378 Dönmiyen SERVETİFÜNUN N 7 2228—543 DR — mama YAZAN: Halikarnas Balıkçısı İzmir Orta mektebine git mek üzere o gece vapura bin- di. Ön onbir çağlarında idi. Yolu açık olsunda ertesi sene sağ sâlim eve dönsün diye, çocuk sokak kapısından çıkın- ca annesi, sokağa bir maşraba su atmıştı. Babası dişten tır- naktan arttırarak Mehmede bir ikinci mevki bileti almağa ça- lışmıştı. Fakat ne birincide ne ikincide bir boş yatak vardı. Çocuk güvertede gidecekti. Za- ten vapurun anbarı ve güver- tesi mekteb çocuklarile dolmuş- Mehmede babası «paranı iç cebinde sakla, sakın çaldırma» demişti. Vapurun güvertesinde elindeki ufak kumanya sepetile, kendine kalabalık arasında yol açmağa çalışan çocuğa, adamın bişi çarptı. Kumanya sapeti denize düştü. Mehmed yemek için cebindeki paraya güvendi. Fakat baş tarafda, bir hararın üzerinde, geceleyin uzanacak kadar bir yer bulunca; cebini yokladı. Cebindeki parasının çalındığını anladı. Tan yeri © sırada ağarmağa koyuldu. Yepyeni bir gün doğuyordu. Vapurda vinçler hırıldıyor, ses- ler emirler veriyor, selâmlaşı- yor, o vedalaşıyorlardı. Çocuk o &nın uyanış ve hareketinin neşesile, omeşelendi. İçinden «acanım ne olur? İki gün son- ra İzmirdeyim. Dişimi sıkar, açlığa iki günceğiz dayanıve- ririm>? diye düşündü. Hararın üzerine çıktı. Ka- maralar, pijamalar (giyinmiş bir çok tüccar ve memurla 1s- karça doluydu. Tüccarlar bir- birlerile «kaça aldın ? kaça sat- dın? kaç para kazandın? veya- hud kaybettin?» diye hoş beş ediyorlardı. Memurlar <Bay Ahmed mereye becayiş oldu? «Maaş ne kadar? Çankırıya Bay Mehmed mi tayin edildi? Yeni kazanç vergisi kanunu mucibince vergi yüzde kaç ine- cek ?» diye tatlı tatlı Okonuşu- yorlardı. Dışarda mekteb ço- cukları kuşlar gibi cıvıldaşı- yorlardı. Hava çok güzeldi. Güneş Mehmedin yüzünü, göğsünü ve gövdesini 1sıtıyor- du. Her tarafını hoş bir hal sarıyordu. Sanki bütün gövde- si şarkı söylüyordu. Çocuk bü- tün bir inançla istikbale ina- nıyordu. İstikbalin getireceği saadetleri, bakışlarını takmış olduğu şu mavilerde o uçan yumuşak bulut parçası kadar vazıh görüyordu. Günler, ay- lar, seneler, neşe ve ümitten bir bir ardı sıra çakıp parla- yan kahkahalar gibi, çocuğun önüne çınlaya çınlaya yayılı- yorlardı. Çocuğa dünyayı cen- net (ediyorlardı. Mehmedin gönlünden emeller ve sevgiler taşıyordu. Çocuk (bilmiyordu neden, fakat insan olduğu için, öteki insanlara karşı derin bir şükran duyuyordu. Mehmed o sabah, öteki ço- cuklarla konuşdu. Karnı çok açıkmıştı. Öteki çocuklar ye- mek yemek için ekmeklerini önlerine serdiler. Ekmekleri görünce Mehmedin ağzı sulandı imrendi. Yutkundu, Bu haline canı sıkıldı. Vapurun tâ başı- na gitti. Heybelerine ve tor- balarına yan gelmiş yolcular şarkılar söylüyorlardı. Mehmed Provanın güpeştesine (obâşmı koydu. Gemi provasının deniz- leri fışıldatarak nasıl yardığı" na dalakaldı. Dalgalar üzerin- deki, güneş çakıntıları, vapu- run hızından, muvazi işik şe- ritleri hâlinde, hep arkaya ka- çıyorlardı. Mehmed orada uyu- ya kaldığı yerde, uyanınca va- kit ikindi idi. Çocuk gene hararının üzerine döndü. Çocuğun tam üstünde yu- kardaki birinci mevki güver- tenin parmaklığına yaşlıca bir kadın ve bir erkek yaslanmış- lardı. Akşam çayını içiyorlar» dı. Kadın elindeki reçelli ek- mekten parçalar koparıp, va- purun yanı başında uçmakta olan martılara atıyordu. Mar- tılar bazan, lokma suya düş- mezden evvel, havada kapıyor- lardı. Adam kadına «Ne duy- gu inceliği şu zavallı kuşla- ra...» diyordu. Fakat püfür püfür esen sağnaklar sözleri dudaklardan alıp uzaklara uçu- ruyordu. Kadının attığı ekmek parçasının birinden, bir damla reçel Mehmedin yaslanmış ol- duğu küpeştenin üzerine düş- tü. Çocuk yutkundu. Fakat dudaklarını reçel damlasına ya- naştıramadı. Etrafına bakındı. Bugün vapur sanki göz kesil- miş ve ona baka kalmıştı. Bir iki saat sonra, güneş batıpda 7