No. 2238—343 sular kararınca, çocuk, üzerine baca kurumları yapışmış olan reçel damlasinı yaladı. Karanlıklar çöktü. Yolcu- ların konuşmaları dindi. Köşe bucakta, orüzgârdan mahfuz kuytularda, uyurken birbirle- tinin omuzuna ve göğsüne yaslanmış olan insanların so- lukları duyuluyordu. Mehmed direk ucunda renk renk ışık iğneleri (oyıldırayan Venüs'e bakıyordu. Bir aralık şeklinde kara gölgeler, sinmiş bulundukları, harar, küfe, ve sandıkların arasından belirdi- ler. Bir fiskos oldu. Uyuduğu- nu sandıkları çocuğun üzerine çullandılar. Çocuk bağırmağa savaştı. Çocuğun haykıracağını anlayınca onu küpeştenin üze- rinden denize ittiler. Denizde bir fışıltı oldu. Kaptan köprü- sünün altındaki nöbetçi gemi- cinin <ne o?» diye sesi çınla- dı. Fakat bir cevab veren ol- madı. Gemide de gayrı tabii bir gürültü ve bir hâl yoktu. Vapur bütün hızile yoluna de- vam ediyordu. insan Kadın, bir gece evvel çocu- ğu Mehmedin yanıbaşında uyu- makta olduğunu hatırlıyordu da bir türlü göz yumamıyordu. Bir aralık kocası: «Merak ede- cek bir şey yok. Komanys tam, cebinde parası da var. Hem va- pur, bizimki gibi çocuklarla dolu. İzmire Bay Süleymana telgraf çekdim. Çocuğu gidip karşılıyacak? dedi. Kadının ço- cuğu göresi gelmişti. İçinde acı bir özleyiş vardı. Tâ neden sonra kadını uyku yendi. Rüya görmeğe başladı. Ay ışığile ışıl- dıyan, yapayalnız, ve yoksul bir deniz görüyordu. Bir vapu- run kırmızı kırmızı pırıldıyan ışıkları ufka doğru uzaklaşıyor- du. Bombeş denizin ortasında UYANIŞ Hikâye Müsabakamıza iştirak edenlere : Servetifünunun geçen sayı- sı, henüz tahkik etmekte ol- duğumuz bir sebeble, şehir- de geç ve gayri muntazam tevzi edilmiştir. Bu sebeble müsabaka kuponlarımızı top- lıyan okuyucular, bu nüsha- dan müşkülâtla edinmişler, bazıları da hiç bulatzamıştır. Elimizde olmıyan bu arı- zadan dolayı okuyuculardan özür dileriz. Müsabakamıza iştirak edenler, soü kuponu havi olan geçen sayımızı idarehanemizden, tedatik ede- bilirler. Bu münasebetle yazı ve kuponların gönderilme müd- detini 25 Mayısa kadar tem- dit ediyoruz. 379 — 3175 inci sayıfadan devam — yolları vardı. Şairin muhayyelesin- de garib garib şekiller çizen bu motifleri, ve tabiat güzelliklerini üstad şair şiirlerinde en ince tefer. rüatına varıncaya kadar dokumuş- tur. Yarattığı şahıslarında da, be- raber yaşadığı kadın ve erkek eşhalinin an'anelerini, garezlerini dedikodu, heyecan, büyüklük, kü- çüklüklerini bulduğumuz gibi.. Fil vâki yaradılıştan gayet kuvvetli bir müdekkik olan, en küçük bir güzelliği, en ehemmiyetsiz bir iğ- riliği bile gören Şekapir, elbetteki mekteblerde öğreneceği basma ka lıb şeylerden daha fazla malümat sahibi oldu. © mücerred içinde değil, doğrudan doğruya hakikat- lerle başbaşa yaşadı. Yani engin tabiata karşı yalnız gözlerini de- ğil, kalbini de açtı. Bundan daha olgun bir tahsil olur muf. 14 yaşından itibaren mektebi * terk ederek hayata atılan Şekekir in 22 yaşına kader neler yaptığı, nerelerde gezdiğini katiyetle bil- miyoruz. Fakat eserlerinden istid- lâl ettiğimize göre üstad şair, ho- eslık etmiş, bir avukat yanında kâtiblikle çalışmıştır. Derin saygılarım, efendim.. İ. Ho. küçücük bir gölge, belki de bir insan yavrusu; başını üs- tünde tutmağa çapalıyordu. Ga- ripsi garipsi ağlamakta olduğu uzaktan uzağa fark ediliyordu. Ay ışığile o karaltı fiskesi ara- sında, denizin yüzüne müselles bir gölge çıktı. Denizi yarıyor, ve ardında ay ışığından bir iz bırakıyordu. Artık kadın deniz- deki küçüğün gölgenin bir ço- cuk olduğunu kolaycana seçe- biliyordu. © koca müselles gölge çocuğun etrafında geniş bir kavis yapıyordu. Çocuğun arkasına doğru yüzüyordu. Ay ışığı o müselles gölgeye çar- pınca, kadın sivri bir burun, ay ışığında soğuk soğuk bakan hain bir göz, çocuğun boyun- dan iki üç misli daha büyük bir ağızda pırıl pırıl parlıyan iki sıra diş, görüyordu. Kadın çocuğa yanaşır gibi oluyordu. Çocuk denizin o koca canava- rını görünce ürktü. Bağırdı. Canavar suları şapır şapır öttü- rerek çocuğa yaklaşıyordu. İki çene çocuğun bacaklarını kıstı ki, çocuk müthiş çırpınışlarla batıyordu. Kadının kulağında <Anne!> diye müthiş bir yal- varış çınladı. Sonra süküt! De- nizin yüzünde gene yoksulluk, gene yapayalnız ay ışığı, kadın yatağının çarşaflarını parça par- ça yırtarcasına fırlarken, «Meh- med i> diye acı bir çığlık saldı. Halikarnas Balıkçısı