22 Ekim 1936 Tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 9

22 Ekim 1936 tarihli Servetifunun (Uyanış) Dergisi Sayfa 9
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

No. 2096—411 — Biz tamamen aksini deriz: ayrılık aşkı kalbten büyüktür. Ben İrlandalıyım; kendi atasözümü yaşı- yacağım. Pol Fran&ızdır; o sizinkini yaşıyacak, e lar. a ayrılmıştık... Şimdi şubat geldi, geri dönüyoru Toboggan lı Örkml) larımız kürk yüklü. Ayağımızın altındaki raketler karı eziyor, kar ötüyor. En önde yolu açıyorum. Peşimde karı ısırıp boğazlarını ıslatan köpeklerim geliyor. Arkada Pol açılan yolda ilerliyor. Çok sağuktu. Güneşin hayali ışıklariyle hava soluktu. Boğukla eğlenir gibi yıldız, bir veya iki kutur üstünde üçleşiyor yahut dörtleşiyordu. Renkler ayrılıp yerde oynaşıyordu. Fakat ne oyun! Sıfırdan aşağı 50* de. Adımlarımızı sıklaştırdım. Soğuk karı donduruyor. «Çıplak diyar» dayız. Raketlerim bir ayak boyu yere saplanıyor. Toboggan ve inler gibi ses çıkam- yor. Pol başını kısmış mi İlerde siyah bir leke gözüktü! orman, gığınak, Hakikaten sığınak mı, yoksa serap mıf Serabın he- celeri gözlerimde döndü, başımı döndürdü. Serap... Dizlerim kırılıyor. Heceler ışıklı dönüşünde devam ediyor. Koyu leke hâlâ ilerde duruyor. Bu serap de- ğildir. Orman gerçekten ilerde duruyor. Koşmak isti- yorum. Köpek raketime bastı, yuvarlandım. Kar ku- kuletama doldu. Kulağım donmak üzere. Eldivenli elimle uğuşturmıya çalıştım. Karlar yüzüme saçıldı. Birden kar, orman herşey önümde silindi. Gözlerin donmuştu. Pola seslendim. O da ayni vaziyette imiş. Köpeklere deye deye yanına gittim. Yere yavarlan- mış kalmıştı. Karanlığın açılmasını beklerken don- mamak için sarılmış dönmiye başladık, Vaziyetimizin tuhaflığıyla alay edince Pol kızdı.. aksi cevap verdi. Hiddetlendim, onu bırakıp dolaşmıya başladım. Kard bir çukur açıp içine sığındım. Mahfuzdum şimdi. Ya. vaş yavaş ovunmıya çalışırken görmiye başladım. Dışarı çıkınca ilk işim Polü aramak oldu, Uzakta, ta uzakta siyah bir nokta gibi kızaklar görünüyordu. ef kadar yol almışımI Polü hemen hemen donmuş ald amini sığınınea gicak bir çay içtim, Yeniden canlandım. Pol hâlâ görmüyordu. UYANIŞ | 341 Bir sabah ölüsünü bu yalbızlıkta bırakmamama yemin ettirdi, Sonra bana başka birşey söylemedi. Bütün gece kayıplarla konuştu; babası hâlâ azarlı- yordu. Ayağı dibine oturmuş Magda yarı işittiğim birşeyler söylüyordu. Sabaha karşı son sözlerden sonra nefesi eridi. Göğsü durdu. Şimdiden ölü kok- malı ki köpeklerden biri uludu; diğer yedisi karşılık verdi. Kurtlar bu dilden pek iyi avlar. Kutup yıldı. zının bir iki mil yanından bir kurt uludu; sonra daha cenuptan bir başkası; garptan birçoğu sürüyle uludu; Birbirlerini davet ediyorlardı. Sabah oldu. Kar hâlâ mavi, kurtlar hâlâ uluyor. Ben cesedin yabında oturuyorum. Kurtlar uluyor. Kokuyu duydukça peşimi birakmıyacaklar. Birden aklıma ölüyü saklamak fikri geldi. Ona buzdan bir mezar yapacaktım Erittiğim karların suyunu ölünün üstünde dondurdum. Akşama doğru Pol Düran buzdan bir mermer içinde kayboldu. Kızağa yükleyip sürdü. güm zaman kurtlar kararsızdı. Kaç gündür yoldayım. Son yiyecekler bitti. «Çıp- lak diyar» bitmiyor. Açlık içimi kemiriyor. Çok dü- şersem köpeklerden birini keserim. Uzaktan bir kurt gördüm. Titriyen elimle kurdu vurdum. Sıcak kan ve et bana ve hayvanlarıma birçok fersah yol yaptırdı. Polü ilk hıristiyan toprağına gömdük, Kürkleri sattım. Geri gelirken ölüm haberini nasıl vereceğim fikri beynimi altüst ediyor. — Pol öldü! Bu cümleyi nasıl söyliyecektim. Fakat bu zor olmadı. Hannaya söylediğim zaman : — Biz de Pol gelince ne diyeceğimizi düşünü- norduk, dedi. Magdın nişanı kerarlaştı diye içerde eğleniyoruz. Gel, dansa gir. Pol öldü, Magdı silamadı Ren ölümü yendim, Hanna benimdir. Evleniyoruz. Bu haber Arşeye köyü terkettirdi. Günler, aylar geçti. ğımda yaşıyorum Günün birinde Arşe çıka geldi. Yanıbaşımızda — Sonu 352 nci sayıfada — Çocuğum ve karımla topra- Eendine gelince halsiz güldü ve; — Magd tekrar görülecek! dedi. Günlerce dis aş yandı. Magd ! Pa sayıkl Üçüncü günü li doğru fırtına dindi. Pol boğuk boğuk öksürüyor. Gece birden bastı. Uzakta kurdlar uluyor. Köpekler cevab verince yaklaşmıya kork- ular. Ertesi sabah yola çıktık. Günler geçiyor Pol hâlâ kuru kuru, bazan boğuk öksürüyor. Evvelâ geçer diyordum. Tükür- düğü yerde karın kırmızılaştığını görünce hakikati anladım: ciğer- leri donmuştu. Mola verdiğimiz zaman külçe gibi yığıldı. Duda- ğının kenarına birkan ipi takıldı. Koluyla sildi. Başını kolları ara sına koydu. Omzu hıçkırıklarının ritmiyle indi, kalktı. Anlamıştı. Antakyadan bir manzara

Bu sayıdan diğer sayfalar: