Hataydan bir manzara ve izci kızlarımız Kurtuluşunun ikinci yılını kutlulayan : HATAY İki yıl önce, 23 Temmuz 1939 sabahı 21 sönedir Antakya kışlasi üzerinde asılı duran Fran- sız böyrağı indirilerek yerine Türk Bayrağı çekilmişti. Dürüst Türk siyasetinin bü- yük zeferlerinden biri olan bu bayram yurdun ber köşesinde tesahüratla kutlulanmıştır. Kurtuluş günlerini çoşkun bir neş'e içinde kutlalayan Ha. taylılar, memleket büyüklerine şükran ve bağlılıklarını pek şa- şaalı bir şekilde izhar etmişlerdir. — Hi inci sayfadan devım — Türkün savaşta nasıl bir yi- git olduğunu Sakarya sularının gesi, Dumlupınarın rüzgârı an- latırken, ne kadar mükemmel bir barış insanı olduğunu Lozan semalarına 8inmiş olan hâtıra lardan görünür. Lozan, büyük ve mukaddes bir mücadelenin sonuna şeref- le atılan bir imzadır. Bize düşen, bu büyük ve kutlu yıldönümün- de o tarihi yapanlara sonsuz şük» ranlarımızı sunmaktır. Dönen yazılar -- İM inci Sayıfadan Decam — Onaltıncı asırda dünyâ edebiyatı müfrit tasannü ve şekilperetliğe gi- diliyorsa da yine zarif ve güzel so- neler eksik değildir. Hususile “Mi- kel Anjelö,, nün soneleri lirizmin en güzel nümuneleridir. Onaltıncı asrin sonunda İtalyan şairleri Fransızların “Tileyat,, deni- len şairlerini taklide başlıyorlar. On yedinci asrın başlangıcında sukut her yerde ayni derecede başlamış- tir. Edebiyat namına boya ve süs- ten bir şey görülmez. Yalnız İtalya değil, bütün Avrupa ayni şe- kildedir. Hikâye —: Hikâyenin menşef malüm olduğu üzere destanlar, ta- rihler, masallardır. İlk devirlerde 120 — Servetifümmn — 2344 tarihi, dini, esatiri muhtelif mevzu- lara ait hikâyeler varsa da bunlar- da bugünkü şeraite göre bir kıy- met aranamaz. Onları sadece ma- zinin karanlığına serpiştirilmiş birer ışık farz edebiliriz. Orta devirde ehli sâlip seferlerine ait veya peri- lere, cinlere, sihirbazlara âit tahay- yül hikâyeler büyük bir silsile teş- kil eder. Tabii bunların da ehemmi- yeti kıymetce ilk devirinkilerden farklı sayılamaz. Asıl hikâye nev'i İtalyada «Bukas> la başlar. Bukas “realist, hikâyenin ilk isnadıdır. Bu da Dante Aligiyeri gibi Floran- salı bir aileye mensuptu. Kendisi “Pariste, doğmuştur, küçük yaşta Floransaya döndü ve sonra Napoli alının sarayında himâye gördü. Nihayet «1340> da Floransaya dö- nerek orada uzun müddet kaldı. Nazım, nesir bir çok eserleri varsa da <Dekamiron» ismindeki iki cilt. lik ve yüz hikâyeden mürekkep e- seri dünyanın en meşhur kitapların- dan biridir. Dekameronun mevzuu şudur : Floransada veba zuhur etmiştir. Bu korkunç hastalıktan kurtulmak için şehir haricindeki şatolardan birine üç asılzade ile yedi kadın iltica ediyor. Günde her biri birer hikâye söyliyerek zamanın ağırlığı- nı ve tehlikenin büyüklüğünü unut- mak ve avunmak havesine düşü- yorlar. On günde yüz hikâye söy- lenmiş oluyor. Bu hikâyeler mevzu itibarile biraz açık saçıktır. Fakat uslübünün zarif inceliği yarattığı tiplerin seciyelerini çok canlı çiz- gilerle göstermesi eserin şöhret ve muvaffakıyetini temin etmiştir. Bu- gün bile beş yüz senelik kalın bir zaman perdesi arkasından bize se- sini bütün vuzuhiyle işittirmektedir. “Bukas,, “1313, de doğmuş “1375,, de ölmüştür. On altıncı a- sırda “Vazedello, isminde bir hi- kâye üstadına daha rast geliyoruz.