ğ No. 9228—543 Sa. at UYANIŞ Sırıtan Bir muharrir, bir romancı ya- şadığı mnhitin, devrin hususiyetle- rini aksettiren, efkâr umumiyenin duygularına tercüman olan bir köprüdür. Cemiyetin iyi taraf larını açtığı gibi, fena taraflarını da neşterliyen, kelimelerden vü- cude getirdiği eserlerile, kendisin- den sonra gelecek nesillere bir örnek veren, vesika hazırlıyan odur. Bundan ötürü de, özlü, değerli eşerler yaratan bahtiyar muharrir veya romancı, ilerinin dalma işti- akla Arıyacağı, yazılarına baş vuracağı bir varlıktır. Devrinde yüz binlerce okuyucuyu peşinden sürüklemiş nice muharrirler vardır ki, edebiyat tarihinin kalburundan süzülerek ademe yuvarlanmışlar, nam ve nışanları ebediyen unutul» muş, gitmiştir. Gene nice muhar- rirler vardır ki, zamanlarında gon safda kalmalarına rağmen, ölüm. lerinden sonra mensub oldukları milletlerin iftihar mayesi olarak yükselmişlerdir. İşte bir mili ede- biyatı karan, bu edebiyata, ve il- gili bulunduğu millete en büyük şerefi verende bu yüce varlıklardır, » Bizim edebiyatımızda da iatik- balin müjdecisi, seneler, asırlar da geçse, gene ayni tazeliğini, ruhlu- lağunu mubafaza edecek bir çok edibierimiz, şairlerimiz var. Onla- rın muhalled eserlerinden bir kaç sayıta çevirmek adeta milli bir ibadet, güzelliğe, sanata susa- mış gönüller için en engin bir fe- rahlık kaynağıdır. Fakat beri yandan da bu âhenk- li cemiyet içinde katır tırnağı gibi üreyen, falsolu &eslerile ortalığı karıştıran, daha. fecii süfli yaradı- Tehlike! Yazan: İbrahim Hoyi lışlarının tezahürlerini ellerine ge- girdikleri yüz paralık kurşun ka- lemlerinin uçlarından akıttırdıkları behname edebiyatı örnekleriyle, edebiyat kervanına katılmak isti- yen bir takım bedbahtlara raatlı- yoruz. Çok yazık ki bazı isterik, okuduğunu bu bedbahtlar, hazım ipdsan- edebiyat piya saaında tutunuyor. Bir takım siü- rümü çok gazetelere kadar bile sokuluyor, yükseliyorlar. İşi yalnız kâr noktasından düşünen, yaldızlı isimlere aldanan, kendilerine ve- rilen romanı okumak zahmetine bile katlanmıyan gazete idarecile- rinin neden sonra ayakları suya eriyorsa da, iş işten geçiyor; ve onun vücude getirdiği soyanz bir edebiyat nümunesi yüzünden mah- kemelik oluyor, okurlarının teveg- sühlerini kaybediyorlar.. Roman tekniği nedir bilmi- yen, üslüptan haberi olmıyan, Türk camiasında yaşıyan Türk er- keğini elinden geldiği kadar küçült- meğe, karaktersiz göstermeğe, bu suretle yabancı ve düşman unsur- lar müşahhas bir vesika vermeğe savaşan bu adamlara verilecek en yerinde bir ders, bir daha kul- lanmamak üzere kalemlerini kır dırmak, eser diye vücude getirdik- leri hezyannameleri, alelâde beh- name edebiyatından daha aşağılık, nice zavallı mürettibin boş yere göz nuru dökelek dizdikleri roman müsveddelerini vatandaşların göz- leri önünde yakmaktır, Sözüm 'ona her yazdığı eserin kahramanı olduğunu iddia eden, ve bu iddiasını pervasızca, ve an- esk süfli tiynetinden beklenen bir yırtıklık, sıyrıklıkla, en büyük fa- 375 ee ziletini ilân edermiş gibi etrafına yayan bu akıl hastalarını cemiyet- ten tecrit etmek, muhitlerini bu- laştırmamaları, ifsad etmemeleri için lâyık oldukları yerlere kaps- mak lâzım geldiğine inanıyoruz.. Şehvani hislerimizi gıdıklayıcı, ürpertirici eserler istemiyoruz, Biz, bize yüksek hislerimizi, faziletleri. mizi, bir cemiyet içinde müşabede edilen bütün kusurları, iyilikleri, hulâsa insanlık camiasının her bir köşesini, reel fakst temiz bir li- sanla gösteren, söyliyen edebiyat istiyoruz. İbrahim Hoyi 5 Emirgânda emekli öğretmen Bay Gürtele : Teveccübünüze teşekkür ede- rim. İngiliz edebiyatının en büyük simalarından Shakespeare'in ç0- cukluk hayatına dair, İngiliz ede- biyatı kat'i bir şey söyleyemiyor. Onun için tahsilinin ne derecede olduğu pek aydınlık değildir. Son Posta'da neşrettiğim bir makalede de bildirdiğim veçhile, Şekspirin babası Stratford'un en tanınmış otacirlerinden biri idi. O kadar ki ihtiyar heyetine bile seçilmişti. Fakat zamanla işleri bozulunes, evini lâyıkile geçindir- mekte zorluk çekti. Kalabalık bir ailesi vardı, Oğlu Vilyam Şekapir, bu sıralarda 14 yaşında bulunu- yor, ve kasabadaki ilk mektebe gidiyordu. İş başka düşünce mek- tebden ayrıldı ve bir çok işlere gir- di çıktı. Filvaki Şekepir'in tahsili hakkında kâfi derecede malüme- tımız yok. Bildiği pek az lâtince ve yunancayı bulunduğu ilk mek- tebde öğrenmiş olduğunu, dostu Ben Jonson'un işaretinden anlıyo- ruz. Hem, bir dâhi için alelâde insanların göz nuru döktükleri tahsilin ne kıymeti var f.. Dâhiler- de o içten görüş, duyuş başlı ba- şıpa bir bilgi ummanı değil mi- dir 9. Nitekim, Şekapir'in hakiki hocaları da içinde yaşadığı ve mef- tun olduğu tabiat, ve bu tabiat dekoru içinde hareket eden kadın ve erkeklerdi. Bulunduğu kasaba- da bir çok tarihi şatolar vardı. Eski Roma kampları ve asker (Devamı 379 uncu sayıfada)