiçbir zaman artık böyle Geceleyin bacalara Takılan aya seyahat? Nerde tahta otile Nerde kaleler, hazineler; Muti, kurşun askerlerim, Nalları altın tahta at, Hayret dolu eşya, resimlerim, Tahta at Nerde dua eden ellerim? Dalları rüya veren zaman, Memleketler fetheden kahraman? Büyük şehirlerle büyülü, Şehirlerle büyür sancım. Bacalardan tüten bir duman, Kuşlarını kaybeden ağacım. Bana mevsimler vâdedin; Kuşlarımın memleketine, Köklerim, beni azâd edinl Faik BAYSAL güzel bir atım olmiyacak.. Yedi yaşındaydı... Sonra kanlı ellerine bakarak: —... Onu satın alabilmek için sadece sirke ve misir unu yedim. Onu almak istiyordum... Zebun at- lardan hoşlanmam... 'Augel bütün azametile ayağa kalkarak, ellerini cebine 8oktu: — Dumitru! dedi. Dinle! sana zebun oimayan kendi atımı veriyo- rum... Derhal al!, Diğeri, kederli, gözlerini yerde tutarak mırıldandı; — Senin atını istemem... İyi kalpli Angel bu cevabı bek- liyordu, Dumitri hiçbir zaman on- dan birşey kabul etmek istememişti. Bütün bunlara rağmeniyrar etti : — Haydi, inat etme! benimkini istemezsen sana bir tane satın alı. rım... — Paran sende dursun... — Ne yapacaksın öyleyse?., Ken- dini doyurman için bir ata ihtiya- cın var... Dumitru yorgun bir vaziyette mırıldandı: — Ne mi yapacağım! Peki söy- liyeyim tüfeğime kurt kurşunu dol- dur&cağım... Bir gece bizim çiftlik sahibini, güzel atlı faytonuyla geçer- ken hendekte gözetleyip, beline iki kurşun sıkacağım... İşte bunu y8- pacağım,.. — Ve zindanı boylıyacaksın... — Ve zindanı boylıyacağım... (9) « Baragan dikenleri » romanından parça. 113 — Servetifünun — 2345