No, 2393—347 UYANIŞ 29 -— Bevgime mi? — Bu cürmü, bu kadını ça- murdan kurtarmak için işlememiş olduğunuza. Suad, kat'i ve inandırıcı bir eda ile rar etti: - Komiser, çalılar kayalıklar arasında nasıl çoğalır- larsa, bunlar de şehrin çamurlu sokaklarında toz gibi kaynaşıyor- lar, Bunların arasından yalnız bi- rini kurtarmak neyi ifade ediyor size? — Sevgiyi... Ama hangi sevgi- yi?.. Odada bir iki dolaştı. Parmak- ları arasında duran Suadin kartı. na baktı, baktı. Sonra yanına 40- kularak birkaç kelime fısıldadı. Cevaba göre aynı kartın arkasina birkaç kelime kaydetti. Bu ad- resti.. Kadının adresi malüm... Sigarasını (yakarken: - Buyu- run... Adliyenin celbine kadar sger- bestsiniz. Dedi. IV Ocakta dilim dilim kızarmış alevler hafif hafif yükselmekte idi. Arkada, uzaklara bakan iki sıra pencereli koridorun camların* dan kurumuş ağaçlar görünüyor. Zaman, #on baharın sonlarına var- mıştı. Hazırlanmış çay masasının yanındaki sedirde bir adam pipo içiyordu, oPencereli koridordan elinde bir çaydanlıkla ihtiyar gir- di. ' — — Ne düşünüyorsunuz? — Göğü. ' — Anlamadım. — Anlıyamazsın.. — Neler göylüyorsun Suad? — Sus, yavaş söyle.. İki kere doğduğumu unutuyor musun? — Unutmuştum, — İki kere yaşamak!. Bunun ne demek olduğunu, niçin olduğu: nu anlatmıştım ben sana. Anam, evlâdının «Ben> olduğunu öğren- memeli. — Niçin evlâd! — Söylemiştim ya sana yar. Âşık bana anam... — Sever ya.. Anan değil mi! — Anam! Anam... Fakat, anam gibi sevmiyor beni. İhtiyar kalbinden vurulmuşa dönerek, sözü değiştirmek istedi: - İki kere yaşamak güzel şeymiş. ihti- — Nereden biliyorsun? — Bızım söyledi. e — Emine nereden bilecek bu- nu? — «3ar'alı zamanlarım kendi- mi bildiğim zamanlardan çok da- ha güzel» diyor. En wres'ud, en bahtiyar anlarını sar'a nöbetlerin- de yaşarmış, O zaman, sevdiği şeyleri rüyasında görürmüş. O za man ona toprak, deniz, gök çok güzel görünürmüş. Suad bakışlarını, piposundan ayrılan dumanlar boyunca uzattı. Sonra yırtılan bir kitab yaprağı hışırtısile acı acı mırıldandı: - Bey- nimi kaybetmek üzereyim... İhtiyar duymamıştı, Halini hiç beyenmediği efendisine sordu: — Nereye bakıyorsunuz! — Göremediğim yere... Sonra hareketini bozmadan; - Emine nasılf Diye Sordu. — Doktor artık ilâçlara devam etmemesini söyledi. Zaten ilâçla- rın da tesiri görülmüyor ki!. Ah İşte bu sokaklarda... çocuğum, bu hastalık kızılı top- rağa gömecek, - Birdenbire » kısın da toprağı çok seviyor. Değdi, — Toprağı mıfl. Ya göğü — Bilmiyorum. Onuu için bir şey demedi. — Eminenin ondan. — Anlamadım. — Anlaşılmıyacak ne vaj? Gö. gün rengi mavi, ilminenin gözle- ri de mavi. İnsanlar malik olduk ları şeyleri sevmezler. Halbuki ben göğü o kadar çok peviyoram ki gösleri mavi de Bütün bu konuşmalarında hf» diselerin yıkıcı ve hasta tesirleri vardı. Gözlerinin siyahında giyou kuliananiara mahsus bulanık bir donukluk bulunmakta idi. Bu sıkıcı, ağır uyuşukiuğu ihti- yar kesti: - Çayınıs soğuyor.. — İçmek istemiyorum. Bu kan rerigindeki meyli içmek tubaf bi? Şey... . )